• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam235
Toplam Ziyaret985639
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Semerkew

Devlet, bireysel haklar dışında bir hak tanımamaktadır. AKP’nin, Kürdçe yayınların gelişmesinde bir çabası olmuştur ama kolektif haklara karşı durması dikkatlerden uzak tutulamaz.Bu tutum, asimilasyonun devam ettirileceğini göstermektedir.

Kürdistan Post'tan Hülya Yetişen'in İsmail Beşikçi ile yaptığı röportajı aşağıda sunuyoruz.

-o O o-

Hülya Yetişen- Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünde sürekli olarak yöntem hatasından söz ediyorsunuz. Size göre sorunun çözümünden önce, soruna kaynaklık eden 1920'li yıllardaki olayların araştırılması gerekiyor. O yıllarda ne oldu? Olayın kaynağı, çözümü ve çözüm yöntemi arasında nasıl bir bağlantı var?

İsmail Beşikçi- Kürdler ve Kürdistan sorunu konusunda, çözümden önce sorunun temel niteliği üzerinde durmak gerekir. Sorun günümüze kadar neden çözülememiştir, sorunun tarihsel geçmişi nedir, sorunun eni-boyu nedir gibi soruların incelenmesi gerekir.
Bu çerçevede, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması incelenmesi gereken çok önemli bir olaydır.
Dönemin iki emperyal devleti Büyük Britanya ve Fransa, Ortadoğu’nun iki köklü devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti, İran İmparatorluğu ve devamı olan Yeni İran Şahlığı… Bu dört güç birlikte, 1920’lerde Kürdlerin ve Kürdistan’ın üzerine çullanmıştır. Kürdleri ve Kürdistan’ı tarihlerden ve yeryüzünden silmek için. Bugün dünyada, nüfusu 10 bin- 15 bin, 30 bin-40 bin olan devletler bile varken, Ortadoğu’da toplam olarak 40 milyonu aşkın nüfusuyla Kürdlerin bir siyasal statüye sahip olmaması dikkate değer bir durumdur. Bugün, Kürdistan sömürge bile değildir. Ortadoğu’nun ortasında, bölünmüş parçalanmış ve paylaşılmış yapısıyla, Kürdistan ve Kürdler sömürge bile değildir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıca değerlendirmek gerekir.
Bugün, PKK’nin üslendiği Qandil, bir gün Türk savaş uçakları, ikinci gün İran savaş uçakları tarafından bombalanmaktadır. Üçüncü gün her iki devlet birlikte Qandil’i bombalamaktadır. İnsanlar ölmekte, köyler yakılıp yıkılmakta, koyun sürüleri telef olmaktadır. Kürdistan doğası tahrip edilmektedir. Federal Irak hükümeti bu saldırılara karşı sessiz kalmakta, Suriye bu saldırıları desteklemektedir. ABD, Rusya, AB bu saldırıları izlemekte, Kürdlerin çığlığına kulaklarını tıkamaktadır. Bu saldırılara sadece, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Kürd Hükümeti karşı durmaktadır. O da sesini bu güçlere duyuramamaktadır. Kürd aleyhtarı bu statüko nasıl kurumlaşabilmiştir? Kürd aleyhtarı bu statüko nasıl korunup kollanabilmektedir? Bu tür konuların incelenmesi gerekir. Çözümden önce çözülecek sorunun temel niteliğini kavramak gerekir.

Milletler Cemiyeti dünyada barışı kuramadığı için İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine engel olamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler döneminde, dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler olmuştur. Örneğin, İkinci Dünya Şavaşı’ndan önce, Afrika’da, sadece iki bağımsız devlet varken bugün bu sayı 54 tür. Ama, Kürdistan ve Kürdler için hiçbir şey değişmemiştir. Kürdlere statü vermeyen statüko aynen sürdürülmüştür.

Adı, Birleşmiş milletlerdir. Ama hep milletlerin değil, devletlerin çıkarını gözetmektedir. Kürdlerin değil Kürdleri, müştereken baskı altında tutan devletlerin çıkarını gözetmektedir.

Hülya Yetişen- Bir yazınızda "Kürtler artık tarihlerini kendileri yazıyor" demiştiniz. Buna karşılık Kürt tarih anlatımında Türk tarih alıntılarına sıkça rastlıyoruz. Bu anlatım ve alıntıların dil ve alfebe ile nasıl bir ilişkisi var?

İsmail Beşikçi- Kürdler, özellikle Küzey Kürdistan’da yaşayanlar, tarihlerini hep başkalarından, Türk yazarlarından, Türk güvenlik bürokrasisinde çalışanlardan öğreniyordu. Redde, inkara, imhaya dayalı bir anlatım vardı. Son, 27 yılı aşkın savaş sürecinde, bu durumun değiştiğini görüyoruz. Kürdler, artık kendi tarihlerin kendileri yazıyor. Bu da Kürdlerin fiili bir kazanımıdır. Kürd diliyle, Kürd edebiyatıyle, Kürd tarihiyle, Kürd kültürüyle, Kürd müziğiyle ilgili araştırmalar, incelemeler gelişmektedir.

Ama Türk siyasal ve toplumsal yaşamında resmi ideoloji çok etkin bir kurumdur. Bu resmi ideoloji, hala Kürd yazarlarını, Kürd aydınların etkileyebilmektedir. Bu etkiden kurtuldukça, resmi ideoloji eleştirildikçe Kürdler ve Kürdistan araştırmaları daha nitelikli olacaktır.

Hülya Yetişen- Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler, Kürdistan gibi kavramlar sosyal bilimler literatüründen çıkarıldı. Ancak bu kavramlar artık sıkça kullanılıyor. Suskunluğun nedeni neydi? Bu suskunluğu kıran olay ve olaylar silsilesini nasıl açıklamak gerekiyor.?

İsmail Beşikçi- Cumhuriyetle birlikte, yoğun bir ret, inkâr ve imha politikası uygulanmaya başladı. Kürd, Kürdçe, Kürdistan sözcüklerinin kullanılması yasaklandı. Kullanılması suç oldu. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu için yoğun bir devlet terörü gündeme getirildi Örneğin 1930’larda, çarşıda-pazarda Kürdçe konuşanlara konuştukları kelime kadar para cezası kesildi. Bu, kararlı ve sistematik bir şekilde uygulanan bir politika oldu. Ama artık, bu sözcükler rahatça kullanılıyor. Bu, gerilla mücadelesi sürecinde gerçekleşen fiili bir kazanımdır. Savaş, mücadele, böyle bir ortam yaratmıştır. Bu fiili kazanımlardan geri dönüş olmayacağı şüphesizdir.

Hülya Yetişen- Tarihsel ve toplumsal bir sorun olan Kürt ve Kürdistan sorununda Kürtlerin ciddi bir zaafiyet yaşadığını söylüyorsunuz. Nedir bu zaafiyetler? Kürtler neden devlet istemiyor? Politik söylemden öte toplum olarak Kürtlerin devlet istemediğini söylemek mümkün mü?

İsmail Beşikçi- Birbirlerini dinlememek, birbirlerini otoritesine karşı olmak, ama Kürdlere, Kürdistan’a düşman olan güçlere kölece bağlanmak, onlara kölece hizmet etmek önemli bir zaaftır. Kürdler böyle bir zaaf içindedir. Kürdlern birbirlerin boğazlaması konusunda yönlendirici olan elbette hasım güçlerdir.

Hasım güçlerin krizlerini derinleştirmemek, bilakis bu krizlerin atlatılması için onlara yardım etmek bir Kürd geleneğidir. Kriz atlatılınca, hasım gücün ilk darbesini Kürdlere vurduğu bilinen bir durumdur.

Kürdler, komşuları olan Araplarla, Farslarla, Türklerle kendi konumlarını mukayese etmemektedir. Bu güçlerin Ermenilerle, Asuri-Süryanilerle olan sorunlarında hasım güçlere tetikçilik yapmaktadır.

Hülya Yetişen- Elit Kürtlerin hâkim ulusla olan ilişkilerinde Türk kimliğine tabi olmalarından dolayı ekonomik avantaj elde ettikleri biliniyor. Ancak son yıllarda bu elit kesimden de Kürt kimliğine duyulan ilginin büyüdüğü görülüyor. Kürt hâkim sınıfında bir kırılma mı yaşanıyor?

İsmail Beşikçi- Gerilla mücadelesi Kürd toplumunun çeşitli kesimlerinde etki yaratmıştır. Kürd toplumunda alt-üst olma durumu yaşanmaktadır. Geniş bir kitle desteğinin sağlanması, kadınların, çocukların mücadeleye katılması önemli bir gelişmedir. Kanımca şehirli Kürdler de bajariler de, bu mücadeleden etkilenmektedir.

Bugün, Kürdler, Kürd sorunu yoğun bir şekilde konuşuluyor, tartışılıyor. Bu süreçte mücadelenin rolü şüphesiz çok büyüktür.

Kitlenin genişlemesi şüphesiz önemlidir. Ama kitlesel mücadelenin kalitesi üzerinde de durmak gerekir. 25-29 Mayıs 2011 günlerinde, Hakkari Üniversitesi’nde, Kürd Dili ve Edebiyatı Sempozyumu düzenlenmişti. Bu sempozyuma, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinden,Avrupa’dan, Türkiye’den Kürd aydınlar, yazarlar, uzmanlar katılmıştı. Sempozyum Kürd diliyle yapılmıştı. Ama, sempozyum, Hakkari’de, Barış ve Demokrasi Partili belediye tarafından, BDP li gençler tarafından protesto edildi. Gençler, çocuklar, sözleriyle, pankartlarıyle bu protestoyu gerçekleştirdiler. Pankartlarında, “Size yumurta atacaktık ama yumurtaya bile değmezsiniz” sloganı yazılıydı.

Bu, kitlenin kalitesizliğini gösteren önemli bir olaydır. KCK tutuklularının, mahkemelerde , Kürdçe savunma yapmak için ısrar ettikleri bir dönemde, Hakkari’de, Kürd Dili ve Edebiyatı Sempozyumu’nun, Kürdçe konuşan Kürd aydınlarının Türk diliyle protesto edilmesi kalabalıklardaki kalitesizliğin diğer bir göstergesidir. Her biri, yaşadıkları devletlerde, baskı-zulüm gören Kürd aydınların, yazarlarının, Türk solunun kaba bir taklidiyle, ‘ size yumurta atacaktık ama, yumurtaya bile değmezsiniz’ denerek protesto edilmesi ancak kalitesizlikle açıklanabilir.

Hakkari’deki Kürd Dili ve Edebiyatı Sempozyumu, sağlıklı bir toplantıydı.

Ama, 13-14 Mayıs 2011 tarihleri arasında Bingöl Üniversitesi’nde yapılan Zaza Dili Sempozyumu Kürd aleyhtarı bir sempozyumdu. Zazaların Kürdlerden ayrı bir etni, Zazaki’nin Kürdçe’den ayrı bir dil olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Ama bu sempozyum, PKK tarafından, BDP li gençler tarafından hiç protesto edilmedi. Milli bilinç konusunda burada da bir eksiklik, kalitesizlik var.

Kitleselleşme şüphesiz önemlidir. Ama, kitleler, kalabalıklar, diktatörlere hayrandır. Bunu da unutmamak gerekir. Bu koşullar altında, BDP’nin kitleleri demokratik düşünce ve eylem doğrultusunda yönlendirmeleri önemli bir çaba olmalıdır. Her lafın başına “demokratik” sözcüğü eklenerek demokrat olunmaz. Demokrasinin, demokrat olmanın en önemli özelliği ifade özgürlüğüdür, özgür eleştirinin kurumlaşmasıdır.

Hülya Yetişen- 1990'lı yıllarda 4500 Kürd köyü boşaltıldı, yakılıp yıkıldı. 5 milyon insan da göç etti. Köy yakmalar, göçertmeler Kürd toplumunda ne tür değişiklikler yarattı?

İsmail Beşikçi- Savaş Kürd toplumunda alt-üst olma durumu yarattı. Köylerin yakılması-yıkılması, temel geçim kaynaklarının tahribi, ormanların yakılması, insanların, ailelerin yerlerinden yurtlarından edilmesi şüphesiz Kürdleri mağdur etmiştir. Ama, milli hareket, ancak, şehirlerde gelişebilecek bir toplumsal ve siyasal süreçtir. İnsanların şehirlerde toplanması milli hareketlerin, Kürd milliyetçiliğinin gelişmesi doğrultusunda elverişli bir ortam yaratmıştır.

Hülya Yetişen - Son dönemde şehir merkezlerinde de olayların yaşandığına tanık oluyoruz. Kürd toplumu şehirleşti mi? Şehirliler ya da Kürdlerin küçümsemeyle söylediği gibi "Bajariler"in Kürd ulusal mücadelesini sahiplendiği söylenebilir mi?

İsmail Beşikçi- Kürd toplumu şehirlerde birikti ama şehirleşmedi. Buna rağmen Kürd milliyetçiliğinin gelişmesi yolunda elverişli bir ortam oluştu.

Hülya Yetişen- Kürt silahlı mücadalesinin yoğunluk kazandığı dönem 15 Ağustos 1984 sonrasıdır. Ve bu savaş 27 yıldır sürüyor. Savaşın bu kadar uzun sürmesi mücadele yönteminde tartışmalara neden oluyor. Bir çokları bunun için "silahlı mücadele miadını doldurdu" diyor. Bu belirlemenin doğru ve yanlış yönleri nedir?

İsmail Beşikçi- Savaşın bu kadar uzun sürmesi, kirlenmesi devletin katı tutumundandır. Devlet-hükümet, Kürdlere hiçbir şey vermeden, daha doğrusu bireysel haklar dışında hiçbir şey vermeden Kürdlerin, Kürd toplumu olmaktan doğan haklarını hep göz ardı ederek sorunu çözmeye çalışmaktadır. “Görüşmeler” denen süreç oyalamadan başka bir şey değildir.

“Silah miadını doldurdu” sloganı, “Milliyetçilik kötüdür, her türlü milliyetçilik kötüdür”, “Ulus devlet öldü”, “her etniye bir devlet gerekmez” gibi, Kürdlerde gelişmeye başlayan milli bilinci körletmeye saptırmaya, çarpıtmaya çalısan sloganlardan biridir. Devlet terörünün tırmandırıldığı bir dönemde bunu tartışmak yanlıştır.

“Ya Türk olacaksın, Türk’e benzeyeceksin, ya da seni yok edeceğim ırkçılığıyla/milliyetçiliğiyle, “kendi dilimle kültürümle varolmak istiyorum…” milliyetçiliği nasıl aynı kefeye konabilir mi? Dünyada 3 bin-5 bin kalmış bir etniyle 40 milyon Kürd nasıl aynı kefeye konabilir? Ulus devlet öldüyse, Filistin’in bağımsız bir devlet olması için gösterilen bu çaba nedendir? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması için neden büyük bir çaba harcanıyor? Ulus devlet öldüyse, Güney Sudan neden oluştu? Kosova, Karadağ neden oluştu? Ulus devlet öldüyse, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan (15 devlet) Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya (7 devlet) neden ortaya çıktı? Çekoslovakya, neden, Çekya ve Slovakya diye ikiye bölündü?

Kanımca, Kürdler federasyonu savunmalıdır. Gerillalar da federasyonun güvenlik gücüne dönüşmelidir. Örneğin Filistin de çözüm böyle olmadı mı?

Hülya Yetişen- Bir süre önce yaptığınız söyleşide "Kandil ve PKK, BDP'yi dinlemelidir" diyordunuz. Bu söyleminizi mücadele yönteminde bir değişim vurgusu olarak algılayabilir miyiz? BDP ile yapılan/yapılması muhtemel müzakereler ile PKK ve Öcalan ile yapılan ve yapılması muhtemel konular ne olabilir? BDP bu süreçte nasıl bir rol üstlenebilir?

İsmail Beşikçi- Barış ve Demokrasi Partisi’nin, öne çıkması inisiyatif alması gereğini dile getirmeye çalışıyorum. Kanımca, PKK-MİT görüşmelerinde iki önemli yanlış vardır. Gürüşmelerin Milli İstihbarat Teşkilatı’yle yapılması yanlıştır. Bu görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmaz.

İmralı ile Qandil arasında devlet kuryelik yapmaktadır. Buradan sağlıklı bir sonuç çıkmaz. Siz zaten devletin istekleriyle kendinizi sınırlamışsınız.

Bunlar oyalamaya dönük görüşmelerdir. Görüşmeler doğrudan doğruya hükümetle yapılmalıdır. İkinci olarak görüşmeleri Barış ve Demokrasi Partisi yapmalıdır. BDP görüşmeleri yürütürken, Qandil’le ve İmralı’la ilişki içinde olmalıdır.

Kürd ve Kürdistan sorunu, Kürdlerin doğuştan sahip olduğu hakların, Kürd toplumu olmaktan doğan hakların gaspedilmesiyle ilgili bir sorundur. Bu gasp eyleminden dolayı, devlet yoğun bir şekilde eleştirilmelidir. Sorun gasptan geri dönüldüğü zaman çözüm yoluna girer. Devlete, devlet terörüne yoğun bir şekilde destek veren ABD, Rusya, AB, BM gibi kumlar da eleştirilmelidir.

PKK bu gasp eyleminden dolayı, bu gaspın sonucu ortaya çıkmıştır. PKK sorunu, gerillanın dağdan inmesiyle ilgili bir sorundur. Bunun çözümü kanımca şudur. Kürdler, PKK, BDP federasyonu savunmalıdır. Gerilla da federasyonun güvenlik gücüne dönüşmelidir. Gerillanın dağdan inmesi ancak böyle olur.

Hülya Yetişen- Arjintin'deki Plaza de Mayo annelerinin yarattığı etkiyi Barış Annelerinin yaratamadığı görülüyor. Bunun bir çok nedenleri var. Ancak bu etkiyi yaratamamalarının asıl nedeni mücadele yöntemlerindeki hatalar mı yoksa Türkiye'de Kürtlere karşı örgütlenmiş toplumsal ve politik yapılanmalar mı?

İsmail Beşikçi- Kürdlere karşı örgütlenmiş toplumsal ve politik yapılar olduğu açıktır. Barış Anneleri, Kürdlere, Kürdçe’ye, Kürdistan’a yönelik direnişler sergilemelidir. Bunlara rağmen Barış Anneleri’nin düşüncesinin ve eyleminin etkili olduğu kanısındayım.

Hülya Yetişen- İlk çıkış sürecinde Kürd Sorununun çözümü konusunda AKP, toplumun geniş bir kesiminde olumlu beklentiler yaratmıştı. Ancak geçen bu süre zarfında fiili bazı iyileştirmeler olsa da hukuk alanına yansımadı. Bu gün ise AKP'nin Çiller- Ağar çizgisine kaydığı söyleniyor. AKP'nin bu çizgiye gelmesinde etkili olan yapısal ve olgusal olaylar nedir?

İsmail Beşikçi- 2009 yılı ortalarında Kürd açılımı gündeme getirilmişti. Ordunun ve muhalefetin tepkisi üzerine, bu, milli birlik projesi olarak ifade edilmeye başlandı. O günlerde Kürd açılımı olacağı yönünde kamuoyunda bir umut doğmuştu. Ama bu umut giderek zayıfladı, yok oldu.

Bugün şu anlaşılmıştır. Devlet-hükümet, Kürdlere, bireysel haklar dışında bir hak tanımamaktadır. Bu, sistematik bir tutumdur. sistematik bir düşüncedir. AKP’nin, Kürdçe yayınların gelişmesinde bir çabası olmuştur ama, kolektif haklara karşı durması dikkatlerden uzak tutulamaz. Bu tutum, asimilasyonun devam ettirileceğini gösterir. Bu da sistematik bir düşünce ve uygulamadır. Asimilasyon zaman zaman entegrasyon kavramıyle de dile getirilmektedir. Devletin, hükümetin bu tutumu, elbette eleştirilmelidir.

Adalet ve Kalkınma Partisi ordunun, yüksek yargının, siyaset üzerindeki ağırlığını geriletilmesi için önemli bir çaba sarfetmiştir. Ama, ordu, yüksek yargı, 12 Eylül 2010 referandumundan önce, Kürdler, Kürd sorunu konusunda nasıl engelleyici bir tutum içindeyse, bugün, Başbakan, AKP aynı tutumu sürdürmektedir. Bu şüphesiz, düşüncede ve eylemde önemli bir çelişkidir.

Şu konuda, şu ilişkilerde, önemli bir sorgulama olmalıdır. Başbakan, Kıbrıs’ta Türkler için istediğini, Filistin’de Filistinliler için istediğini neden Türkiye’de Kürdler için istemiyor, Ortadoğu’da Kürdler için istemiyor? Bu konuyu, bu ilişkileri Kürdler sürekli olarak sorgulamalıdır.

Hülya Yetişen- Taraf Gazetesi'nin TSK'nın hükümet iradesi üzerindeki vesayetinin kırılmasında önemli rol oynadığı söylenebilir. Ancak aynı Taraf Gazetesi'nin bu gün PKK ve BDP'ye karşı aynı yöntemi izlediği görülüyor. Taraf Gazetesi'ni bu çizgiye yönelten olay, olgu ve anlayışlar ne olabilir? Emre Uslu'nun da ismi zikredilerek MİT ile bağlantılarından söz ediliyor? Bunlar ne kadar gerçek olabilir?

İsmail Beşikçi- Taraf Gazetesi, ordunu ve yüksek yargının, siyaset kurumu üzerindeki ağırlığının geriletilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Taraf hem devlete-hükümete, hem de PKK’ye, BDP’ye karşı eleştirel bir tutum içindedir.

Taraf’ı Taraf yazarlarını, bu arada Emre Uslu’yu okuyorum, izliyorum. Emre Uslu’nun söyledikleri önemlidir. Emre Uslu, devletin-hükümetin, Kürdlerin koletif haklarını eksisiz bir şekilde tanımasını, asimilasyon politikalarına son verilmesini istemektedir. Emre Uslu, bu düşüncelerini birkaç defa dile getirmiştir. Bu, güven verici bir tutumdur.

Hülya Yetişen- Size göre yakın bir süreçte barış mümkün mü?

İsmail Beşikçi- Kürd sorunu çok ağır bir sorundur. Sadece Türkiye’nin değil, Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin Ortadoğu’nun bir sorunudur. 1920’lerden dolayı, Büyük Britanya’nın, Fransa’nın giderek Avrupa’nın, ABD’nin, Rusya’nın bir sorunudur.

Kürdler, “biz bölücü, ayrılıkçı değiliz…” deyip durmaktadırlar. Bu sözde tarih bilinci yoktur, toplum bilinci yoktur. Bu, 1920’lerde, Kürdlerin başına geçirilen lanetli çorabın bilincine varmamak demektir. Çünkü bölünen sensin, parçalanan, paylaşılan sensin…

_________________________

Kaynak: http://eu.kurdistan-post.eu,8/10/2011



1944 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi