• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam220
Toplam Ziyaret979046
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Semerkew

12 Mayıs Pazar günü, Bitlis'in Ahlat ilçesinde yerleşik Çerkeslerin katılımcı olduğu miting ve salon toplantısıyla Çerkeslerin toplumsal talepleri dile getirildi.


Ahlat Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği ile Çerkes Hakları İnisiyatifi tarafından düzenlenen program Eren Üniversitesi’nin Ahlat Kültür Merkezi önünde start aldı. İlçenin Ana Caddesi üzerindeki Merkez önüne koyulan güçlü ses sistemiyle uzun süre Çerkes müziklerinden örnekler sunuldu. Bu arada Kültür Merkezi önünde toplanan Çerkesler, Emniyet’in yürüyüş izni vermemesine rağmen kortej oluşturarak 'Anadolu daha kaç dile mezar olacak’, ’Anadilde TV istiyoruz’ şeklinde mesajlar bulunan pankartlar ve  bayraklar eşliğinde attıkları sloganlarla kısa mesafeli bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Daha sonra hava durumunun elverişsizliği ve yağmurun miting alanındaki zemini kullanılmaz hale getirmesi sebebiyle programa Ahlat Kültür Merkezi Salonu’nda devam edildi.

Yaklaşık 700 kişi, Kültür Merkezi Salonunu merdiven boşlukları dahil olmak üzere hınca hınç doldurdu.

Programı televizyon program yapımcısı Billur Aktürk sundu. Davetlilere hoş geldiniz diyen Billur Aktürk, Ahlat Çerkes Mitingi’nin, Çerkeslerin Cumhuriyet döneminde kimlikleri için yaptıkları mitinglerin dördüncüsü olduğunu hatırlatarak sözlerine başladı. “Önce Ankara, İstanbul, Kayseri; şimdi de Ahlat…” diyen Aktürk şöyle devam etti:

“ Evet, Çerkesler artık kimliklerine sahip çıkıyor. 4 nesildir bu ülkede yaşayan Çerkesler Cumhuriyet döneminde uygulanan asimilasyon politikalarından büyük zarar gördü. Öyle ki dillerini kültürlerini tamamen kaybetme noktasına geldi. Ama hiçbir haksızlık ilanihaye sürdürülemiyor. O dönemin de sonu geldi. Günümüz dünyasında artık özgürlükler ve kimliklere saygı esas. Kendini farklı hisseden her grup kimliğine sahip çıkıyor, korunma ve gelişim için mücadele ediyor. Çerkesler de öyle... Çerkesler kimliklerini koruma iradelerini deklare için mitingler yapıyor, çalıştaylar düzenliyor, ard arda toplantılar düzenliyorlar. Dün Türkiye’nin en batısında Anadili öğretimi ve Radyo-Televizyon talebiyle miting yapan Çerkesler; bugün de Türkiye’nin en doğusunda Ahlat’ta miting  düzenliyor.

Bu ne demektir?

Bu, en ücra noktada yaşayan Çerkesler de artık kimliklerine sahip çıkıyorlar demektir!

Bu, Çerkesler bu ülkede kardeşliğin esas olmasını istiyorlar demektir!

Bu, Çerkesler bu ülke insanlarının eşit olmasını istiyorlar demektir!

Temenni ediyoruz ki öyle de olacaktır.”

Billur Aktürk daha sonra açılış konuşmasını yapmak üzere Ahlat Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Nuri Alpaslan’ı kürsüye davet etti.

 

AKKDD BAŞKANI ALPASLAN: “ÇERKESÇE YAYIN YAPAN RADYO VE TV’NİN KURULMASI BEKLENTİSİ İÇİNDEYİZ”

Kafkasya halklarının zengin kültürel mirasını korumak ve geliştirmek, ayrıca halklar arası dostluk ilişkilerini sağlamlaştırmak, yeni neslin tarih ve kültür bilinci edinmesine yardım etmek amacıyla bu etkinliği düzenlediklerini belirterek katılımcılara “Hoşgeldiniz” diyen Nuri Alpaslan şöyle devam etti:

“Ahlat Anadolu'nun kapısıdır. Ata yurdudur. Kubbetül İslam’dır. Türkiye'nin tapu senedidir.

Bu güzel memleket yaklaşık 150 yıldır biz Kafkasyalı Çerkesleri bağrına bastı. 1864'te büyük bir sürgünle karşı karşıya kaldık. Yerinden yurdundan edilen 2 milyona yakın insan gemilerle Karadeniz'in güney sahillerine ulaşmaya çalıştı. Çoğu Karadeniz'in azgın dalgaları arasında kayboldu. Kıyıya ulaşanları ise açlık ve salgın hastalıklar bekliyordu. Tarihin bu en büyük soykırımını kör ve sağır dünya görmedi, duymadı. Aileler parçalandı, akrabalar birbirini kaybetti bu sürgünde. Osmanlı coğrafyasının her köşesine dağıldı insanlarımız. En kısa zamanda vatanımıza geri döneceğiz diye beklerken dünya yeni bir savaşın eşiğine geldi. Emperyalist güçlerin Osmanlıyı hasta adam ilan edip, kurtlar sofrasına attığı o günlerde hiç tereddüt etmeden cepheye koştuk. Kafkaslardan Balkanlara, Kahire'den Yemen'e boy gösterdik. Antep'te Şahinbey; Maraş'ta Aslan Bey olduk, dikildik düşmanın karşısına. Ege'de İlkkurşun köyünde direnişi biz başlattık. Ethem Bey'le çiviledik düşmanı Ege kıyılarına. Vatan kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi bilenlerdendik. İkinci vatanımızı da kaybetmek istemiyorduk. Bu yüzden İstiklal harbinde de bütün varlığımızla kendimizi ortaya koyduk. Yeni Türk devletini kuran iradenin içinde yerimizi aldık. Kuruluşuna beynimizle, yüreğimizle, bileğimiz ile katkıda bulunduk uğruna can verdik. Tehlikeye düşmesi halinde yine aynı azim ve kararlılıkla hareket edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Bugün Türkiye toprakları üzerinde yaklaşık 6 milyon civarında Çerkes nüfusu yaşadığı tahmin edilmektedir. Yaklaşık 140 yıldır bu topraklar üzerinde yaşayan Çerkesler, dilleri ve kültürlerini yaşatmanın mücadelesi içerisindedirler. Kaybettiği her kelime ile kültür mirasının önemli bir parçasını yitiren Çerkes toplumu, tüm kültür guruplarının kendilerini ifade etme hakkının yeni anayasa ile güvence altına alınması, TRT televizyonunda son derece yetersiz olan Çerkesce yayınlar yerine tam gün Çerkesçe yayın yapan radyo ve TV’nin kurulması beklentisi içindeyiz. Dünya farklılıklarla güzeldir. Farklılıklar zenginliğimizdir. Farklılıklarımızı barış ve demokrasi ortamı içinde korumalı, yaşatmalı ve gelecek kuşaklara aktarmalıyız"  dedi.

Alpaslan'dan sonra ÇHİ sözcülerinden Murat Özden misafirlere Adigece olarak bir selamlama konuşması yaptı.

ÇHİ SÖZCÜSÜ KENAN KAPLAN: “ÇERKESLER OLARAK BİZİM HİÇ KİMSEYE DİYET BORCUMUZ YOK”

Daha sonra Çerkes Hakları İnisiyatifi sözcüsü Kenan Kaplan söz aldı. Çerkes doğduk, Çerkes kalmak istiyoruz” diyerek sözlerine başlayan Kenan Kaplan şöyle devam etti:

“Biz Çerkesler, dilimizi, kültürümüzü, etnik kimliğimizi, inancımızı ve bağımsızlığımızı korumak için Ruslara karşı nesiller boyu süren amansız bir mücadele verdik. Ve 1864 yılında bizden sayıca ve silah gücü olarak mukayese edilemeyecek derecede üstün olan bu güce yenildik ve uğradığımız soykırımın ardından halifenin topraklarına sürüldük. Dedelerimiz soykırım pahasına, sürgün pahasına, ‘’varlığımız Rus varlığına armağan olsun’’ demediler! Ne dillerinden, ne kimliklerinden, ne kültürlerinden ne de inançlarından vazgeçmediler. Sonuna kadar mücadele ettiler!

Sevgili Çerkesler, anavatanını gözyaşları içinde, içleri kan ağlayarak terk etmek ve Osmanlı coğrafyasına yerleşmek zorunda kalan dedelerimiz, bu coğrafyaya yerleşirken; dilleriyle, kültürleriyle, kimlikleriyle, inançlarıyla Çerkes kalarak sonsuza kadar yaşayabileceklerini düşünüyorlardı. Ama olaylar umdukları gibi gelişmedi. Osmanlı’nın yıkılması, Cunhuriyetin kurulması ve birinci meclisin ardından ittihatçıların meclisi ele geçirmesiyle birlikte Çerkes halkı anti-demokratik uygulamalarla kimliğini oluşturan ögelerden ayrıştırılmaya başlandı. “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları başlatıldı. Çerkes Ethem’in isminin önüne haksız bir şekilde ‘hain’ sıfatı getirilerek Çerkesler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Soyadlarımız değiştirildi, köy adlarımız değiştirildi. Tarihimiz unutturuldu. Okula giden yavrularımıza her gün ‘’Türküm, doğruyum, çalışkanım’’ ifadeleri içeren antlar okutularak yalan söyletildi ve kimliklerinden soyunmaları sağlanmaya çalışıldı. “Ne mutlu Türküm diyene” “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” dedirtilerek Çerkes kimlikleri yok edilmeye çalışıldı. Alenen asimile etmeye çalıştılar!

Devleti yönetenlerin, siyasi partilerin, kurumların ve Türkiye halklarının şunu çok iyi bilmelerini isteriz ki, biz Çerkesler dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü feda edecek olsaydık nesiller boyu Ruslarla savaşmaz, dolayısıyla soykırım ve sürgüne uğramaz, anavatanımızdan sürülmek zorunda kalmazdık. Bu nedenledir ki hiç kimse ama hiç kimse Çerkeslerin gönüllü asimile olacaklarını aklından bile geçirmemelidir.

Nasıl ki dedelerimiz soykırım ve sürgün pahasına, canları pahasına, “Varlığım Rus varlığına armağan olsun!”, “Ne mutlu Rusum diyene!, “Rusum, doğruyum, çalışkanım” demedilerse, bizler de kimliğimizi inkar ederek “Türküm, doğruyum, çalışkanım” demeyeceğiz. “Ne mutlu Türküm diyene” demeyeceğiz. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” demeyeceğiz. Çocuklarımıza da dedirtmeyeceğiz! Bunun bir bedeli varsa da ödeyeceğiz.  Kendimizi her zaman her yerde Çerkes kimliğiyle ifade edeceğiz.

Herkes bilmelidir ki, biz Çerkesler bu coğrafyada yaşamanın bedelini en ağır şekilde ödedik. Balkanlarda savaştık, Çanakkale’de savaştık, Sarıkamış’ta savaştık. Cumhuriyetin kuruluşunda öncü olduk. Kan verdik, can verdik. Bazı tarihçilerin de belirttiği gibi Çerkesler olmasaydı cumhuriyet kurulamazdı. Bu nedenledir ki Çerkesler olarak bizim hiç kimseye diyet borcumuz yok, tam tersine bizi asimile edenlerin bize borçları var. Ve biz bu borcu talep ediyoruz.

Bizler bu cumhuriyetin hem kurucusu, hem de sahibiyiz. Çerkes halkının devletle, devletin bütünlüğü ile hiçbir sorunu yoktur. Biz Çerkesler güçlü ve ileri demokrasiye sahip bir Türkiye hayali kuruyor ve hayal ettiğimiz bu Türkiye’de kendi dilimiz, kendi kültürümüz ve kendi kimliğimizle eşit yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz. Kısacası bizim sorunumuz anti-demokratik ulus-devlet ideolojisi iledir.

Peki biz Çerkesler ne istiyoruz?

Biz Çerkesler, anadili eğitimi hakkı istiyoruz.

Biz Çerkesler, 7/24 yayın yapacak Radyo ve Televizyon kanalı istiyoruz.

Biz Çerkesler, dilimizi, kültürümüzü geliştirip yaşatabileceğimiz kültür merkezleri açılmasını istiyoruz.

Biz Çerkesler, değiştirilen soyadlarımızın ve köy adlarımızın iade edilmesini istiyoruz.

Biz Çerkesler, Çerkes Ethem’in ismin in önündeki ‘hain’ sıfatının kaldırılarak itibarının iade edilmesini istiyoruz.

Biz Çerkesler, okullarda çocuklarımıza Çerkes tarihinin de okutulmasını istiyoruz.

Biz Çerkesler, anavatanımızda bize uygulanan soykırım ve sürgünün dünyanın gündemine getirilmesinde ve tarihi haklarımızın talep edilmesinde Türkiye’nin Çerkeslerden yana taraf olmasını istiyoruz.

Bu taleplerimiz nedeniyle bizleri ihanetle, bölücülükle suçlayacak olanlara ise Çerkesler olarak cevabımız şudur: Yıllarca tüm etnik unsurları yok sayarak, asimile etmeye çalışarak asıl bölücüğü sizler yaptınız. Biz Çerkesler, bu ülkeyi Çerkes kimliğimizle sizden daha çok seviyoruz. Biz Çerkesler bu ülkenin bütünlüğüne Çerkes kimliğimizle sizden daha çok sahip çıkıyoruz. Biz Çerkesler bu ülkenin bayrağına Çerkes kimliğimizle sizden daha çok saygı duyuyoruz. Ancak bize zorla dayatmaya çalıştığınız etnik Tük kimliğini ise asla kabul etmiyoruz.

Türkiye’de hayata geçirilen demokratik açılım ve milli birlik ve kardeşlik projeleri, yeni anayasa yapım süreci, tüm Türkiye halklarını olduğu gibi Çerkes halkını da heyecanlandırdı. Ancak, bir süre sonra görüldü ki bu süreçler Alevi-Sünni, Kürt-Türk ekseninde gelişiyor. İşte Çerkes Hakları İnisiyatifi bu süreçte ortaya çıkara k, bu ülkede sadece Türkler ve Kürtler yok, biz Çerkesler de varız diyerek meydanlara indi. Ankara, İstanbul, Kayseri mitinglerini düzenledi. Çerkes Çalıştayını organize etti. Yazılı ve görsel medyada Çerkes kimliğini ve taleplerini görünür ve bilinir hale getirdi. Anayasa komisyonuna Çerkeslerin yeni anayasadan beklentilerini rapor halinde sundu. Bugün de Ahlat’tan tüm Türkiye’ye sesleniyor ve diyoruz ki; Türkler ve Kürtlerden sonra 6 milyon nüfusu ile en büyük etnik unsur olan Çerkesler yok sayılarak Türkiye ne demokratikleşebilir, ne de iç barışını sağlayabilir.

Çerkesler olarak demokratik açılım sürecine, milli birlik ve kardeşlik projesine ve yeni anayasa yapım sürecine destek veriyoruz, ancak, Türkiye’nin etnik sorunlarını Türk – Kürt etnik unsurları ekseninde çözmeye çalışan ve diğer etnik unsurları yok sayan yaklaşımlara şiddetle karşı çıkıyoruz. Eğer, milli birlik ve kardeşlik projesi diye bir proje varsa ve hayata geçirilecekse bu projede Türküyle, Kürdüyle, Çerkesiyle, Lazıyla, Gürcüsüyle tüm etik unsurlar yer almalıdır. Bu proje Türk-Kürt etnik unsurları ekseninde hayata geçirilerek “Kürt olmayanların Türk olduğu” anlayışıyla yola çıkılacak olursa, barışa, kardeşliğe değil, yeni ayrışma ve ça tışmalara zemin hazırlayacaktır. Kardeşlerden sadece ikisinin yer aldığı, diğer kardeşlerin yok sayıldığı bir proje milli birlik ve kardeşlik projesi olamaz.

Hükümete, iktidara, tüm siyasi partilere sesleniyor ve diyoruz ki; Türkiye’nin etnik kimlik sorununu Kürt-Türk etnik kimlikleri ekseninde çözemezsiniz. Bunun başarılmasının tek yolu tüm halkların muhatap alınmasıdır.

Anavatanımız Çerkesya’ya Rusya K azakları ve diğer unsurları yerleştirerek bizleri anavatanımızda azınlık haline getirdiler. Asli nüfus unsurumuz ise Türkiye’de yaşıyor. Eğer bizler burada dilimizi kültürümüzü kimliğimizi kaybedecek olursak anavatanımız Rus toprağı haline gelecek. Anavatanımıza sahip çıkmak için bu ülkede dilimizle, kültürümüzle eşit vatandaşlar olarak saygın bir şekilde yaşayabilmek için, varlığımızı geleceğe taşıyabilmek için, hepinizi bir olmaya, birlik olmaya, Çerkes kalma mücadelemize destek olmaya davet ediyorum. Allah yardımcımız olsun.

Yaşasın Çerkes kalma mücadelemiz.

VorepsowAdiğager.”

Kaplan’ın ardından Sanatçı Sedat Sezan sahne alarak Çerkesce şarkılar söyledi. Reyda Halk Dansları da üç kez sahne alarak izleyicilere coşkulu anlar yaşattı.

 

ABDURRAHMAN DİLİPAK: “BİLDİĞİM TÜRKÇE’NİN ZENGİNLEŞMESİ İÇİN, BU COĞRAFYADAKİ HALKLARIN DİLLERİNİN ÖZGÜRCE KONUŞULMASI GEREKİR”

Daha sonra mikrofona gelen Akil Adamlar Grubu Doğu Anadolu Temsilcilerinden yazar Abdurrahman Dilipak, Çerkeslerin durumunu Türkiye ve dünya gündemiyle bağlantılı bir şekilde değerlendirerek izleyenlerden bol bol alkış aldı.
 “Ben sizin kardeşinizim, ben İbrahim milletindenim” diyerek söze giren Abdurrahman Dilipak, “Bildiğim Türkçe’nin zenginleşmesi için, bu coğrafyadaki halkların dillerinin özgürce konuşulması gerekir. Benim dilim, sizin dillerinizden renk alacak. Sizin dillerinizden kelimeler alacak. Sizin duygularınızla renklenecek benim dünyam. Siz yoksanız ben çok yoksunum. Siz yoksanız benim geleceğim de yok. Biz bazı şeyleri ancak birlikte başarabiliriz. Onun için sizin güçlü ve mutlu olmanızı istiyoruz” dedi ve şöyle devam etti:

“Kendinizi Kafkasya’nın ötesine atılmış bir halk gibi düşünmeyin. Bu coğrafya hepimizin sığınağı. Çerkeslerin bu coğrafyaya gelişi ta milattan öncesine dayanır. Kudüsün fethinde Selahaddin Eyyubi’nin arkasında siz vardınız. Osmanlı Sultanı, Mısırdan hilafeti alırken orada yine siz vardınız. Tarih övgü veya sövgü kitabı değildir. Tarihten sadece ders alınır. Eğer o tarihi oradan alıp bir adım ötesine götürmüyorsanız yazıklar olsun size! Fatih Sultan’la övünerek Cennete gidilmez. Fatih bizimle övünebilirse ancak cennete gider, ki ‘bu benim neslimdendir’ diye. Babanız peygamber olsa ne yazar, siz üçkağıtçı olduktan sonra. Beş milyon Çerkesten söz ediyorlar. Her biriniz yılda 1 lira verseniz, beş milyon liralık bir fon oluşur. Biraz önce şarkısını dinlediğiniz kardeşimizin CD’si var mı elinizde? Yok! Sadece Çerkes tavuğu yiyip, dans edip, şarkı söyleyeceksin öyle mi? Bir medeniyet bu kadar ruhsuz olabilir mi? Bizim mutfağımız da var, tarihimiz de var, müziğimiz de var, dansımız da var, şarkımız da var… ama romanımız da olmalı, tiyatromuz da olmalı, bizim iyi adamlarımız da olmalı… Az olanla asla yetinmeyeceğiz, daha çok üreteceğiz.

Artık internet var, her şeyi devletten beklememeli. Devlet önünüzü açsın, arkanızı toplasın yeter. Devlet Kürtçe öğretiyor da ne oluyor? Saksıda limon ağacı yetişmez. İnterneti kullanın, şimdi başlayıp sözlüğünüzü yazın bir wikipedia gibi. Bir Çerkes Wikipediası oluşturun. Kişi başı yılda 1 lira verseniz birçok şey yapabilirsiniz. Ama dağınık olursanız olmaz. Başkalarının atıfetiyle dil olmaz. İnternette soyağacı programı var. Herkes buraya bilgisini girerse, tahsili, işi, geliri, yaşı… ile herkesin soyağacını çıkartabilirsiniz artık. Bunlar devletten beklenmez. Çok fazla söz edip, çok az iş yaparak devletten bir şey bekleyemezsin. Siz öyle bir şey yapın ki, sizden daha zayıf olan halklar için umut olun. Onlar sizin gittiğiniz yollardan gitsinler. Siz zulme direnen insanlarsınız.”

 Dilipak’tan sonra mikrofona gelen ÇHİ sözcüsü Murat Özden de yaptığı coşkulu konuşma ile izleyicilerce bol alkış aldı.

 Konuşmaların tamamlanmasının ardından, program Çerkes ezgileri ve segilenen halk dansları ile sona erdi.

Programı, Ahlat Kaymakamı Osman Dölek, Belediye Başkanı A. Mümtaz Çoban, kurum amirleri ve ilçenin önde gelen isimleri de konuk sıralarından takip ettiler.





7050 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi