• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam29
Toplam Ziyaret987145
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231
Semerkew
Sedat Kök Çetaw
sedatcetaw@hotmail.com
Kökleri Tarih Öncesine Uzanan Bir Halk Daha Yok Olmadan…
12/10/2012

Çerkesler Kuzey Kafkasya’da yerleşik dünyanın en eski otokton halklarından biri olarak bilinir. Çok eski ve köklü bir kültüre sahip oldukları bir gerçektir. Dünya ilkellik ve barbarlıktan sıyrılamazken, çok medeni bir kültür geliştirmişlerdir. Kendilerini dünyanın en medeni milleti olarak gören İngilizler bile, Kafkasya’yı, Çerkesleri tanıdıklarında hayranlıklarını gizleyememişlerdir.

Ancak, bu talihsiz halkın yaşamı, savaşlar, katliamlar, sürgünler, acı ve gözyaşı ile doludur. Dünya egemenleri, bu güzel insanlara kendi ülkelerinde, kendi topraklarında yaşam hakkı tanımamıştır. Büyük kavgaların, savaşların içinde, büyük hesapların kurbanı edilmişlerdir. Şimdi dünyanın dört bir yanında, en az kırk bir ülkede anayurtlarından uzak, köklerinden kopuk, darmadağınık yaşamaktadırlar.

Türkiye’de yaşayanlar Türkleşmiş, Arap yarımadasında yaşayanlar Araplaşmış, Rusya’da yaşayanlar Ruslaşmış… Kısacası, Çerkes halkı kendisine benzemiyor artık. Aynı aileden gelip, farklı ülkelerde yaşamak zorunda bırakılanlar bile birbirini tanıyamaz olmuş. Bu başkalaşma ve değişim yaman bir çelişki olarak karşımızda durmaktadır.

Ne yapmalıyız?

Nasıl yeniden bir ulus olarak tarihte ve dünyadaki yerimizi alabilmeliyiz?

Bizi yeniden birbirimize bağlayacak olan ortak değerlerimizi nasıl yeşertip, canlandırmalıyız?

Uğradığımız haksızlıkların, sürgünlerin, soykırımların hesabını kime, nasıl sormalıyız?

Kaybettiklerimizi nasıl geri kazanmalıyız?

Bütün bunlar yanıt bekleyen çok önemli sorular.

İçinde yaşadığımız koşullarda iki çözüm yolu gözükmektedir: Ya yaşadığımız ülkelerde kimliğimizi, kültürümüzü, dilimizi yitirmeden, o ülkelerin diğer halklarıyla entegre olacağız; ya da anayurt olarak benimsediğimiz, köklerimizin de bulunduğu topraklara dönerek yeniden uluslaşacağız.

Birinci seçenek kolay ve kısa olan bir çözüm yolu. Ancak, yok oluşu en hızlı biçimde sağlayacak riskler içeriyor. İkincisi, zor, uğraştırıcı, uzun bir zaman ve süreç isteyen ama kesin kurtuluşu sağlayacak bir yol gibi gözüküyor.

Bunları söylerken yeniden yetmişli yılların tartışmalarına dönmek istemiyorum. Çünkü bu iki görüş yıllarca çarpıştı, çatıştı bizi bu günlere getirdi. Dönüşü savunmakla, sürüldüğümüz topraklarda ulusal var oluş mücadelesini savunmak, sorunlarımızın sürekli sıcak ve gündemde olmasını sağladı. Aksi halde yok oluş daha da hızlı olurdu.

Sorunu bugünün koşullarında ele alacak olursak, sunulan iki seçeneği, birbirinden ayrı gibi düşünmek olanaksız. Çünkü, yok olmadan, sonsuza kadar, özgür ve bağımsız bir ulus olarak yaşamak, varlığımızı sürdürmek istiyorsak, bir taraftan yaşadığımız ülkelerde ulusal kimliğimizle yaşayabilme gücünü gösterirken; diğer taraftan da tüm ülkelerdeki ve anayurttaki soydaşlarımızla tam bir beraberlik içinde olmamız gerekiyor. Bu gereklilik, kalıcı siyasal çözümler üretmek için şarttır. Kısacası, tüm dünyadaki Çerkeslerin sorunları aynı olup, anavatan odaklı çözümler üretilerek aşılabilir.

***

Çerkesler bugüne kadar yaşadıkları ülkelerin kuruluşunda, devlet yapılanmalarında hep yer almış, örgütlenmelerin bizzat içinde olmuşlardır. Bunun en çarpıcı örnekleri günümüz Türkiyesi ve Ürdün devletinin kuruluşudur. Bu ülkelerin siyasal, ekonomik, askeri, kültürel yapılanmalarında önemli görevler üstlenirken, kendi ulusal varlıkları ve gelecekleri açısından hiç bir siyasal talepte bulunmamışlardır. Yaşadıkları ülkelerin en güvenilir, en sadık, en çalışkan ve dürüst bireyleri olarak yaşamlarını sürdürmüşler, sürdürmeye de devam etmektedirler.

Belki de yaşadıkları zulüm, soykırım ve sürgünlerin ardından geldikleri, yerleştikleri ülkelerin topraklarında, kendilerine kucak açıldığı duygusu ile sürekli bir minnet duygusuyla yaşamış, yapacakları en küçük bir siyasal talebin, ihanetle eş tutulacağını düşünmüşlerdir. Her zaman, yeni yurtlarında, en vatansever unsurlar olarak yaşamışlar, asla ihanet duygusu taşımamışlardır.

Çerkeslerin bu iyi yurttaş olma özellikleri, yaşadıkları ülkelere çok şey katmıştır. Uygar bir toplum oluşturabilmiş olmaları, uygarlık yolunda diğer toplumlara aydınlık kapılar aralamıştır. Ancak, kendi kimlikleri, kültürleri büyük erozyona uğramış, dillerini yitirmişlerdir.

En yakın yüz elli yıllık geçmiş ve bütün yaşanılanlar, kaybedilenler, uğranılan zararlar gözönüne alındığında, boşa geçirilecek zaman kalmamıştır. Kimlik bilinci taşıyan insanlarımızla, bir yandan uluslararası insan haklarına dayalı haklarımızı kullanırken, diğer yandan da anayurdumuzda çoğalmanın, yatırımlar yapmanın, köklerimizin bulunduğu topraklarda yeniden uluslaşmanın yollarını arayıp bulmalıyız. Dünya Çerkesleri için başka çözüm yolu kalmamıştır.

İş adamlarımızın, teknik bilgi ve donanıma sahip bilim insanlarımızın yatırımlarını ana vatanda yapmaları, genç nüfusumuzu da çalışmak ve yerleşmek üzere anayurdumuza yönlendirmeleri bir zorunluluk halini almıştır. Dünyada varlığımızı sürdürmenin tek yolu, yaşadığımız ülkelerde yok olmadan, anayurdumuzda hem nüfus olarak, hem ekonomik olarak, hem de siyasal olarak büyüyüp güçlenmektir. İstenirse bu güç Çerkes halkında vardır.

Bu konuda, bugüne kadar ileri adımlar atmış iş adamlarımız, dünyada kurulu iş örgütlerimiz, bilim adamlarımız, diğer sivil toplum örgütlerimizle iş birliği içinde güzel projeler yapılabilir, hayata geçirilebilir. Güvenilir önder kadrolarla, bütün dünyadaki gücümüz daha etkin hale getirilebilir. Yeter ki bölünmeden, parçalanmadan, birbirimize düşmeden, tek şey isteyelim: “Bağımsız ve özgür yaşayabileceğimiz bir Çerkes yurdu.” Bu yurt, atalarımızın kanlarıyla suladıkları, uğruna kahramanca çarpıştıkları, güçlü düşman karşısında çaresizce terk etmek zorunda kaldıkları büyük Çerkes yurdu, Kuzey Kafkasya topraklarıdır.

Kuzey Kafkasya toprakları tarihsel olarak Çerkeslere aittir. Ancak siyasal olarak Rusya’nın toprağı görülmektedir. Eski Sovyet yasaları ve yeni Rusya Federasyonu yasaları çerçevesinde kurulu Çerkes Cumhuriyetlerinde, otonom bölgelerinde Çerkes nüfusunun azlığı bilinen bir gerçektir. Eski Çerkes yerleşim yerlerinde, nüfus açısından sayısal bir üstünlük sağlanması, Kuzey Kafkasya’da Çerkes egemenliğinin yeniden tesisi için bir zorunluluktur.

Çerkeslerin anayurtlarında nüfus olarak yoğunlaşmaları, ulusal egemenlik yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır. Ancak, siyasal ve ekonomik açıdan üstünlük için yeterli olmayacaktır. Bunun için yapılacak yatırımlar konusunda, iş adamlarımızın ve işverenlerimizin, dünyada kurulu örgütlerimizin, Rusya Federasyonu ile sağlıklı ilişkiler geliştirmesi, sağlam işbirliği anlaşmaları yapmaları gerekir.

Vatan savunması yaparak, savaşarak kaybedilmiş toprakların, yeniden savaşarak geri kazanılması bugün mümkün görünmediğine göre, Rusya Federasyonu ile Dünya Çerkeslerinin gerçeklerine uygun, akılcı, kalıcı ilişkiler geliştirmek en doğru yoldur. Bunu yaparken, uluslararası hukuktan, Rusya federal anayasasının Çerkeslere tanıdığı ulusal haklardan en üst düzeyde yararlanmak gerekir.

Bütün bunları düşünsel olarak ortaya koymak, projeler üretmek, çok ideal kurtuluş reçeteleri yazmak da yeterli değildir. Hazırlanan stratejik planları, projeleri uygulayacak kadrolar yetiştirmek, bu kadroları içten ve yürekten destekleyecek dinamik halk yığınları oluşturmak da gerekir. Uzun soluklu bir yürüyüş ve mücadele için halkımızı bilinçlendirmek en önemli görevlerden biridir. Çünkü halk adına, halk olmadan yapılacak hiç bir mücadele amacına ve hedefine ulaşamaz.

Tarihin derinliklerinden gelen, diliyle, kültürüyle, destanlarıyla, folkloruyla, mitolojisiyle, geçmişten günümüze karanlıkta kalmış birçok konuya ve bilinmeze ışık tutacak bilgileri şifrelerinde gizleyen, genlerinde insanlık tarihini aydınlatacak sırlar saklayan, eski ve köklü bir halk daha yok olmadan harekete geçilmelidir. Çünkü yarın çok geç olabilir. Bu görev aslında sadece Çerkeslere ait bir görev olmayıp, tüm insanlığın görevidir. Dünyanın bütün halkları bu konuda duyarlılık göstermelidir.

Ulusal kurtuluş ve var oluşun anavatan Kuzey Kafkasya’da gerçekleşeceğine inanan tüm Çerkesler anavatana dönüş yolunda çalışmalarını yoğunlaştırmalıdır. Bulundukları ülkelerde dillerini, kültürlerini, kimliklerini korurken; diğer taraftan anayurtta yerleşim, vatandaşlık edinme çabalarını arttırmalıdırlar. Anayurtta yerleşen ailelerimiz ile diasporada yaşayan ailelerimizin sıkı bir işbirliği gereklidir. Bunun için örgütlenmelerimizin işlev ve etki alanlarını yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Ulusal mücadelemizde kalıcı çözümler üretecek yöntemler geliştirmek, anavatana bireysel ve toplu dönüşü özendirici projeler hazırlayarak yaşama geçirmek, anayurttaki nüfus yoğunluğumuzu arttırmak açısından çok önemli katkılar sağlayacağı inancındayım.

Artık, kısır ve sonuç getirmeyen tartışmalara son verecek, yeni stratejiler içeren, ulusal kurtuluş reçeteleri gereklidir. Bu reçetelerde sosyal, kültürel çabaların yanında, ağırlıklı olarak siyasal çözümler üreten yöntemler ve eylemlilik planları yer almalıdır. Ulusal kurtuluşun ateşi tüm dünyada yakılmalıdır. Dünyanın bütün Çerkesleri düşünsel olarak, eylemsel olarak, ekonomik olarak güçlerini birleştirerek akın akın anayurt Kuzey Kafkasya’ya dönüş yapmalıdır. Aksi halde, tarihin çok eski bir halkı daha ölü halklar mezarlığına gömülecektir.

İnsanlık bir kez daha görev yapmak durumundadır. Kayıp bir Çerkes halkı, Dünya halklar ailesinde bir rengin yok olması, insanlığa ait sırların bilinmezleriyle gömülmesi demektir. Uygar dünya umarım buna izin vermez. Umarım Çerkes halkı bu hızlı yok oluşa dur der. Binlerce yıllık kökleriyle, ait olduğu topraklara yeniden tutunur, bağımsızlık ve özgürlük sembolü şanlı bayrağını yeniden Oşhamafe’nin zirvesine diker.

Ye mec Adığe’xher, tı’zışüm’ğa’ko’dıj!...



6418 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

     09/12/2014 21:12

BAZI ÇERKESLER NE KADAR UĞRAŞIRSA UĞRAŞSIN ÇERKESLER YOK OLMAYACAKTIR.
SENAİ GÜNAL

Yazarın diğer yazıları

Kafkas Kültür Okey Salonları - 06/08/2012
Artık Türkiye’de Çerkes örgütlenmesi farklı bir boyut kazanmış, mücadele, yöntem ve biçim bakımından alışılmamış bir mecraya girmiştir.
Haydi Bir Adım Atalım - 05/07/2012
Evet halkım, şimdi görev alma zamanı. Minik yavrularımıza okullarda seçmeli dil dersi olarak, Çerkesçeyi önerme ve seçtirme zamanı. Yeniden var olmanın en temel şartı olan, anadilimizi öğrenme zamanı.
29 Nisan Nüfus Sayımı Sonuçları Belli Oldu! - 20/05/2012
Türkiye’de yaşayan Çerkesler, yıllarca çeşitli nedenlerle, hem resmi, hem de mahalli sosyal baskı altında oldu. Kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi