• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam235
Toplam Ziyaret987351
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231
Semerkew
Yanlış kavramlaştırılan 'açılım'
Demokratikleşme çıtasını yükseltmek, bazı sorunları çözmek niyetiyle "Kürt", "Alevi", "Roman" vs. açılımları denenerek etnik vurgu öne çıkarıldı.

Bütünleştirici değil, ayrıştırıcı öğeler üzerinde duruldu; etnik bilinçler, farklılıklar körüklendi; beklentiler oluşturuldu, taleplerin çıtası yükseltildi. Kürt ve Alevi açılımından mülhem farklılık algısı olmayan, topluma entegre olmuş pek çok kesim de açılım sevdasına düştü. Açılımlar üzerinden prim yapmak isteyen siyasetçiler türedi. Öte yandan açılımların muhatabı olma, hükümetle masaya oturma ve bir şeyler kapma niyetinde fırsatçılar görünmeye başladı.

Bugün, "Alevi açılımı", "Kürt açılımı" ve "Roman açılımı" telaffuz edilen açılımlardandır. Fakat bahse konu açılımlarda yaraya merhem sonuçlara ulaşılamamıştır. En çok mesafe alınanlardan birisi "Kürt açılımı"dır. Hükümet bu konuda epeyce adım atmıştır; ancak "Kürt açılımı" söylemi Kürt sorununun çözümüne çare olmadığı gibi, beklentileri yükseltmiştir. Kendisini açılıma muhatap gören örgüt ve onun siyasi uzantıları taleplerini artırmış ve konuyu kabul edilemez sınırlara, zorlama noktalara taşımıştır. Keza 3-4 yıldır "Alevi açılımı"ndan bahsedilmektedir. Ancak Aleviler de kendileri adına telaffuz edilen açılımlardan memnun değillerdir. Zira bu konuda bütün kesimleri tatmin etmeniz, memnun etmeniz mümkün değildir. Ortalama beklentilerin üzerinde haklar verilse de, o kesimlerin marjinal ama sesi çok çıkanları mızmızlanacak ve gerilim oluşturan, uzlaşmaz söylemler içine gireceklerdir. Nitekim Alevilerden de şimdiden "Alevi açılımı boş çıktı!" diyen pek çok yazar-aydın vardır.

MAHMUT AKPINAR (*)

Bir etnik kesime, gruba atfen "açılım"dan bahsetmek ve o kesimleri beklentiye sokmak, sözler vermek geri dönüşü olmayan, serhaddı çok ileride çizilmiş bir yoldur. Böyle bir sözün yetkililer tarafından ve hükümet eliyle verilmesi bağlayıcılık da ifade etmektedir. Etnik vurgu üzerine açılımdan bahsetmek dikkatleri ortak noktalardan farklılıklara odaklamakta, bir taraftan milliyetçi kesimleri tahrik ederken, öte yandan ayrılıkçı akımları körüklemektedir. Tekrar şişeye girmesi mümkün olmayan cinleri şişeden çıkarmaktadır.

Bunun yerine etnik vurgu yapmaksızın, genel, evrensel, demokratik haklardan, evrensel azınlık haklarından, dil ve kültürle ilgili haklardan ve açılımlardan bahsedilebilirdi. Ancak bu yapılmamış ve sorunlar etnik tanımlar, kimlikler üzerinden kavramlaştırılmıştır. Gelinen noktada "Kürt", "Alevi" ve "Roman" kimlik vurgularından geriye dönüş olmayacağı gibi, önümüzdeki dönemlerde bu kesimlere öykünen ve taleplerini hükümetlerin kapısına dayayan Çerkez, Gürcü, Abaza, Arap vd. (belki de Avşar, Yörük) açılım talepleri başlayacaktır. Hükümet etnik kökene vurgu yaparak, diğer etnik unsurlara da kapı açmış, etnik iştahları kabartmıştır. Takdir edilecektir ki; çok sayıda etnik unsurun yaşadığı bir ülkede her etnik unsura bir açılım yapmak mümkün olamayacaktır.

YANLIŞ VURGULARIN GETİRİSİ

Etnik vurguya dayalı söylemler problemin çözümünü zorlaştırmanın, karmaşıklaştırmanın ötesinde ayrışma, parçalanma eğilimlerini hızlandırmaktadır. Etnik kesimlerin vatandaşlığa dayalı "Türklük" ve "Türkiyelilik" bilincinden ve ortak paydalardan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu türden söylemlerin resmî ağızlarca dile getirilmesi ve isimlendirilmesi, mesafe alınmış entegrasyon süreçlerini de geriye çevirme ve toplum bütünleşmesini çözülmeye uğratma tehlikesini içinde barındırmaktadır.

Evrensel demokratik standartlar hedeflenmeli, insanların kimliklerini ve kültürlerini yaşatmaları, sürdürmeleri için imkânlar ve ortamlar hazırlanmalıdır. Elbette ülkedeki en büyük etnik unsur olan ve Cumhuriyet dönemi boyunca mağdur olmuş Kürt vatandaşlarımızın hakları verilmeli, beklentileri karşılanmalıdır. Ancak münhasıran etnik vurgulara dayalı çözüm paketleri oluşturulması ve bu konuda sözler verilmesi milli bütünlüğümüzü tehdit etmektedir.

Terörle mücadelede son altı ayda ciddi başarılar elde edildi ve terör örgütü zaafa uğratıldı. Şu anda demokratik bir kısım açılımlar yapmanın; dil, kimlik ve kültürle ilgili yeni adımlar atmanın tam zamanı. Müzakere sürecinde görüldüğü üzere, eğer örgüt karakollarınızı basarken, istediği anda kargaşa çıkarabilirken, militanlar sokakları teslim alırken masaya oturursanız, daha fazlasını ister ve uzlaşmaya yanaşmaz. Örgütle veya örgütlerle pazarlık da yapılabilir, müzakere de. Ancak bunlar örgütün boğazına basmışken, köşeye sıkıştırmışken yapılırsa sonuç alınır; örgütün arkasında duran toplumsal tabanda bir karşılık görür. Türkiye geride bırakılan dönemde bunun tam tersini yaptı. Örgüte alan açtı, örgütle mücadeleyi bıraktı, teröristler sınırlarımız içinde at koştururken örgütle müzakereye oturdu. "Devleti mağlup ettiğini", "bağımsızlık ilan etmeye ramak kaldığını" düşünen, daha büyük beklentiler içinde olan örgüt masadan kaçtığı gibi, süreci deşifre ederek hükümeti siyaseten zor durumda bıraktı.

Şimdi yine açılımlardan bahsediliyor, muhtemelen yine vaatlerde bulunulacak, bazı sözler sarf edecek ve kitleler beklentiye girecek. Hükümet, vereceği sözlerle kendini bağlamak, yüksek sesle vaatlerde bulunmak yerine demokratikleşme çıtasını daha da yükseltebilir; Kürt sorununun temeli olan Kürtçeyle ilgili adımlar atabilir. Anayasa sürecine bağlı olmayan, dil ve kimlikle ilgili pek çok düzenleme yapabilir. Örneğin Kürtçe öğretimle ilgili adımlar atabilir; İstanbul'da, Ankara'da (örneğin Fen Edebiyat ve Dil Tarih Coğrafya fakültelerinde) lisans ve lisansüstü eğitim yapacak bölümler açabilir. Böylece bölgede her daim ihtiyaç olan Kürtçe öğretmenlerini yetiştirebilir. Ülkenin merkezî şehirlerinde açacağı bu bölümlerle Kürtçenin normalleşmesini, hayatın içine, ülkenin gündemine girmesini sağlayabilir. Bir taraftan güvenlik birimleri örgütün tepesine binerken, öte yandan devlet-hükümet Kürt vatandaşlarının haklarını vermek için samimi bir çaba içinde olduğunu gösterebilir. Açılım, etnik vurgular ve kavramlar üzerinden değil, demokratik söylemler ve kriterler üzerinden yürütülmelidir. Artık hükümet için gürültüsüz ve iddiasız eyleme geçme, adım atma zamanı...

(*)Yrd. Doç. Dr., Turgut Özal Üniversitesi Siyaset Bilimi

_________________________________

Zaman 20 Mart 2012

  
2755 kez okundu

Yorumlar

Açılım-Saçılım     21/03/2012 13:56

http://bguashe.blogspot.com/2012/02/turkiyenin-etnik-yaps-ve-demokratik.html
Misafir -

adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi