• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam77
Toplam Ziyaret986918
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Semerkew
Çerkes Çalıştayı İzlenimleri

            OĞUZ BERK

REAL MADRİD-BARCELONA MAÇI GİBİ

         25-26 Şubat'ta Kocaeli'nde Çerkes Hakları İnisiyatifinin düzenlediği 'Çerkes Çalıştayı'nda, izleyici olarak bulundum. 2 günlük yoğun bir toplantı maratonu içinde benim gibi sigara tiryakisi, huzursuz bacak sendromu olan bir adam için zor anlar yaşandı. Bir yandan sigara içmek için Abdurrahman Dilipak'tan köşe bucak kaçmak, bir yandan en fazla 1 saatte bir kalkıp 5 dakika gezmek zorunda olan birisi için toplantılar çok yorucu idi ama bir o kadarda keyifli idi. Full konsantre bir toplantıda bu kadar farklı görüşten, bu kadar  akademisyen ve gazetecilerle sohbet imkanı varken, huzursuz bacak sendromu da olsa, dizimizi kırıp oturduk.

Neler mi öğrendim, kendimden çok gelen gazeteci ve akademisyenlerin neler öğrendiğini gördükçe şaşırdım. Biz ne kadar da, sen, ben, bizim oğlan kapalı bir toplum haline gelmişiz. Türkiye'nin Aydınlarının Çerkesler hakkında hiçbir şey bilmediğini öğrendim hayretle. 3 yıl bir Çerkes'le evli kalıp Çerkesler hakkında, Gazeteci Gülay Göktürk'ün hiçbir şey bilmediğini öğrendim.

Zeynel Abidin Besleney, Selçuk Bağlar, Setenay Nil Doğan, Sadık Bilge gibi akademisyenlerimizin sunumlarının, ne kadar hayretle, ilgiyle izlendiğini görmek, hem şaşırtıcı hem sevindirici idi. Bu genç akademisyenlerimizin, Türkiye'nin önde gelen gazetecileri tarafından, uluslar arası bir akademisyeni dinler gibi pür dikkat ve ilgiyle sunumlarının dinlenmesi müthiş keyf vericiydi. Salondakiler, konuşmacıları dinledi, ben salonu dinledim.  Sadık Bilge'nin  sunumu, tarihler, olaylar, isimler üzerindeki hakimiyeti herkesi şaşırttı. Emre Aköz, Ipad'inden ayrılıp salona dahil olmadı ama, Abdurrrahman Dilipak, Ufuk Uras, Doğu Ergil, Yavuz Baydar, Gülden Aydın gibi isimler bir tarih yolculuğu içinde, Selçuk Bağlar'dan tarih dersi alan çocuklar gibiydiler. Prof Dr.Doğu Ergil, tekrar üniversite kürsüsünden, sıralara geri döndü. Hemen yanımda ders notlarını kaçırmak istemeyen bir talebe gibi, her şeyi acele ile not ediyordu. İlk kez Çerkesler'in Moğol İstilalarına karşı Kudüs'ü savunduklarını, Çerkes Memlukluları, Çerkes Mitolojisinin Yunan'dan daha eski olduğunu duyuyorlardı.  Setenay Nil Doğan'dan sosyoloji dersi alırken,  bilim adamlarının da ağlaması gerektiğini öğrendiler.  Dedim ya, onlar konuşmacıları ben onları izledim. Abdurrahman Dilipak tarafından,  aynı gün milyonlarca insanın yakından takip ettiği CHP Kurultayından daha ilgi çekici bulunan 'Çerkes Çalıştayı'ındaydım.

Bir futbol fanatiği için Real Madrid- Barcelona maçının ilk yarısını kaçırmak ne demekmiş, bu çalıştayda öğrendim. Çalıştayın birinci gününe katılamayan Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Süleyman Soylu öyle tarif etti.' Bu çalıştayın 1. gününde yoktum, bu Real Madrid Barcelona maçının ilk yarısını kaçırmak gibi bir şey.' Ben futboldan pek anlamam ama, Soylu'nun bu sözlerinden sonra Real Madrid – Barcelona maçının ilk yarısını kaçırmak ne kadar önemli bir olaymış onu öğrendim.

Olmadık sorular soruldu. Cevapsız kaldı. Salondaki o kadar akademisyen, gazeteci, Ahmet Çerkezoğlu'nun sorusuna bir cevap bulamadı. ' Bu ülkeyi işgal eden etmeye kalkan 32 milletin dili neden devlet tarafından öğretilir de, bu ülkeyi savunan 36 milletin dili neden unutturulmaya çalışır' 

Türkiye'nin etnik fay hatlarını tüm katılımcılar biliyordu ama bu fay hatlarını Çerkeslerin yapıştırabileceğini bu çalıştayda öğrendiler. Ön yargısız, geçmişte yaşananları açık yüreklilikle konuşabilen, Dr. Zeynel Abidin Besleney şaşırtıcıydı.  Sadık Bilge, tam bir bilge, Setanay Nil, araştırmacı ve sorgulayıcı idi. Bir sosyolog ve araştırmacı olarak Selçuk Bağlar, duyulmadık şeyler söylüyordu.

Gazetecilere göre bu çalıştay 'fazla demokrat, fazla homojen, şiddet içermeyen' bir acayip çalıştaydı. Kürt Gazeteci Orhan Miroğlu'nun " Kürtçe konuşmak için bu kadar kan dökülmesi mi gerekiyordu? sorusuna şimdi cevap bulamıyorum" sözleri bir itiraf gibiydi. Türkiye'nin Çerkes Çalıştayı gibi bir şeye mi ihtiyacı vardı yoksa? Bunu sorguluyorlar şimdi galiba. Öyle ya, bu çalıştay da, birbirine bağıran, üstüne yürüyen tipler yoktu. Ben ilk andan bir teklifte bulundum arkadaşlara, "Bu çalıştay işleri tam Çerkeslere göre, otellerde yensin, içilsin, düğün yapılsın, vunafe yapılsın." Hatta dedim, 'Kürt, Laz, Alevi, Romanlarla görüşelim, onların sırtından bu çalıştay işlerini alalım, tüm çalıştayları biz Çerkesler yapalım.'  Pek ciddiye alınmadı galiba. 

           NE İSA'YA NE MUSA'YA YARANMAK BU OLSA GEREK.

Bu çalıştayların başlangıcında hepimiz biran önce misafir modunu üstümüzden atabilsek, sanırım daha verimli olacak. Sanki Uzunyayla'da düğüne gitmiş gibi birilerinin gelip, 'haj-e jale' muamelesi yapmasını bekliyoruz, sonunda da herkesin misafir olduğunu anladığımız da toplantılar bitiyor. Tabii serde Çerkeslik varya, bizde ikinci adam bulunmaz ya, ilk ilgi bize gösterilmeli, bunu kırdığınız anda şahane sohbetler başlıyor.

Kelemet Çiğdem'le tanıştık, sanaldan gerçeğe bir geçiş… Bizim yan köylü Kelemet… Ama bu kızdan gazeteci olmaz, bundan sonra en azından benim nezdimde. Fazlasıyla sıcak kanlı, fazlasıyla içten, fazlasıyla insancıl… Bu saatten sonra Taraf Gazetesi yazarı, Kelemet Çiğdem Türk olamaz, ancak 'Bizim Çiğdem' olur.  Öyle ya gazeteci dediğinin bir ikinci ajandası olması lazım.  Bana Taraf Gazetesi Yazarı Kelemet Çiğdem Türk'den daha samimi geldi, 'Bizim Çiğdem'.  Haber çıkartmak, haber olmak derdinde olmayan Çiğdem daha çok yakıştı toplantıya..

Çalıştay'da sıcaklar vardı, soğuklar vardı, birde ara sıcaklar vardı. Erol Karayel ve Fuat Uğur, sanaldan gerçeğe geçiş yaptığımız, sıcaklardan.  Anında tüm pozitif enerjilerini etrafına yayabilen tipler. Ben öyle değilim. Hele hele böyle bir organizasyonda ev sahibi rolünü üstlendiğim zaman bana yaklaşmayın. Birileriyle kavga etmeye hazır bir adam olur çıkarım. Hiçbir organizasyonda 'arkama yaslanıp, olan bitenin keyfini yaşamak' gibi bir duygu yaşayamadım, sürekli bir gerginlik ve telaş hali vardır bende. Bu çalıştayda da kendimi Kenan Kaplan'da gördüm. Ama Erol Karayel ve Fuat Uğur sakindi, hakimdi, ve her an herkesle iletişimdeydi. İş akışı mükemmeldi, seçilen isimler doğruydu, zaten ilgiyi başka taraflara yöneltmek mümkün değildi. Konuşmacıların sunumlarını kaçıracağım diye, başka bir şeye fazla focus olamadık.

Amma mavi boncuk dağıttık değil mi?  Her şey mükemmelmiş gibi. Hayır her şey mükemmel değildi? Şimdi tüm bunların ardından on tanede hata sayarım. Ama Hayır. Hiçbir hatadan eksikten kusurdan bahsetmeyecem.  Hata ararsanız bulmamanız mümkün değil. İş yapan insan hata yapar, hataları da gerekirse, muhataplarına iletiriz. Bizim iş yapan insanları yerden yere vurma lüksümüz yok. Bu ilkti, eksikti, yanlışlıklar vardı. Ama bu işin organizatörleri de bunun farkında, bilgiçlik taslamanın, destek vermeden, akıl vermenin alemi yok. Ama aleni bir eleştiri yapıyım, Murat Özden. Bu kalıpla bu ÇHİ'yi bir yere götüremez, bu enerji ile bu kalıp uymuyor. Bir an önce kilo vermesi lazım, ya da çok daha fazla düğüne gidip, şeşen oynaması.

Döndükten sonra, bir an önce Çalıştay'daki gazetecilerin izlenimlerini takip etmeye çalıştım. Sadece ben mavi boncuk dağıtmamışım, hepsi çok olumlu. Bu sunumların eserimi, yoksa akşam ki düğün ve Gülcan Altan'nın mı anlamadım ama, sonuç mükemmel.

Abdurahman Dilipak'la sohbetlerimiz oldu. Çalıştay içinde sık sık görüşlerini dile getirdi. Bir ara Dilipak'ın 'Ne olacak bu Çerkeslerin hali' modunda kara kara düşündüğünü görünce, dedim eyvah, adam koptu, hoşuna gitmeyen şeyler konuşuluyor anlaşılan diye düşündüm. Yanılmışım.   Çalıştayın sonlarına doğru tekrar söz alan Dilipak, bir anda Çerkeslerin önüne bir sürü alternatif sundu. Alın size asimilasyona karşı karınca kararınca çözümler. www.islamworld.net dan bahsetti. 30 İslam ülkesinin dahil olduğu projeye sizde Çerkesler olarak dahil olun dedi. Ben size her türlü desteği vermeye hazırım, yeter ki içinizden iş yapacak insanlar çıksın. ( Acaba bu toplantıya katılmadan önce  Dilipak'ın kulağına birileri Çerkesler iş yapmayı sevmez, konuşmayı sever diye bir şey mi fısıldadı?) Çerkeslerle ilgili tüm kitap, sözlük, araştırma, makalelerinizi dünyayla paylaşın. Türkiye'den ve Dünya'dan 'birileri sorunlarınıza sahip çıksın istiyorsanız, dünyaya entegre olun, birilerinin dertlerine sahip çıkın' mesajı ne kadar karşılığını bulur bilmiyorum ama, benim aklıma bu projede yer alması gereken ilk isim olarak Ali İhsan Tarı geldi. Yanılmışım dedim ya, Dilipak Çalıştay'dan kopmamış tam tersi, (bir ara en ön safta şekerlemede yapsa) gözleri kapalı çözüm üretiyormuş. İnternetten biraz anlayan biri olarak bile Dilipak Hocanın söyledikleri beni de aşıyor. Ama ilk fırsatta bahsettiklerini araştıracağım.

Gelen gazetecilerin antenleri açıktı, 'yoldan geldim yorgunum' edasıyla salonda şekerleme yapan bir iki kişiyi de gözden kaçırmadılar. 'Geçen hafta Kaffed toplantısındaydım, siz farklısınız galiba, sizin içinizde İslamcılarda var' gözlemini de, paylaştılar hemen.  Aaa.. bu ilk galiba sakallı, başörtülü,namazlı, niyazlı Çerkeslerde kimliğine sahip çıkıyor. Gerçekten bu ÇHİ'cilerde abartmışlar!

Ne İsa'ya Ne Musa'ya yaranmak bu olsa gerek. Bir yandan Kocaeli yerel gazetesinden bir faşist hopluyor, 'Bölücüler' diye bir yandan, diğer yandan, Türk Solu diye bir yerde Çalıştay'a ' AKP, Çerkeslere Liberallerle Sesleniyor.' bir yandan. Çalıştaycılar sesleniyor,' AKP, AKP duy sesimizi' diye. Bir yandan Kaffed, ayrı bir havada 'Bizim kesmediğimiz mundardır.' diye.

Ne oldu, olan çok net aslında,fincancı katırları ürktü. ÇHİ'nin bir sloganı vardı. ' Çerkesleri görünür kılmak' olan bu işte.

            KAFFED'İN SIKINTISI NE?

            Bu çalıştay pek işe yaramadı gibi, kimse tatmin olmadı çünkü, Kaffed 'benden izacet alınmadı, benim kesmediğim mundar' diye tepkili (televizyonlarda gazetelerde, ÇHİ sözcülerinin, yer alması oldukça rahatsız  edici olsa gerek, 'beni al onu alma' modundakiler için), BDP; orada olmasına rağmen 'hiçbir kimlik mücadelesi için, şiddet mazur görülemez ' mesajı aldığı için hoşnut olmadı, AK Parti, 'Kim bunlar, Çerkesler'de nereden çıktı' diye hoşnut olmadı, Solcu Çerkesler, 'Liberal Çerkesler, AK Parti yalakalığı yapıyor' diye hoşnut değil, kimi Kafatascılar hoşnutsuz….. Liste devam edip gidiyor. Ha birde 'Ben yoksam her şey yalan'cılar var, onlarda hoşnutsuz. Dedik ya, Ne İsa'ya, Ne Musa'ya yaranmak bu olsa gerek diye.

Şimdi Çerkes Çalıştayı ile ilgili özellikle sosyal  medyada fırtınalar kopuyor. Çerkes Hakları İnisiyatifi, hem sosyal medya, hem gazeteler, hem televizyonlarda çok yoğun bir şekilde tartışılıyor. ÇHİ'nin amacı Çerkesleri 'görünür kılmaktıya' kesinlikle bu amacına ulaştı.

Yan yattı, çamura battı,  Halep'te kırk arşın atladı. Falan filan fiş mekan.. Tartışmalar devam edip  gidecek. Ben birazda Çalıştaya  katılanların sunumlarından bahsedecektim ama, zaten katılımcılar köşe yazılarında, televizyon programlarında çok yoğun bir şekilde Çalıştay'da ne  söylediklerini dile getiriyorlar. Gelelim olayın altını çizmeye. Kendi içimizdeki tartışmaların sonuçlarına….

Bu aslında, 'ben senden daha  Çerkesim' kavgasına dönüşmek üzere. Bir türlü Çerkes Hakları İnisiyatifi, Kaffed ve Birkaffed arasında bir iletişim kurulamadı ve kurulamayacak gibi. Kim suçlu? Herkese göre kendi dışındaki herkes. Kim zararlı çıkacak? Kendisi dahil herkes.

Peki niye?

Bu bizim, binlerce yıllık hastalığımız çünkü. 

Şimdi Çalıştay'ın sonuç bildirgesini önümüze alalım, (ki bu Çalıştay bildirisinde yazılanlar heskesce malum aslında) bu çalıştayda elde edilen sonuçlar, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e, CHP, AK Parti, MHP ve BBD'nin bütün genel başkan yardımcılarına dosya olarak sunulmuş, yüz yüze görüşmelerde dile getirilmişti. Yani ortada yeni bir şey yok.

Çalıştay'da kimler vardı? Ak Parti ve BDP birer milletvekili ile vardı? MHP ve CHP yoktu. İslamcılar ( bu tabiri de sevmem ya) Abdurrahman Dilipak'la vardı Gülay Göktürk, Emre Aköz, Ufuk Uras v.s v.s  nerdeyse tüm kesimler vardı. Gelmeyenler davet edilmediğinden değil, mazeretinden veya gelmek istemediğinden yoktu. Şimdi sosyal medyada yorumlara bakıyorum. 'Abi BDP'li vekilin orda ne işi var onunla olmak bizi bozar, abi AK Parti'li vekilin orada ne işi var, bu liberallerin iktidar yalakalığı, Aaaa Abdurrahman Dilipak gibi gericiliği tescilli bir adamla ne işimiz var, adam kadın eli tutmuyor, rakı içmiyor, bu görüntüler bizi bozar…..' OOOO yorumların haddi hesabı yok.

Ya kardeşim biz zaten bozulduğumuz için bu çalıştay yapıldı. Ve bu çalıştay, bu bozulmuş, asimile olmuş, dilini, kültürünü kaybetmiş, bu toplumu geri kazanmak için yapılıyor. Biz Çerkes toplumu olarak bozulmuşuz zaten. Her şey güllük gülistanlık olsa, Kaffed niye yırtınsın, ÇHİ niye yırtınsın.

Pekii…

KAFFED ne istiyor ? ÇHİ ne istiyor? Bunların sıkıntısı ne? ( BİRKAFFED hiç bir şey istemiyor? En Net duruşu olanlar onlar. Onların hiçbir sorunu yok. Ve aşağıdaki talepler onları ırgalamıyor?)

İşte aşağıda harfi harfine istenenler. Peki bu tartışmalar niye? 

        KAFFED NE İSTİYOR?

- Anayasa bir fikir ve ideoji üzerine inşaa edilmemeli,  devletin insanlar için varolduğu ilkesi üzerine kurgulanmalı, sistem üzerinde askeri veya bürokratik baskıya zemin hazırlayacak hükümler içermemelidir.

- Dil, ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, din, siyasal düşünce, felsefi inanç, mezhep, medeni hal, yaş, engellilik vb. hiç bir nedenle ayırımcılık yapılmamalıdır.

- Laiklik net ve açık tanımlanmalı, din ve vicdan özgürlüğü esas olmalı, devlet tüm inançlara ve tüm dini kurumlara eşit mesafede durmalıdır.

- Anayasal vatandaşlık temel alınmalı, vatandaşlığın hukuki tanımında, hiç bir ırk ya da etnisiteye atıf yapılmadan, 'Türkiyelilik veya Türkiye (Cumhuriyeti) Vatandaşlığı ' kavramlarına vurgu yapılmalıdır.

- Anayasada muğlak, soyut ve keyfiliğe açık ifadeler yer almamalı, 'kamu yararı', 'kamu hizmeti' 'genel ahlak', 'milli güvenlik' ve 'kamu düzeni' benzeri kavramlar açık ve net bir biçimde tanımlanmalıdır, temel insan hakları bu gerekçelerle hiçbir şekilde kısıtlanmamalıdır.

- Bireyin ve ailenin mahremiyeti güvence altına alınmalı, keyfi ve izinsiz takip, izleme ve dinlemelerin engellenmesi için caydırıcı ve önleyici tedbirler alınmalıdır.

- Yeni anayasa, memurlar, işçiler, öğrenciler ve bu kitleleri temsil eden sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar vb. başta olmak üzere toplumun her kesiminin siyaset ile ilişki kurabilmesinin önünü açmalı, ülkenin tüm vatandaşlarının kısıtlama olmaksızın siyaset yapabilmesini garanti altına almalıdır.

- Hukuk devleti olmanın koşulları teminat altına alınmalı, yargının mutlak bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargı birliği (eşit şartlarda, aynı usulde, aynı yargı yerinde) sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı esas alınmalı, yargı denetimi dışında hiçbir alan bırakılmamalıdır.

- Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında denge, karşılıklı ve sivil denetim koşulları oluşturulmalı, yasama dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılmalı, tüm kamu kurumları ve görevlileri için 

şeffaflık ve hesap verebilirlilik ilkeleri, bilgi edinme ve düzeltme hakları teminat altına alınmalıdır.

- İnsanlık tarihinin ortak mirası, ülkemizde konuşulan tüm diller koruma altına alınmalı, kreş ve ana okullarından başlayarak anadil eğitimi devlet eliyle yapılmalı, üniversitelerde anadillerin korunmasına ve eğitimine ilişkin bölümlerin açılması sağlanmalıdır.

- Çifte vatandaşlık konusunda kolaylıklar sağlanmalı, yeni anayasada, yurt dışında çalışmak için başka ülkelere yerleşenlerin, akrabalık bağları nedeniyle başka ülkelerle bağı bulunan vatandaşların çifte vatandaşlık alabilmesini sağlayıcı kolaylıklar yer almalıdır.

- İnsanlara atalarından miras kalan özgün aile adları, isim, lakap vb. değerlerini soyadı olarak kullanmalarının önü açılmalıdır.

- Yeni anayasa, tarihimizle yüzleşilmesinin önünü açmalı, ırkçı, taraflı, tarihsel ve bilimsel gerçeklere aykırı resmi tarihin tarafsız bir gözle yeniden yazılmasını sağlamalıdır. Tek bir olay ya da şahsiyetten hareketle etnik veya kültürel olarak farklı kesimleri rencide edici ifadeler ayıklanmalı, haksızlığa uğrayan tarihi şahsiyetler üzerinden farklı etnik kimliklerin itibarları iade edilmelidir.

- Yerleşim yerleri adlarını Türkçe ile sınırlayan ve bu sebeple yüzlerce yerleşim yerinin orjinal adlarının değiştirilmesine yol açan yasalar kaldırılmalı ve bu isimlerin korunması teminat altına alınmalıdır.

       ÇERKES HAKLARI İNİSİYATİFİ NE İSTİYOR?

- Çerkesler, azınlık tanımının Lozan'a göre değil, ileri demokrasilerde olduğu gibi yapılmasını istiyor. Yani diyorlar ki: 'Azınlık, egemen olmayan, sayıca az, farklı dil ve kültüre sahip olan gruptur. Azınlık hakları ise farklı grupların gerçek haklarına sahip olmasıdır.'

- Çerkesler, ana dillerinin ilköğretimden itibaren okullarda seçmeli ders olarak okutulmasını istiyor.

- Çerkesler, 7 gün 24 saat yayın yapan Çerkes televizyonu ve radyosunun faaliyete geçirilmesini istiyor.

- Çerkesler, kendi sanatlarını, edebiyatlarını, kültürlerini geliştirip üretebilecekleri kültür merkezleri istiyor.

- Çerkesler, değiştirilen soyadları ve köy adlarını geri istiyor.

- Çerkesler, resmi tarih anlayışının aşağılayıcı, yanlış ve amaçlı yorumlarının tarih kitaplarından çıkartılmasını ve çocuklarına kendi tarihlerinin de öğretilmesini istiyor.

-Çerkesler bu hakları, tüm halkların, kendi dilleri, kültürleri, inançları ve etnik kimlikleriyle, eşit olarak, barış içinde, kardeşçe yaşadıkları bir ülke hayaliyle tüm Türkiye halkları için de talep ediyor.

-Azınlıkların, özgür ve demokratik iradesinin ürünü olan bir hukuk devletinden, dillerinin, tarihi belleklerinin, kültürlerinin korunmasını isteme hakkı vardır.

-Demokratik, çağdaş bir hukuk devleti, halkından -bireylerden ve topluluklardan- ülke anayasasına uymayı bekler ki beklemelidir.

-Ama anayasal demokratik devlet, halkından beklediği hukuka saygı ve siyasal dayanışma karşılığında, kültürel teklik, düşünsel benzerlik bekleyemez. Beklerse talep ettiği uyumu ve sadakati bulamaz.

-Çerkesler kültürel kimliklerinin tanınmasını istiyor. Bu bir demokratik haktır.

-Ve Çerkesler bu hakkın hukuki zeminde, demokrasi bağlamında gerçekleşmesini bekliyor.

-Ülkemizin enerjisini de tüketen bu hak arama taleplerinin karşılanması, şiddet siyasetinin de sonunu getirecektir.

-Çerkesler bu şiddet siyasetini onaylamamaktadır. Şiddete son verecek bir çoğulcu kültür siyasetini savunmaları, ileri demokrasi ve insan haklarını merkeze alan bir hukuk düzeninin kurulması içindir. Bu da, devletle toplum arasında süren gerilimi, toplumsal kümeler arasındaki eşitsizliği giderecek bir adım olarak Türkiye'yi esenliğe ve istikrara kavuşturacaktır.

       SONUÇ..

1-- Kaffed, toplumu temsil etmediğini, övündüğü bir çok derneğin bir tabela derneği olduğu gerçeğini kavrayacak ve daha kuşatıcı olacak yada küçülmeye devam edecek. Veya süreci tersine çevirecek. Vacit Kadıoğlu bu şansı yakaladı, ama hala bazı etkilerden kurtulamıyor. Onun bu toplumu gerçekten kucaklayacak pozisyona gelip gelmemesini sağlayacak olanlar, kendi etrafındakiler?

2-- ÇHİ, Çerkes toplumunu yanına almak istiyorsa bu işe biraz daha kafa yorması gerekecek. Bu işi Çerkeslere rağmen yürütemez. Halkın nabzını, daha halkın içinden tutmalı. Özellikte toplumun tepkisini çekecek fotoğraflardan kaçınması lazım. Buna dikkat etmezse gelinecek nokta marjinalleşmektir.

3-- Kaffed, büyük bir organizasyonsa, büyüklüğünün gereğini yerine getirip, ötekileştirmenin değil, içselleştirmenin yollarını aramalıdır. Sistemin tek tipleştirmesine karşı çıkan ve 'biz kültürümüzle var olmak istiyoruz' diyen Kaffed'in kendisi tek tipleştirme politikalarından vazgeçmeli.

4-- Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, kavramları her iki taraf içinde yeniden masaya yatırılmalı? Herkes ne kadar demokrat olduğunu, kendisi gibi düşünmeyenlere ne kadar tahammül edebildiğini, ne kadar aynı hedefler için birlikte hareket edebildiğini sorgulaması gerekiyor?

5-- Bir düşünürün bir lafı var ' Bir şeyler yolunda gitmiyorsa, hemen sebebini bulun ve ilk iş olarak gidip Aynaya bakın.' Kaffed ve ÇHİ'nin aynaya bakması lazım. Ama kimse aynaya bakıp, aynada başkasını görme gayretinde olmasın.

Ben uzun yazıları sevmem ama bu yazı bir hayli uzadı. Daha çok yazılacaklar var ya… Çalıştay Dosyası için yeter.

__________________________________________

Bu makale üç bölüm halinde 28-Şubat/1 Mart 2012 tarihlerinde www.kafkasdiasporasi.com web sayfalarında yayınlanmıştır

  
3609 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi