• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam123
Toplam Ziyaret979208
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Semerkew
Büyük Çerkes Sürgünü'nün 151. yılı: Acılar, talepler ve isyan

ULAŞ SUNATA-Rus İmparatorluğu’nun 1817-1864 yılları arasında Kafkasya’yı istilası olarak okuyabileceğimiz Kafkasya Savaşı; Rusların Kuzey Kafkasya’yı topraklarına katması ve o coğrafyanın yerli halklarının, Çerkeslerin etnik temizliği ile sonuçlandı. 21 Mayıs 1864 günü Rus Çarı II. Alexander savaş durumunun sona erdiğini duyurmuştu. Hâlbuki bugün Kafkasya’nın yerli halkları tarihinde kara bir sayfadır.

Savaş boyunca küçük gruplar hâlinde başlayan anavatandan ayrılışlar bugünden itibaren 19. yüzyılın sonuna kadar kitlesel göç şeklinde oldu. Bu dönemde Rus askerlerinin Kafkasya’daki köyleri sistematik olarak boşaltması ve Rusların Kafkasya topraklarını sömürgeleştirmesi dikkate alındığında bu durumun etnik bir temizlik amacıyla yapıldığı ve adına “Çerkes soykırımı” denmesi gerektiği son yıllarda daha fazla dile getiriliyor.

Sürgünden etkilenen insanların büyüklüğü konusunda farklı sayılar telaffuz edilse de yaklaşık 1,5 milyon Çerkesin anavatanlarını terk etmek zorunda kaldığı tahmin ediliyor. 500 binden fazlasını Rusların doğrudan öldürdüğü iddia ediliyor. Ayrıca Çerkes muhacirlerin en az üçte birinin de yollarda ve ulaştıkları yerlerde açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği hesaplanıyor. Çerkesler için 21 Mayıs tarihi anavatanlarından zorunlu ayrılışlarını yani Çerkes sürgününü ve soykırımı sembolize eder.

Bitmeyen sürgün ve değişen Çerkes diasporası

Günümüzde anavatanı Kafkasya’da yaşayan Çerkes sayısı 1 milyonun altında. Çerkes diasporasının büyüklüğünün ise en az 3 milyon, hatta bazı kaynaklarda 7 milyon olduğu tahmin ediliyor. Çerkeslerin en büyük nüfusu -en az 2 milyonu (bu sayıyı 6 milyona kadar tahmin edenler var)- Türkiye’de yaşıyor. Bunun dışında yüzbinlerle ifade edilen Çerkes nüfusun yaşadığı iki ülke, Ürdün ve Suriye... 2011 Suriye krizi sonrası Suriye’deki diğer halk nüfusları gibi Çerkesler de son derece azaldı. Irak, İran, Libya, Suudi Arabistan ve Mısır’da ise on binlerle belirtilen Çerkes cemaatleri var. Bunun dışında Orta Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da Çerkes nüfusu olduğu biliniyor. Nüfus, göç çekme özellikleri yüksek olan iki ülkeyse Almanya ve ABD.

Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na gelen sürgünün önemli bir kısmı da Balkanlar’a yerleştirilmişti. Fakat ne yazık ki Osmanlı’nın Balkanlar’da yeşeren milliyetçi akımlara karşı buraya yerleştirdiği Çerkes nüfus 93 Rus Harbi ve sonrasındaki anlaşmalarla yine göçe maruz kaldı. Şu an Kosova, Sırbistan, Ukrayna ve Bulgaristan’da tespit edilen çok küçük Çerkes grupları işte bu ikinci göç dalgasının geride bıraktıkları. 1877-1878’de tekrar zorunlu göçe tabi olan Çerkeslerin bir kısmı Anadolu’ya geldi, bir kısmı da şu anki Suriye, Irak, Ürdün ve İsrail’de iskân edildi. Suriye Çerkesleri ayrıca 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgalinden sonra üçüncü sürgünlerini yaşadı. Günümüzde Suriye Çerkesleri dördüncü kez zorunlu göç yaşıyor.

Nicelikten ziyade niteliksel olarak Çerkes diasporasının dağıldığı ülkeler üç ana gruba ayırılabilir: Sayıları en fazla olanlar, Türkiye, Suriye, Ürdün, Irak ve İsrail Çerkesleri’nin dâhil olduğu Büyük Çerkes Sürgünü’nüyle anavatanlarından ayrılanların oluşturduğu birinci grup. İkinci grup ise, tarihleri çok daha eskiye dayanan İran, Libya, Tunus ve Mısır gibi ülkelerdeki Çerkeslerden oluşuyor. Orta Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki sayıları genel nüfusa göre son derece az Çerkesler ise üçüncü grubu oluşturuyor. İkinci ve üçüncü grup Çerkeslerin son derece asimile olduğu görülüyor. Örneğin; İran’da tarihleri 15. asra kadar giden büyük bir Çerkes nüfus olmasına rağmen yüzyıllar süren ağır asimilasyondan dolayı çoğunluk kültür ve dillerini koruyamamış. Mısır, Tunus ve Libya’daki Çerkes varlığı da yerel halk tarafından asimile edilmiş. Tarihçiler önümüzdeki 50 yılda ABD’deki Çerkes dillerini konuşanların kalmayacağını belirtiyor.

Sürgün sonrası Osmanlı İmparatorluğu’na yerleştirilen Çerkesler, imparatorluğun çözüldüğü ve ulus-devletlerin kurulduğu süreçlerde bulundukları ülkelerin milli mücadele tarihlerinde aktif rol alarak kurucu öğe oldular. Siyasi ve askeri alanlarda etkin olan Çerkesler başta silahlı kuvvetler, istihbarat ve polis teşkilatları olmak üzere devlet kurumlarında yüksek pozisyonlarda görev aldılar. Buna rağmen Çerkes kültürlerine ve dillerine sahip çıkma konusunda gerekenlerin pek de yapılmadığını görüyoruz.

Etik değerleri şekillendiren kültür ve geleneklerin özü olarak Khabze Çerkes felsefe ve dünya görüşünü oluşturur. Düğün, müzik, dans, kıyafet ve mutfaklarıyla Çerkes kimliğinin farklılığı ve otantikliği belirgindir. Abhaz, Abaza, Adıge, Kabardey ve Ubıh gibi farklı boylardan oluşan Çerkesler farklı anadillere sahipler. Resmi dil politikaları yıllardır Çerkes dillerinin tükenmesine yol açıyor. Eski kuşaklar, kırsal bölgelerde yaşayanlar, kadınlar görece anadillerini korumaya ve kültürlerini yaşatmaya direnirken; gençler, kentliler, erkekler egemen dilleri daha fazla kullanmak ve şehir kültürüne uyum sağlamak zorunda kalıyor.

Türkiye Çerkeslerinin sorun ve talepleri

Çerkes diasporasında kilit önemde olan Türkiye’deki Çerkeslerin en büyük sorunu dil. Günümüzde Adıge dili konuşan dünyadaki en büyük grup Adıge Cumhuriyeti’nde değil, Türkiye’de yaşıyor. Fakat sayıları tüm Çerkes dillerinde olduğu gibi sürekli azalıyor. Nitekim Ubıh dili 1992’de Balıkesir Manyas’ta vefat eden Tevfik Esenç’den sonra ölü dil hâline geldi. Çerkes dillerinin acilen koruma altına alınması gerekiyor. Türkiye’de Çerkesçe anadil eğitimi talebi kısmen karşılanmaya başlandı. Fakat oldukça gecikmeli sunulan bu imkânın istenilene ne kadar ulaşabileceği konusu şüpheli. Çerkeslerin anadilde eğitim, radyo ve televizyon yayın talepleriyse sürüyor.

Türkiye Çerkeslerinin en büyük talepleri, dil ve kültürel miraslarının korunması. Türkiye’deki Çerkes nüfusu İsrail’dekinin neredeyse 1000 katı fakat dil ve kültürel mirasın korunmasında durum benzer. Bunun arkasındaki en önemli sebepler dağınık iskân ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası gibi asimilasyon siyasetleri. Anadolu’da Çerkeslerin görece toplu yerleştirildiği Uzunyayla ve Sakarya-Düzce bölgesi gibi istisnai yerlerde dil ve kültürün daha fazla muhafaza edildiği de görülüyor.

Bulundukları topluma uyum gösteren Çerkeslerin, Çerkes Ethem’le ilgili ‘vatan haini’ tartışmaları, çocuklarına ve köylerine Çerkesçe isim koymada yaşadıkları sıkıntılar kimliklerine yönelen tehdit ve itibarsızlaştırma olarak görülüyor. 1920-1923 yani Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Türkiye Çerkeslerinin bir kısmı büyük bir tasfiye ile ikinci büyük sürgünlerini yaşadı. Tarihe ‘Gönen-Manyas Sürgünleri’ olarak geçen bu dönemden itibaren yaşanan acıların suskunluğu iki nesil sonra ancak bozulmaya başladı. Bu bağlamlarda Çerkesler kimliklerinin de güvence altına alınmasını talep ediyor. İnsan temel hak ve özgürlüklerine saygılı yeni bir anayasa talebine önem veriyorlar.

Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri ile ilişkilerin kuvvetlendirilmesi de Çerkeslerin önemli talepleri arasında. Abhazya ve Adıge Cumhuriyeti anavatana dönüşü teşvik eden yasal düzenlemeler yaptı. Dönüş “kendi topraklarında kendi kaderini tayin hakkı” bağlamında değerlendirilmeli. Türkiye’nin ikili anlaşmalarla “çifte vatandaşlık” ve geri dönenler için “sosyal hakların transferi” konularında destekleyici olmasını da istiyorlar. Gürcistan ve Rusya ile işbirlikleri yüzünden Türkiye’nin hâlâ Abhazya ve Güney Osetya’yı tanımaması ise kınanıyor.

Diaspora etkisi: Birlik ve isyan

1970’lerden itibaren yükselen Çerkes sosyal hareketinin en büyük çıkmazı, “devrimci-dönüşçü ayrılığı” üzerine. Devrimciler Çerkesler adına toplumsal sorunların Türkiye’de kalarak çözülmesi gerektiğini, dönüşçüler ise tarihi anavatana dönmenin gerekliliğini savunuyorlar. Anavatana yönelik özlem ve geri dönüş eğilimi bir diasporanın olmazsa olmazıdır. Fakat, diaspora etkisinin dönüşle karşılaştırılamayacak denli büyük olduğu göç çalışmalarının ortaya çıkarttığı önemli sonuçlardan biri. Dönüşçülerin dönüşten bağımsız olarak “anti-şoven ve anti-asimilasyoncu” ilkeleri savunması tüm hareket için olumlu bir etki yarattı.

12 Eylül darbesi nedeniyle Türkiye’de Çerkes sivil toplumu 1990’lara kadar yine sessizlik dönemi yaşadı. 2000’lerde internet ve sosyal medyanın gelişimi Çerkes diasporasında ulus-ötesi birlik yaratmada etkili oldu. Bunun en büyük yansıması Çerkes hareketinde tekrar uyanışı gösteren Soçi 2014 protestolarıdır. 150. yılında Çerkes Soykırımının izlerini taşıyan ve toplu mezarların olduğu Soçi’nin 2014 Kış Olimpiyatları için Rusya tarafından önerilmesi ve burada gerçekleşmesi Çerkes diasporasında büyük bir tepki ve isyana yol açtı.
____________

Ulaş Sunata, Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi. Sunata, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Sosyoloji yüksek lisansını tamamladıktan sonra Avrupa’nın göç ve kültür çalışmalarında ileri gelen kurumlarından Osnabrück Üniversitesi Göç Araştırmaları ve Kültürlerarası Çalışmalar Enstitüsü (IMIS) bünyesinde Hans-Böckler Stiftung bursuyla doktora çalışmasını bitirdi. Uluslararası göç, diaspora, kent, köy, kimlik, toplumsal cinsiyet ve milliyetçilik gibi konularda çalışmalarını sürdüren Sunata’nın çok sayıda makalesi ve Almanya’da yayınlanmış iki kitabı bulunuyor. Halen TÜBİTAK destekli “Türkiye’deki Diasporalar: Kuzey-Batı Kafkasya Halkları Örneği” başlığıyla kapsamlı bir proje yürütüyor.
________________
www.aljazeera.com.t

  
2209 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi