• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam133
Toplam Ziyaret979218
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Semerkew
Ne mutlu Kürd’üm diyene!

anlış teşhis ve dolayısıyla yanlış tedâvî hastanın ölümüne yol açabilir. En azından ciddî hasarlara. Tabâbetde geçerli olan bu kural siyâsetde de geçerlidir. Bu gözle bakdığınız zaman yakın târihimizin maalesef bir dizi yanlış teşhis ve tedâvî “kazâları” ile dolu olduğunu görürsünüz. Bu hem iç ve hem de dış politikamız zâviyesinden böyle. Kürd Meselesi buna tipik örneklerden biridir.

Ben Kürd Problemi’ni bu ülkenin başına musallat edenlerin Türk Devleti ile son 70 yılın Türk hükûmetleri olduğu kanaatindeyim. Lütfen yanlış anlaşılmasın! Kürd Meselesi’ni yokdan vâredenler tabii ki onlar değildi ve onlar olmasaydı Kürdler de olmayacakdı değil benim demek istediğim. Ama eğer yanlış teşhis ve tedâvî olmasaydı sorun daha hiç bu kadar dallanıp budaklanmaksızın ve her iki tarafın da benimseyebileceği tarzda hallolunabilirdi demek istiyorum.

Yanlış teşhis, henüz 1930’lu yıllarda bile Ankara’nın, yâni Atatürk ve çevresinin, meselâ İsmet Paşa’nın, Kürd denildi mi tüylerinin diken diken olmasıyla kendini göstermiş ve o andan îtibâren Kürdlerin yok sayılmasıyla “iltihablanma” başlamışdır.

“Ne mutlu Türk’üm diyene!” vecîzesi teorik olarak akıllıca bir politik tavır ifâde ediyordu ama pratikde durum öyle olmamış ve bu “tesbit” hiçbir zaman bir “Ne mutlu Osmanlıyım diyene!” ifâdesinin yerini tutamamışdır. Gerçi Osmanlı’da kimse böyle bir söz söyleme ihtiyâcını hissetmemiş

dir ama fiilî durum buydu! Yâni kendini Osmanlı sayan herkes başkaları tarafından da öyle telâkkıy ediliyordu. Tabii bu arada “Sen daha az Osmanlısın, ben daha çok Osmanlıyım, biz daha öz Osmanlıyız” gibi zehirli tartışmalar da yaşanmıyordu. Oysa “Türklük” kavramı her ne kadar “etnik” değil “politik” bir anlam taşıyor diye iddia edilse bile zihinlerdeki algılayış bu değildi ve değildir.

“Ben Ermeniyim.” diyen arkadaşa “Estağfurullah!” çekeni hiç mi görmedik?

İşte “Kürdlük”le de bizim öteden beri bu tür sıkıntılarımız oldu ve hâlâ da var.

Bulgarlar yâhut Yunanlılar kendi Türklerine “Bulgarlık” veyâ “Yunanlılık” izâfe etdiklerinde nasıl cinlerimiz tepemize çıkıyorsa Kürdleri zorla Türk yapmak da onların cinlerini tepesine çıkarıyor olamaz mı?

Mütemâdiyen dalına basar, zıddına giderseniz en melek huylu insanı bile ifrite döndürürsünüz.

Burada işin püf noktası, “Türk/Yunanlı/Bulgar” denilirken o sözlere “etnik” anlam yüklenmesidir. Ben Almanya ve Fransa’yı epeyi iyi bilirim. Ora vatandaşlıklarına geçmiş Türklerin kendilerine “Alman” yâhut “Fransız” denilmesinden yüksündüklerine hiç rastlamadım. Gerekirse “Türk asıllı” derler, olur biter.

Demek istediğim, şâyet biz Türkler riyâkârlık ederek “etnik” mânâ atfetdiğimiz bir kelimeyi “politik” diye yutturmaya yeltenmesek başımıza bu “Kürd derdi” de çıkmayacakdı. O vakit “Ben Kürd asıllı Türk’üm.” demek de son derece normal karşılanacakdı.

Bu baş belâsından kurtulmanın yolu bence, alabildiğine kültürel serbestîdir. Türkçeden nasıl olsa kimse vazgeçemez.

Ama herkes kendini gerçekden evinde hissederse Türkiye’den de kimse vazgeçemez.

__________________

Star, 06.12.2011

  
2769 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi