![]()
Murat Cenbey
muratcenbey64@gmail.com
Değişen Ortadoğu Dengeleri ve Çerkesler
27/01/2013
1215 yılında İngiltere’de tüccar sınıfının, o zamanki deyimi ile burgluların (burjuva kelimesinin kökeni olan), krallarla yaptıkları Magna Carta anlaşması tarihe burjuva sınıfının feodaliteden almış olduğu ilk imtiyaz olarak geçer; daha doğru bir deyimle bu burjuva sınıfının feodaliteye karşı ilk zaferidir. Feodalite ve burjuva sınıfının arasındaki savaş 550 yıl sürer, ta ki 1789 Fransız İhtilali’ne kadar... O tarihte burjuvazi kesin zaferini ilan eder ve dünya da ulus devlet modeliyle tanışır. Devrimci şiddeti savunan Robespierre ve arkadaşları (Paris yakınlarında Snt. Jakop Kilisesi’nde toplandıkları için daha sonraları devrimci şiddeti savunan siyasal gruplar için söylenen jakoben deyimi buradan doğmuştur), dünyada ulus devlet modelini başlatan kesim olmuştur ve bu akım daha sonraları Türkiye dahil tüm dünyaya yayılmıştır. Artık kapitalizm Avrupa’ya hakim olmuştur. Artık özellikle İngiltere’de makineleşme başlamış, burjuva sınıfının karşıtı olan proletarya, yani işçi sınıfı da tarih sahnesine çıkmıştır. *** O tarihlerde büyük bir imparatorluk olan ve Ortadoğu’ya hakim olan, ancak artık gerilemeye başlamış olan Osmanlı İmparatorluğu ise hala feodal üretim biçimiyle ve savaş ganimetleri ile ayakta kalmaya çalışmaktadır. 1850’li yıllardan itibaren, Ortadoğu ve Balkanlardaki uluslar, dünyaya hakim olan ulus devlet modeli sonucunda Osmanlı’ya baş kaldırmaya ve özgürlük mücadelesi vermeye başlamışlardır. Artık geçerliliğini yitirmiş bir feodal üretim modeli ve onun belirlemiş olduğu üstyapı ilişkileriyle her türlü yeniliğe direnen Osmanlı İmparatorluğu’nun bu savaşı kazanması mümkün değildir zaten. Ve kaybetmiştir… (Bu süreç üzerine çok yazılabilir ama konumuz bu olmadığı için kısa geçiyoruz ). Yerine de topraklarının çoğunu kaybetmiş baskıcı, devletin bekası için her şeyin mübah olduğu, halkın devlete kayıtsız şartsız hizmet etmesini öngören, belli bir azınlık etnik kimliğin hakimiyetine dayanan, diğer etnik kimlikleri yok sayan, devlet eliyle bir kapitalist sınıf yaratmaya çalışan (ki sonuçta ortaya çıkan bürokratik bir diktatörlük olmuştur) bir ulus devlet kurulmuştur (kuruluşunda en büyük pay da, sonradan hain ilan edilen Çerkeslerindi ne yazık ki.) O tarihlerde, yaşadıkları vatanlarında köleci ve feodal bir üretim tarzı sürmekte olan ve henüz ulus devlet modelinden haberleri olmayan Çerkesler ise Rusya tarafından soykırıma uğratılıp, o zaman Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde olan, bugünkü Türkiye, Ürdün, Suriye, İsrail gibi ülkelere sürülmüşlerdir. Sürülür sürülmez de kendilerini bir ulus devlet savaşının içinde buldular. O tarihte demode olmuş bir köleci ve feodal üretim tarzının belirlemiş olduğu kültürel yapı gereği, yeni efendilerinin yanında yer alıp birbirleriyle savaştılar. *** O tarihlerde bu savaşlar olurken, dünya kapitalist üretim sistemi otomobili; otomobilin enerji kaynağı olan petrolün de Ortadoğu’da bol miktarda bulunduğunu keşfetmişti. Avrupa’da doğan kapitalizm için Ortadoğu başka bir anlam ifade ediyordu artık: enerji, yani petrol... Madem ki kapitalizmin geleceği petrole bağlıydı, o halde Ortadoğu kapitalizmin kontrolünde olmalıydı. Ve öyle de yaptılar. 1.Dünya Paylaşım Savaşı’ndan bugüne kadar Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre dizayn ettiler. *** Hızla makineleşmeye başlayan kapitalizm çılgınca bir üretim yarışına girdi önceleri; sonra bu hesapsız kitapsız üretim artışı 1929 Ekonomik Krizi’ne sebep oldu ve tüketimin önemi ortaya çıktı. Kapitalizm tüketim bilincini sokmaya çalıştı kitlelerin kafasına. Sonra en başta ABD olmak üzere bir tüketim çılgınlığı aldı başını yürüdü. Kapitalizmin yeni üretimler yapması için sermayeye ihtiyacı vardı, sermaye için de doğru adres Ortadoğu idi. Oradaki petrol ticaretinden elde edilen paraların bir elde toplanıp, Avrupa ve ABD’deki işletmelere kredi olarak akıtılıp kapitalizmin devamı sağlanmalıydı. Bu tek elde toplanacak sermaye için Ortadoğu’da halkını karın tokluğuna çalıştıracak, onları sömürüp, paralarını kapitalizme kaynak yapacak diktatörlere ihtiyaç vardı. Bugün, kapitalizmin temsilcileri olan küresel sermaye güçleri tarafından yıkılmaya çalışılan diktatörler Ortadoğu’da işte böyle doğdu. *** 1990’lı yıllarda ise dünya başka bir değişime tanık oluyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılması, soğuk savaşın sona ermesi ve de teknolojide müthiş değişim dünyayı yeni bir noktaya getirdi. Teknolojideki müthiş değişim, artık bilgiyi bir azınlık tekelinde olmaktan çıkarıp, kitlelere yaymış ve bilinçleşme inanılmaz boyutta artmıştır. Bu olay kişisel bilinçleşmeden, tüketime; üretimden kültüre her şeyi etkilemiştir. Siyasette ise ulus devletlerde hakim ırkın baskısı altında kalan azınlıkların bilinçleşmesi sonucu, ulus devletin sorgulanmasına yol açmıştır. *** Siyaset dünyasında bunlar olurken, kapitalist sistem ise yeni bir krizin eşiğine gelmişti, o da yaşlanan ve doyan Avrupa ve ABD’de tüketimin düşmesiydi. Artık kapitalizme yeni pazar/pazarlar lazımdı. Gözler Ortadoğu, Asya ve Hindistan’a çevrildi; özellikle de Ortadoğu’ya… Çünkü, diğer Asya, Afrika ülkelerine göre petrol gelirleri bakımından bir zenginlik vardı burada. Ancak Ortadoğu’nun sorunu çoktu: etnik yapıların hapsolduğu anlamsız ulus devletler, yeniliğe direnen diktatörler, v.b. Kapitalizmin artık ulus devletlere değil, refahı artmış, “özgürce” harcama yapabilecek topluluklara ihtiyacı vardı. Kapitalizm için din, dil, ırk, milliyet… bunlar artık önemini yitirmişti. Bir cep telefonu şirketi için Kürtçe yazılım yapmak ne kadar zor bir işti ki? Yeter ki Kürtlere satış yapabilecek bir imkân doğsun. İşte bu yüzden de Arap baharları, açılımlar filan başladı. Kapitalizm hiç olmadığı kadar “özgürlükçü”ydü şimdi; çünkü artık, tüketimi hedefli “özgür düşünüp, özgür karar verebilecek“ tüketici bir sınıfa ve onların refahını arttıracak yönetimlere ihtiyaç duyuluyordu. Bir taraftan ulus devletler bitiyor derken, bir taraftan da yeni ulus devletlerin doğum sancısının duyulması bu yüzdendi. Ortadoğu’da yaklaşık 40 milyon nüfusa sahip Kürtlerin vatanı yoktu ve dünyanın Kürtlere bir vatan borcu vardı. Kürtler bu durumda iken halkı olmayan Irak, Ürdün gibi devletlerin de varlıklarını sürdürmesi mümkün değildi elbette. Petrol yataklarına sahip Kuzey Irak (Kürdistan), önümüzdeki yıllarda müthiş bir ekonomik gelişme ile büyüyecekti. O halde küresel sermaye için iyi bir pazardı ve menülere Kürtçe bir seçenek koymak işi çözecekti. Eskinin Ürdün, Irak, Suriye, İran, İsrail, Türkiye gibi dışa kapalı ekonomilere sahip devletler yerine, ekonomik olarak kalkınmış, refahı artmış, dünya ile entegre, tüketim yapabilecek yeni devletlere ihtiyaç vardı artık. Bunların içinde diğerlerine göre demokrasisi kör topal gelişmiş, ekonomisi güçlü Türkiye önemliydi tabii ki. Ancak Türkiye’nin çok önemli bir problemi vardı: 90 yıllık katı ulus devlet modeli günümüz ve kapitalizmin taleplerini karşılamıyordu artık; hele ki Türkiye gibi birçok halkın yaşadığı bir coğrafyada... Onun için Türkiye’nin modeli değişmeli ve yine Ortadoğu’da ileriki yıllarda önemli bir aktör olması beklenen Kürtlerle barış yapmalı ve Ortadoğu’nun yıldızı olmalıydı (bu, birazda AKP’nin ve Başbakanın performansına bağlı, Başbakan bu ırkçı söylemlere kendini fazla kaptırıp, bu fırsatı kaçırırsa, Türkiye bir 10 senesini daha kaybedecektir). 2002 yılından itibaren, artık demode olmuş, çağın gerisinde kalmış ve küresel kapitalizmin isteklerine cevap veremeyen askeri vesayete karşı geliştirilen mücadelenin amacı buydu ve henüz tam olarak bitmese de kısmen başarıya ulaştı. Şu bir gerçek ki, Türkiye Kürtlerle barışıp, onları yanına alabilirse Ortadoğu’nun yıldızı olacak. Ortadoğu’nun 2. yıldızı da Kürdistan (Kuzey Irak) olacak şüphesiz. Ekonomistler 2030 yılında Türkiye’nin ve Kürdistan’ın milli gelirinin kişi başı 30 bin USD’yi bulacağını tahmin ediyorlar. *** Gelelim Çerkeslere… Anavatanları Kafkasya olan Çerkeslerin dünyadaki toplam nüfusunun çok büyük bir çoğunluğu bu Ortadoğu coğrafyasında yaşıyor. Bunun da yine çok büyük bir kısmı Türkiye’de yaşıyor. Yani dünya Çerkesleri’nin geleceği anavatandan çok buradaki şekillenmelere bağlı, tüm bu coğrafyada yaşayan Çerkeslerin şimdiki Rusya Federasyonu’na bağlı olan Kafkasya’ya dönebilme ihtimali olmadığına göre. Çerkeslerin yoğun yaşadığı ülkelere bakarsak, Rusya’ya bağlı anavatan Kafkasya, Türkiye, Ürdün, Suriye olarak gözüküyor. Ürdün ve Suriye’nin önümüzdeki yıllarda ülke olarak kalabileceği bile şüpheli. Geriye kalan Türkiye ve anavatan. Önümüzdeki yıllarda Suriye savaşına girmeyip, Kürtlerle barış yapma şartı ile müthiş bir ekonomik kalkınma bekleniyor Türkiye’de. 10 bin USD olan milli gelirin 30 bin USD olması mümkün. Bir taraftan da küresel sermayenin baskısı ile demokratikleşmeye çabalayan, ulus devlet modelini terk etmeye çalışan bir Türkiye (ki bu arada AKP’nin bunu ne kadar isteyerek yaptığı ayrı bir tartışma konusu). Daha düne kadar “Kürt yoktur” diye başlayan söylemler hakimken, bugün “Kürt sorunu” açıkça tartışılabiliyor. Bakmayın meydanlarda milliyetçi, kafatasçı nutuklar atıldığına. Onlar yaklaşan seçimlere hazırlık. Başbakan değil sadece, yıllardır silahlı mücadele veren ayrılıkçı PKK’nın lideri Abdullah Öcalan bile bunun farkında. Bir tarafın “bebek katili”, diğer tarafın da “kahraman” diye bağırmalarının etkisinden kurtulup Abdullah Öcalan’ın yazılarını objektif bir şekilde okursak, onun da ulus devlet modelinin iflas ettiğini gördüğünü, özgür ama yoksul bir Kürdistan yerine eşit yurttaşlık temelinde, kendi kimliğini ifade edebilecek ama Türkiye sınırları içinde zenginleşerek yaşamak istediğini görebiliriz. Biz Çerkesler ise bu mücadelenin çok başındayız maalesef. Hepimiz anavatana dönemeyeceğine göre, ya da bu sihirli bir değnek değmesiyle mümkün olsa bile herkes anavatana dönmek istemeyeceğine göre biz Çerkesler ne yapacağız? 1800’ lü yılların sonunda, 1900’lü yılların başında ulus devletler kurulurken, bulunduğumuz coğrafyalarda bunu göremeyip, efendilerimizin yanında yer alıp birbirimizle savaştık ve o treni kaçırdık. Şimdi yeni bir dönüşümün başında ve hatta içindeyiz. Ya anavatana döneceğiz, ya da bulunduğumuz ülkelerin demokratikleşmesi, özgürleşmesi için mücadele edip, bunu yaparken belki de ilk kez kendimiz için bir şeyler isteyip, siyasal ve kimlik haklarımızı anayasal güvence altına almak için mücadele vereceğiz. Ortam buna uygundur. Bence ikisi de doğru. Dünyada Musevilerin ve Ermenilerin örneklerinden de görebileceğimiz üzere, güçlü bir diaspora anavatanı da güçlendirecektir. Gelecekte zenginleşmesi ve demokratikleşmesi beklenen Türkiye’de sayıları 5 milyonu bulan Çerkeslerin teknik olarak mümkün olsa bile hepsinin anavatana gitmek istemeyeceği kesin. Ancak, Türkiye’de alınabilecek anayasal haklar -mesela anadilde eğitim gibi-, anavatan dahil tüm dünya Çerkeslerini pozitif etkileyecektir. Ama bu hakkı hiç kimse durduk yerde bize vermeyecektir. Hükümet sürekli yeni açılımlar yapıyor (Kürtler sayesinde), bu süreçte sesimizi çıkartmazsak bu treni kaçıracağımız kesin. Bunun için, sağcısı, solcusu, İslamcısı, sosyalisti v.b. her kesimin bu mücadeleye destek vermesi gerekir. Peki mücadelede nerelerdeyiz acaba? Büyüklerimiz Rusya’nın yaptığı soykırıma bile “gönüllü göç” gibi komik bir isim takmışlardı ve yıllarca böyle sürüp gitti. Son yıllarda bilinçlenmeye başlayan genç kesim artık “soykırım” lafını dillendirmeye başladı. Bu soykırımın muhatabı olarak da karşısına Rusya’yı almış durumda. Ancak Çerkeslerin büyük bir kısmı, hala bilinçli ya da bilinçsiz, statükonun esiri durumunda. Bazıları da siyasi ya da ticari korkular nedeniyle Rusya’yı karşılarına almamak için bu soykırım gerçeğini haykıramıyor muhatabının yüzüne. Mücadelede en önemli sembol günümüz olan 21 Mayıs’ta bile sırf Rusya ile ters düşmemek ve kitleleri kontrol edebilmek için anma programlarını bu yıl Samsun’da düzenlemeye kalkıyor ve bu halleriyle 1940’lı yılların o baskıcı ortamında ses çıkaramayıp soykırıma “gönüllü göç” diyen büyüklerimize bile rahmet okutuyorlar. Bu gerçeğin farkına varmış, buna soykırım deyip Rusya’yı muhatap alan ve azınlıkta olan gruplar da darmadağın vaziyette ve birbirlerine giriyorlar. Bunların hepsinin sebebi de “ulus” olamamak ... Bedel ödemeden hak alınamaz. Bunun en iyi örneği Kürt halkı. Kürt halkının bu aşamaya gelebilmesi için ödemiş olduğu bedellere bakarsak bu meseleyi daha iyi anlarız (Bu arada ırkçı, şoven, faşist Türk milliyetçilerinin etkisinde kalıp, sosyal medyadan Kürtlere yapmadıkları hakaretleri bırakmayan Çerkeslere, bugün üstümüzdeki baskının birazcık dahi kalkmış olmasını ve anadil gibi bir konuyu konuşabilmemizi Kürtlere borçlu olduğumuzu hatırlatmakta fayda var. Keşke biz Çerkesler de Kürtlerin verdiği mücadelenin onda birini verebilseydik). Biz Çerkesler ya yukarıda bahsettiğim statükocu zihniyete devam edip oynaya oynaya kimliklerimizi kaybedip yok olacağız; ya Anavatana döneceğiz; ya da değişen Ortadoğu dengelerinde bu defa kartlarımızı iyi oynayıp, bulunduğumuz ülkelerde siyasal ve kültürel haklarımızı alıp, varlıklarımızı devam ettireceğiz. Unutmayalım ki güçlü bir diaspora olmadan, güçlü bir anavatan olamaz. Kısaca küresel sermaye ve kapitalizmin bizleri tanıması, bizleri pazar olarak görebilmesi için, ilk önce bizim bir ulus olduğumuzu fark etmemiz, bunun için mücadele etmemiz ve belki de bedel ödememiz gerekecek. Yoksa oynaya oynaya ve varlıklarımızı Türk varlığına feda ederek yok olup gideceğiz. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Düzenin Bekçisi Çerkesler - 20/07/2013 |
Maalesef Gezi olayları da gösterdi ki Çerkesler yine koruma olmaktan kurtulamadılar. AKP’yi Çerkeslik adına, özgürlük adına desteklediklerini iddia eden bu Çerkesler körü körüne bu katliamları yapan AKP’ye karşı tavır almak yerine sahip çıktılar. |
Gezi Parkında Çerkesler Oyuna mı Geldi? - 30/06/2013 |
Bugün AKP’nin, çok eleştirilen ulusalcılardan farkı kalmamıştır, ulusalcılar ne kadar ırkçı, başkalarının yaşam tarzına müdahele eden faşist bir parti ise, AKP de o kadar mezhepçi, başkalarının yaşam tarzına müdahele eden faşist bir partidir. |
CHP Milletvekili Engin Özkoç’a Cevaptır! - 31/05/2013 |
Anadolu’ya göç eden Çerkesler’e, Anadolu halkları kapılarını açmış ancak ne Osmanlı, ne de Cumhuriyeti kucak açmamış; tam tersine bizi Kürtler’e ve Ermeniler’e karşı kullanmışlardır. Bu ihaneti yapanlar da en başta sizin üyesi olduğunuz CHP’dir. |
Açılım Ve TC Çerkesleri Üzerine - 13/05/2013 |
Mevcut duruma baktığınızda bu süreci sürdüren ve yeni anayasayı yapacak olan İslamcılar ve Kürtler. Biz Çerkesler ise 6 milyon olmakla övünmekle birlikte istatistiklerde “diğerleri” kaleminde yer almaktan öte gidemiyoruz. Bu kafayla gidemeyeceğiz de. |
ÇHİ Beyaz Çerkeslerin AKP’si mi? - 20/03/2013 |
Daha önce 1970’lerdeki sol gençlik muhalefeti sırasında “komünizm geliyor, eyvah” diyerek ülkedeki her türlü muhalefeti ezen bir askeri darbe yapmışlardı; şimdi de “eyvah şeriat gelecek, ülke bölünecek” korkusu yaymaya başladılar tüm güçleriyle. |
Açılım, Çerkesler ve Kemalistlerin Korkusu - 03/03/2013 |
Aranızda psikolog yada psikolojiye ilgi duyanlar bilir, öfkenin temelinde korku vardır, öfke, korkunun dışa vurumudur. Peki bu Kemalistler neden korkuyor acaba? |
Türkiye’de Neler Oluyor? - 17/12/2012 |
Anavatanımızdan zorla sürgüne yollandığı halde buna yıllarca “gönüllü göç” diyen büyüklerimizden sonra, bugün meydanlarda “bu bir soykırımdır” diyebilir hale geldik. |
Cumhuriyet Bayramı ve Çerkesler - 10/11/2012 |
Hala ilköğretim okullarında 6–7 yaşında çocuklara her sabah zorla “Ne mutlu Türküm, varlığım Türk varlığına armağan olsun” dedirtiyorsunuz. Siz sabahları “Ne mutlu Almanım diyene” demek ister misiniz acaba? |
Çerkeslerin Siyasal Örgütlenmeleri ve Eylemlilik - 21/09/2012 |
Sadece ÇHİ değil, tüm gruplar -ki buna dernekler de dahil- bu tür eylemlilikler düzenleyip toplumda dikkat çekebilmeli, etki bırakabilmeli ve mesajlar verebilmelidir. |
![]() |