• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam376
Toplam Ziyaret1146362
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar40.135740.2966
Euro46.629746.8165
Semerkew
Murat Cenbey
muratcenbey64@gmail.com
Açılım Ve TC Çerkesleri Üzerine
13/05/2013

Daha önceki yazılarımda açılım sürecinin gelişimini uzun uzun anlatmış olmakla birlikte, kısaca bir kez daha üzerinden geçmekte fayda var. Tipik bir ulus-devlet modeli olan Cumhuriyet , Türk ulusunun dışında kalan etnik azınlıkları ve İslamcıları yok saydı ve onları hedef alarak çeşitli baskı ve katliamlar uyguladı. Özellikle Cumhuriyetin askeri kesimi Kürtleri (tabii sadece Kürtleri değil, diğer etnik unsurlar da); bürokrasi kesimi de İslamcıları ezdi. Yıllarca, gerek yargı bürokrasisi ile gerekse yetmediği yerde darbelerle bu asimilasyon ve sindirme politikaları başarı ile uygulandı.

Ancak 1990’lı yıllara gelince, gerek iletişim alanındaki  olağanüstü gelişmeler, gerek Sovyetlerin yıkılması ve de gerekse kapitalizmin geldiği nokta ve küresel sermayenin etkisi nedenleriyle dünyada ulus-devlet modeli etkisini yitirmeye başladı. Artık Kapitalizmin ve küresel sermayenin Ortadoğu ve Afrika’yı bir pazar olarak görmesi ve artık bildiğimiz klasik anlamda diktatörlere ihtiyaç kalmaması ve azınlıkların bir sorun olarak değil bir Pazar imkanı olarak görülmesi sonucu ve de en önemlisi teknolojik gelişmeler sonucu  bilginin azınlık bir grubun elinde tekel olmaktan çıkıp, kitlelere yayılması sonucu, tüm dünyada “baharlar” esmeye başladı.

Türkiye de bundan nasibini aldı. Türkiye’nin özellikle 1990-2000 yılları arası yaşadığı en karanlık dönemlerinin birinin ardından, Cumhuriyeti kuran ulus-devletçilerin “düşman” olarak gördüğü İslamcılar seçimle iş başına geldiler. Dünyayı algılamaktan uzak, hantal bir bürokrasiden oluşmuş askeri ve bürokratik diktatörlük 27 Nisan’da olduğu gibi yine darbe ile AKP’nin önünü kesmeye çalıştı ise de başaramadı. Yavaş yavaş bu savaşı kazanan AKP  ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun da çözümü için düğmeye bastı. Bir kaç başarısız denemeden sonra nihayet bir kaç ay önce açılım adı altında Kürtlerle barış yapma sürecini başlattı. Newroz bayramında okunan Abdullah Öcalan’ın mektubu sonrası da Kürtler silahlı mücadeleden vazgeçip, siyasi mücadeleye geçeceklerini açıklayıp, militanlarını sınır dışına  çıkarmaya başladılar.

(Aslında bu süreç bu kadar basit gelişmedi tabii ki , ancak konumuz bu süreçte tarafların ve de özellikle Çerkeslerin tavrı olduğu için, daha önceki yazılarımda defalarca anlatmış olduğumuz bu süreci kısa geçmek zorunda kaldım.)

Bu süreçte Türkiye’deki siyasal grupların tavrına bakarsak…

MHP, klasik bir Türk ırkçılığı yaptığı için açık olarak bu sürece tavır aldı ve savaşın devamını talep etti.

CHP ise barışa direkt olarak karşı çıkmadı ama bin bir dereden su getirerek karşı bir duruş sergiledi, aslında CHP tek bir parça görüntüsü veremiyor , bir taraftan CHP içindeki solcular “barışa evet ama.....” deyip mızmızlık yaptılar; bir taraftan ulusalcılar direk olarak karşı çıktı.

BDP ve Kürtler, barış ikliminin mimarı oldukları için bu grupta destek oranı % 90 lara çıktı.

Sosyalist sol gruplar… En çok karmaşanın yaşandığı yerler bu gruplar oldu, bir kısmı süreci doğru okuyup kayıtsız şartsız barışa evet derken, bir kısmı ise Kemalizmin ulusalcı ve elitist tavrından kurtulamayıp “barışı bu gericiler  ve Kürtler mi yapacak” havasına bürünüp, aleni destek vermediler, hatta bir kısmı direkt karşı çıktı.

Dünyada olan biteni anlamaktan uzak, hala 1930’lu yada 1970’li yıllarda takılıp kalmış Cumhuriyet solcuları ve endişeli laikler, hayata AKP muhalefeti penceresinden baktıkları için bunun bir sistem sorunu olduğunu göremediler.

Oysa ki, hayat tarzlarımıza müdahale edileceği veya “eyvah faşizm geliyor”  endişelerinin çözümü, daha totaliter, baskıcı, geçmişi katliamlarla dolu faşist bir evlet modelini savunmakta değil; daha fazla demokrasi ve özgürlük talep etmekten ve bunun için mücadele etmekten geçiyor.

Bunun bir CHP ya da Kemalist – AKP ya da İslamcı rekabeti değil de bir sistem sorunu olduğunu görebilseler, aslında 2 görüşün de birbirinden çok farklı olmadığını görebilecekler. Katı devletçi anlayışa sahip ceberrut bir zihniyetin ve valinin 1 Mayıs törenlerinde İstanbul’da neler yaptığını gördük. Ancak daha önce sosyal demokrat adı verilen iktidarların zamanında da 1989’da 1 Mayıs törenlerinde Taksim’de ya da 2000’li yıllarda cezaevlerinde hayata dönüş operasyonlarında yapılan katliamları da gördük.

Savaşın olmadığı, demokrasinin oturduğu, halkın atanmışlar tarafından değil de seçilmişler tarafından yönetildiği bir sistemde halkın oyuyla seçilecek bir valinin bunlara cesaret edemeyeceği aşikar.

O halde yapmamız gereken şey, öncelikle savaşın durması, askeri vesayetin tamamıyla bitmesi, demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesi için, kısaca ulus devletin yok edilmesi için daha fazla mücadele etmek.

Daha önce defalarca yazdım, Cumhuriyetin en fazla ezdiği İslamcılar ve Kürtler, özellikle Kürtlerin vermiş olduğu mücadele ve dünya konjonktürünün de etkisiyle (burada yıllarca bu ülkede demokrasi ve sosyalizm uğruna mücadele veren , bedel ödeyen kesimlerin de hakkını vermek gerekir ki, onların katkıları çok büyük ) Birleşerek Kemalizmi yenilgiye uğrattılar. Bunu bir AKP projesi olarak görmek yada göbeğini kaşıyan kürtler diye küçümsemek bırakalım devrimciliği , demokratlığı insanlığa bile sığmaz.Bu tavır olsa olsa tipik bir elitist ulusalcı ulus devlet tavrıdır.

AKP bu süreci çokta istediği için yapmadı elbet, dünya konjoktörü, Ortadoğu’dan pay alma isteği gibi faktörlerin yanında Başbakan’ın 21 yüzyıl siyasetine uygun olarak halkın nabzını tutması da bir etken. 1970 li yıllarda kalanlar bazen soruyorlar “barışı kim istedi, milyonlar sokağa mı indi” diye. Hayır 21. Yüzyıl siyaseti böyle yapılmıyor artık, liderin halkı dönüştürdüğü kadar iletişim araçlarının gelişmesi sonucu halk da lideri dönüştürüyor. Başbakan sürekli olarak yaptırdığı kamuoyu anketlerinde barış sürecine desteği % 58 olarak görmese, bu riske girermiydi. Artık 21. Yüzyılın siyaseti böyle . Bu süreci doğru okuyamayıp süreci sadece AKP karşıtlığı üzerinden okursak yanlış yollara saparız

AKP nin tıpkı 1 Mayısta yapmış olduğu totariter davranış gibi tavırlarından etkilenip eyvah faşizm geliyor ya da hayat tarzımıza bir müdahele olacağı endişesi ( bana göre mümkün değil de, bizi ondan daha totariter bir sitemin savunuculuğuna yada statükoculuğa itmemeli.

Çözüm daha fazla demokrasi,daha fazla özgürlük olmalı.

İşte tam da bu günlerde Sağlık bakanlığının tabelalarında TC harflerinin kaldırılması ulusalcı cephede bir protestoya neden oldu ve sosyal alemde isimlerinin başlarına TC.... .... eklemeye başladılar. Bana göre anlamsız olan ancak bir sivil demokratik tavır olarak görebileceğim bu olayda beni şaşırtan sosyal alemdeki Çerkeslerin de bunu kullanmaları oldu.

Sosyal alemde bir tane dahi Kürt arkadaşım adının başına TC koymazken, bir sürü Çerkes tanıdığım adının başına TC koymaya başladılar. Bunla da yetinmeyip, Cumhuriyet rejimine övgüler düzmeye başladılar sayfalarında.

Açılım sürecinde Çerkeslerin tavrına bir bakarsak, Cumhuriyetin kuruluşunda feodal bir gururla efendilerinin yanında yer alıp “Türkçe bile bilmeden Türk devletinin kuruluşu için” ölen Çerkesler sonradan ayak oyunları ile hain ilan edilmişti. Cumhuriyetten sonra gerek baskılar sonucu, gerekse ulus olamamanın getirdiği asimilasyonu kolay kabul etmesiyle Çerkesliklerini sadece kültürel anlamda sürdüren Çerkeslerin büyük bir kısmı , özelliklede kentlerde yaşayan daha eğitimli kesim, gerek Cumhuriyetin elitist memur kadrolarında yetişmenin etkisi ile gerekse Cumhuriyetin propagandaları sonucu , açılım sürecine karşı çıktı. Bir kısmı aleni olarak ve Kürtleri hain ilan ederek MHP ve CHP ile aynı safta yer alıp karşı çıkarken , bir kısmıda ‘’ barışı getireceksek biz okumuş yazmış aydın solcu takımı getiririz , bu islamcı ve kürtlermı barış getirecek ‘’ diye küçümsüyerek karşı çıktılar.Bir kısmı ise yaşam tarzlarına müdahale endişesi ile mevcut düzenin devamına ses çıkarmayıp statükoculuğu seçti( Çerkes kimliği ile bu süreçte doğru tavır alanları bunun dışında tutuyorum tabiki ).

1920 li yıllarda bu tuzağa düşmüştük, şimdi maalesef yine aynı tuzağa düşüyoruz.

Önümüzde çok önemli bir süreç var, dünya değişiyor, Türkiye de değişiyor/değişecek, anayasa yeniden yapılacak, vatandaşlık tanımı yeniden yapılacak. Mevcut duruma baktığınızda bu süreci sürdüren ve yeni anayasayı yapacak olan İslamcılar ve Kürtler. Biz Çerkesler ise 6 milyon olmakla övünmekle birlikte istatistiklerde “diğerleri” kaleminde yer almaktan öte gidemiyoruz. Bu kafayla gidemeyeceğiz de.

Bu süreç, İslamcılarla Modernler arasında geçmiyor, bu süreç tarihin ve kapitalizmin doğal akışı sonucu gelişti, AKP de bu süreci iyi okudu ve de istememekle birlikte bu noktaya geldi. Bu süreçte taraf olmak, barıştan demokrasiden yana olmak AKP li olmak anlamına gelmez, tam tersine AKP den de daha fazla demokrasi ve özgürlük talep etmemiz gerekir. Kimliğimizi unutup, yaşam tarzımıza gelebilecek bir tehdit olasılığı için, eskinin baskıcı faşist rejiminde ısrarcı olmak, bizim 1920’lerde yaptığımız hataların aynısını yapmamızı sağlar. “Eyvah okullarda çocuklarımıza her sabah dua okutacaklar” korkusu yaşayan kimliğinden uzak kalmış Çerkesler, her sabah çocuklarımızı “Ne mutlu Türküm diyene” diye bağırtıyorlar, farkında mısınız ya da bu sizleri rahatsız etmiyor mu ?

Her ikisinede karşı duruşumuzun olması gerekmez mi ?

Dünyada en fazla Çerkes nüfusunun yaşadığı ülkeyiz, bu süreçte edineceğimiz siyasi ve kimlik hakları tüm dünyaya örnek olacaktır. 

Bunun bilincindeyizdir her halde ?

 



2214 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Düzenin Bekçisi Çerkesler - 20/07/2013
Maalesef Gezi olayları da gösterdi ki Çerkesler yine koruma olmaktan kurtulamadılar. AKP’yi Çerkeslik adına, özgürlük adına desteklediklerini iddia eden bu Çerkesler körü körüne bu katliamları yapan AKP’ye karşı tavır almak yerine sahip çıktılar.
Gezi Parkında Çerkesler Oyuna mı Geldi? - 30/06/2013
Bugün AKP’nin, çok eleştirilen ulusalcılardan farkı kalmamıştır, ulusalcılar ne kadar ırkçı, başkalarının yaşam tarzına müdahele eden faşist bir parti ise, AKP de o kadar mezhepçi, başkalarının yaşam tarzına müdahele eden faşist bir partidir.
CHP Milletvekili Engin Özkoç’a Cevaptır! - 31/05/2013
Anadolu’ya göç eden Çerkesler’e, Anadolu halkları kapılarını açmış ancak ne Osmanlı, ne de Cumhuriyeti kucak açmamış; tam tersine bizi Kürtler’e ve Ermeniler’e karşı kullanmışlardır. Bu ihaneti yapanlar da en başta sizin üyesi olduğunuz CHP’dir.
ÇHİ Beyaz Çerkeslerin AKP’si mi? - 20/03/2013
Daha önce 1970’lerdeki sol gençlik muhalefeti sırasında “komünizm geliyor, eyvah” diyerek ülkedeki her türlü muhalefeti ezen bir askeri darbe yapmışlardı; şimdi de “eyvah şeriat gelecek, ülke bölünecek” korkusu yaymaya başladılar tüm güçleriyle.
Açılım, Çerkesler ve Kemalistlerin Korkusu - 03/03/2013
Aranızda psikolog yada psikolojiye ilgi duyanlar bilir, öfkenin temelinde korku vardır, öfke, korkunun dışa vurumudur. Peki bu Kemalistler neden korkuyor acaba?
Değişen Ortadoğu Dengeleri ve Çerkesler - 27/01/2013
Küresel sermaye ve kapitalizmin bizleri tanıması, bizleri pazar olarak görebilmesi için, ilk önce bizim bir ulus olduğumuzu fark etmemiz, bunun için mücadele etmemiz ve belki de bedel ödememiz gerekecek.
Türkiye’de Neler Oluyor? - 17/12/2012
Anavatanımızdan zorla sürgüne yollandığı halde buna yıllarca “gönüllü göç” diyen büyüklerimizden sonra, bugün meydanlarda “bu bir soykırımdır” diyebilir hale geldik.
Cumhuriyet Bayramı ve Çerkesler - 10/11/2012
Hala ilköğretim okullarında 6–7 yaşında çocuklara her sabah zorla “Ne mutlu Türküm, varlığım Türk varlığına armağan olsun” dedirtiyorsunuz. Siz sabahları “Ne mutlu Almanım diyene” demek ister misiniz acaba?
Çerkeslerin Siyasal Örgütlenmeleri ve Eylemlilik - 21/09/2012
Sadece ÇHİ değil, tüm gruplar -ki buna dernekler de dahil- bu tür eylemlilikler düzenleyip toplumda dikkat çekebilmeli, etki bırakabilmeli ve mesajlar verebilmelidir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi