Fitbol ve Çerkesler Erkan Hak’aşe “Sadece fitboldan anlıyorsan… Fitboldan da anlamıyorsun demektir…” * “Hayat” kelimesini kendi kendimize mırıldandığımızda, Çerkeslik halleri dışında hayatla eşleştirebildiğimiz pek bir şey yoksa eğer elimizde, hayat da dahil olmak üzere bir halttan anlamadığımız gerçeğiyle burun buruna gelmişiz demektir işte o an. *** Çerkesler ne düşünür, ne der merak ederim hep, serbest piyasa ekonomisi, özel mülkiyet, insan hakları, demokrasi v.s. konularda. Elbette ki teorik bir tartışmadan çok öznel sorunlarımız bağlamında bir meraktan bahsediyorum. Özel mülkiyet, teşebbüs hürriyeti ve batılı anlamda serbest piyasa ekonomisinin “oturmadığı” şartlarda, -“yaşama hakkı” gibi insan haklarının asgari standardı sayılan konular da dahil olmak üzere- demokrasi karnesi umut veren bir ülke duymadım ya da okumadım ben bugüne kadar. Bir ülkeye serbest piyasa ekonomisi geldiğinde sadece zenginlik, dolayısıyla refah gelmez; insan hakları, demokrasi filan da gelir istense de istenmese de… 1980’li yılları, Özal’lı yılların Türkiye’sini düşünün hele bir an… Özal’lı piyasa liberasyonu dönemi yaşanmasaydı, zor konuşurduk bugün biz Ergenekon’u, Balyoz’u filan… *** ABD’de, Obama ile ticari ihtilaf yaşayan herhangi bir iş adamının işyerleri ve evinin FBI ajanları tarafından basıldığını; vergi kaçakçılığı, şu-bu kırk tane uyduruk suçla içeri tıkılarak malına-mülküne el konulduğunu düşünün bir… Sonra, Khodorkovsky‘nin başına gelenleri düşünün bir de Putin Rusyası’nda… Ekonomik ölçekler daha küçük olsa da, Çerkesya’da da pek farklı değil durum izleyebildiğimiz kadarıyla. Yani Kanoko ile papaz olmanıza gerek yok hayatınızın bir anda alt-üst edilebilmesi için. Daha az cüsseli bir bürokratla -misal DÇB başkanıyla- ticari ihtilaf yaşamanız yeterli işyerinizi, evinizi FSB’nin maskeli veletlerinin basması için; tabii vergi şu-bu uyduruk suçlamalarla… 2000 yılındaki “DÇB’nin devletleştirilmesi” operasyonundaki önemsiz fakat gönüllü rolünüz ve bugüne kadar gösterdiğiniz sadakatiniz de dikkate alınmıyorsa eğer canınıza okunurken… Çileniz katmerlenir değil mi? HAMİŞ 1 : Özel mülkiyet, teşebbüs hürriyeti ve serbest piyasa ekonomisi ile demokrasi arasındaki ilişki üzerine düşünülecek… *** Piyasa ekonomisi dediğimiz şey mal – hizmet - para meselelerinden ibaret değil elbette… Olur mu yahu demeyin hemen, etik ve hukuki standart v.b. pek çok bağlamda kural ve sınırlamaları var piyasa ekonomisinin de. Bir sermaye piyasası kurumunun yöneticisi ya da yöneticisinin belli derecedeki akrabalarından biri iseniz eğer, sermaye piyasası ve menkul kıymet borsalarında yapabileceklerinizin sınırları olduğu gibi yapamayacağınız şeyler de vardır doğal olarak… Bu hem “piyasa ahlakının” gereğidir, hem de yasaların… “Rekabet yasağı”, “insider trading” gibi konularla ilgisi varsa da konunun, bizi doğrudan ilgilendiren bir başka ilkeden bahsetmek istiyorum ben bu örnek bağlamında. Evet, tahmin ettiğiniz gibi: “Menfaat çatışması” *** Yukarıdaki örnekten giderek ve basitleştirerek ele alacağım konuyu. Bahsettiğim sınırlama ve yasaklar, sermaye piyasası kurumları yöneticilerinin “potansiyel namussuzlar” oldukları varsayımından hareketle konulmamıştır. Piyasa aktörü kurumların varoluş amacı, piyasa kurallarına uygun faaliyetlerde bulunarak kâr elde etmektir, bu tamam. Aynı kurumların borsadaki yatırımcılarının amacı da portföylerine aldıkları kâğıtlardan kâr elde etmektir, bu da tamam. Ama burada ince bir nokta daha var. Bu kurumlardan birinin yöneticisinin elinde, sıradan yatırımcıların yanına yaklaşma ihtimali bile olmayan bir veri setine ulaşma olanağı varken, kalkıp bir de profesyonel olarak yönettiği şirketin borsa yatırımcısı olursa, o yöneticinin haksız kazanç sağladığı iddiası yanlış olmayacağı gibi, hem “kâğıdın namusuna” halel getirilmiş, hem de oyunun kuralları dışına çıkılmış olur. Kâğıdın namusunu koruma ve şirkete kar ettirme görevinde olan kişi, aynı kâğıdın bireysel yatırımcılığına da soyununca işte bahsini ettiğimiz “menfaat çatışması” durumu ortaya çıkar. *** Bunların Çerkeslerle ilgisi ne? Yine hayali bir örnekten hareketle şöyle ifade edelim: Abhazya – Soçi - Kıyıboyu Şapsığ – Karaçay / Çerkes, Kabardey /Balkar hattında kış sporları ve turizm altyapısını geliştirmek için ciddi bir yatırım planı olduğunu, sürecin devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Diyelim ki benim de eski Sovyet pazarında -pek çok Türkiye merkezli firma gibi- çok sıkı iş bitirmelerim ve başarı hikayelerim var. Bahsettiğim bölgede yatırım yapmakla ilgiliyim ya da fiilen yapıyorum. Ayıp mı ? Değil elbette … Kim karışabilir ki benim teşebbüs hürriyetime? Ve ben iş insanı kimliğimle birlikte, Çerkes kimliği de olan bir kişiyim. Peki, Rusya Federasyonu’nda ticari faaliyet yürütmeyi arzulamam ya da faaliyet yürütüyor olmam Çerkesliğim’den feragat etmemi gerektirir mi? Elbette ki hayır, kim ne karışabilir ki buna? Peki sorun ne o zaman? Burada potansiyel bir sorun var elbette… Bütün yukarıda anlattıklarımı da dikkate alarak, Benim Duma’da Çerkes diasporası adına Soçi Olimpiyatları, soykırım vesair konularda Rus yetkililerle görüşmem, Çerkes diasporası adına Soçi Olimpiyatlarıyla ilgili kanaat belirtmem, “Taksim mi, Beşiktaş mı?; “Yas günü mü? Soykırım günü mü?” tartışmalarına bulaşmam halinde, etik standartlara toslamak üzere olduğuma ilişkin alarm zilleri çalmaya başlamaz mı? Başlar elbette… Peki, bütün bu gerçeklere rağmen, yine de bu konuları görüşür ve kanaat belirtirsem ne olur? Menfaat çatışması olur ama öncelikle de ayıp olur… Üstüne üstlük, bir de karşıma oturup gevrek gevrek gülerek, “Ne soykırımı canım, Fatih’in İstanbul’u fethi neyse, Çarlık Rusyası’nın Çerkesya’yı ele geçirmesi de odur…” benzeri kolonyalizm soslu-kibirli cümleleri sıralayan, aşırı doz votkadan burnu pancara dönmüş mendebur bir Rus bürokratın zırvalarına katlanmak ve cevap veremeden yutkunmak ihtimali varsa… Bunlara ilaveten, başıma gelirse açıklamakta ve bir yere koymakta zorlanacağım, havaalanından “deport” edilmek gibi can sıkıcı bir muameleye muhatap kalma gibi bir ihtimal de varsa önümde, epeyce strese girerdim herhalde her Rusya seyahati öncesi… Sakın olmaz demeyin; bahsettiğimiz ülke Rusya, boru değil… HAMİŞ 2: Menfaat çatışması ilkesi unutulmayacak. *** Devrimcilik – demokrasi - dönüşçülük vesair yan yana yazılmaları dahi sorunlu kelime ve kavram setiyle yüreği kabarıp sayfalarca döktürenlerle değil; Demokrasi, insan hakları, sivilleşme, soykırım filan diyenlerle, Yani umut vaad edenlerle tartışalım diyorum biraz bu konuları… Mağara döneminden kalma tartışmalara hiç yüz vermeden pek tabii ki… ______________________ (*) Yok, pop-feylosof Zizek “buyurmadı”, bildiğiniz fitbol klişesi işte... |
4021 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |