İnce uzun bir yol Geçen gün İstanbul’da Özbeklerin toplantısı vardı.. Ne yazık ki ben Özbekçe bilmiyorum.. Hiçbir kardeş ve komşu halkın dilini bilmiyorum aslında. Bildiğimiz İngilizce, Fransızca birkaç kelime.. Ermenice, Rumca ve Süryanice bir beyit bile söyleyemem. Çok istememe ve 9 yıl İmam-Hatip ve 2 yıl Arap-Fars filolojisinde okumama rağmen, derdimi anlatacak kadar Arapça bilirim, ne de Farsça. Hatta bir zamanlar Arap-Fars filolojisinde iken Urduca dersleri de almıştım.. Arap-Fars’ta iken zaten her hafta olaylar olurdu.. Günler işte öyle gelip geçti.. Oğlumun ortağı Ubıh. Çerkezlerin bir kolu.. Ubıhça konuşan son Ubuh da ölmüş.. Pazar günü Bitlis Ahlat’ta Çerkezlerle birlikte idim.. Onlar da ana dilde eğitim istiyorlar. Radyo-Tv yayını istiyorlar.. Dillerini konuşamamaktan öte, artık dillerinin yokolmaya başladığını söylüyorlar.. Bir Ubıh, bir Lezgi, ikisi de Çerkez olarak adlandırılmasına rağmen aslında birbirini tam anlayamazmış.. Bir Zaza, bir Gurmanç’ın birbirini tam anlayamadığı gibi, bir Özbek’le bizim bir birimizi tam anlayamadığımız gibi.. Kabileler kendilerine özgü bir dil kullanıyorlar. Bir Arami, bir Keldani, bir Asuri, bir Süryani de tam olarak birbirini anlayamaz.. Mekadon, Arnavut ya da Boşnak için de benzer şeyler söylenebilir.. Türkiye’de 5 milyondan fazla Çerkez varmış.. “Türk” kimliğine karşı değiller ama kendilerinin “Türk olmadıklarını” söylüyorlar. Kardeş bir halk olarak Türkiye’nin yücelmesini istiyorlar, ama kendileri de kendi kimlikleri ile varolmak istiyorlar. Kimi Mısır’da kalmış, kimi Rusya’da. Kimi Filistin’de yaşıyor, kimi Ürdün’de, Suriye’de, Anadolu’nun her yanında.. Artık birbirleri ile haberleşerek–buluşarak ortak gelecekleri, çocuklarının geleceği için bir şeyler yapmak istiyorlar.. Kürt açılımı denen açılımın kendileri için de geçerli olmasını istiyorlar. Birileri bunu önü alınamayacak bir süreç olarak görüyor.. Oysa aslında bu süreç büyük bir birlik, büyük bir buluşma için bir umuda, bir fırsata dönüşebilir.. Biz farkılılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamayı başaracak olursak, hem bu halklar ve kültürler yücelir, hem biz yüceliriz.. Geçen gün Van’da bir arkadaş, Kürtçe lehçelerinde kullanılan yerel dillerde bitki adlarını, bitkilerle ilgili kelimeleri derlemiş, 70.000 kelime.. Çerkezce lehçelerinde, bu halkların kullandıkları 100.000 kelimelik bir sözlük internette yayınlanıyor. Bu kelime fidanlığında Türkçe dediğimiz dilin besleneceği nasıl bir zengin kaynağa sahibiz düşünebiliyor musunuz? Bugün 200 cıvarında ülke var dünyada, 110 tanesinde Müslüman koloniler yaşıyor.. Bütün bunlar bizim oralardaki beslenme kaynaklarımız, kılcal damarlarımız, oralara kadar uzanıyor. Buradan bir bitkinin bu köklerle su, mineral, vitamin alması gibi, biz de kültürel, iktisadi, bilimsel anlamda, insanların yüreklerine kök salan bu kılcal damarlardan beslenebilir.. Belki de bu bizim için çok büyük bir şans, zenginlik kaynağıdır belki de, tabii değerini bilirsek. Bu kökleri keserek değil, canlandırarak büyük bir ülke, büyük bir devlet olabilir. Büyük bir medeniyetin inşası için bu kaynaklardan istifade ederiz.. Demem o ki, Arab’ı, Kürd’ü, Çerkez, Boşnak’ı bizim şansımız.. Müziği ile, sanatı, kültürü, mutfağı ile şansımız bunlar bizi. Ulus devlet adına cumhuriyet; inanç, tarih, kültür ve gelenekleri budarken, bu kılcal damarları da söküp atmaya, çalıştı. Bugün yaşadığımız acılar bu kanlı, acımasız, insan ve asimilasyona dayalı politikaların sonucu.. Kürtlerin ya da Çerkezlerin talepleri bir tehdit değil, bir fırsat, bir şans.. Sadece barış için değil, ortak geleceğimiz açısından bir imkan! Sadece kanın durması yetmez, birlikte nereye gideceğiz, ortak geleceğimiz için ne yapacağız onu da konuşmamız gerek artık.. Bir haftada 3 ayrı kültür ikliminin içinden geçtim.. Ve şimdi doğu bölgesinde kalan illeri dolaşmaya devam ediyoruz.. Doğuda vadilerde bahar çiçekleri açmış.. Tam bir ilkbahar havası.. Bademler çağla.. Vadilerde kuzular otluyor.. İnsanlar yaylaya çıkmaya hazırlanıyor. Yıllardır çıkamadıkları dağlarda yayla evleri tamir ediliyor.. Umutlar çiçek açtı anlayacağınız. Bir zaman Apo öyle diyordu ya: “Terörü bitirirsem beni bitirirler” diye. Şimdi kim bu umudu bitirir ve barışa ihanet ederse, bu halk onu bitirir. Barış tek yön ve mecburi istikamet. Neyi konuşacaksanız konuşun, ama önce silahları bırakın. Selâm ve dua ile.. YENİ AKİT / 14 Mayıs 2013 |
3324 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |