• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam46
Toplam Ziyaret1046193
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.115934.2526
Euro37.625337.7760
Semerkew
Eğitimde Anadili ve Süreçte Kürtçe
İBRAHİM GENÇ

Dilbilimci C. OUCHINSKI 19. yüzyılın ortalarında yazdığı Anadilinde Düşünmek adlı makalesinde "Halkın dili kaybolunca, halkın kendisi de artık yoktur. Bu nedenle, örneğin, yabancı işgalcilerin bütün şiddet ve zulümlerine maruz kalan batı Slavlar ancak, dillerine saldırı yapıldığını anlayınca, halklarının hayatının tehlikede olduğunu anladılar.” der. Çünkü bir halk anadilini yitirdikten sonra kendisini diğer ulustan ayıracak hiçbir nitelik kalmaz geride. Burada anadilin kültür ve düşüncenin yaratıcısı olduğu ve aynı zamanda bunları yeni nesillere taşıdığı gerçeği var. Anadili aynı zamanda bir duygudur, halkın kalbidir. Öyle ki anadilini yitiren biri daha sonra anadilini öğrense bile anadilinde şiir yazamayabilir. Dolayısıyla anadili; her halk için duyuşsal ve bilişsel anlamda belirleyici olan varoluşsal bir iletişim aracıdır.

Eğitimde anadili neden önemlidir?

Bu kadar hayati bir şey olan anadiliyle çocuk, daha anne karnındayken tanışır. Sonra doğar ve çevresinden müthiş bir hızla dilini öğrenir. Kritik yaş olarak görülen 3-4 yaşlarında çocuğun kelime haznesi şekillenir. Dilin mantığı çocuğun kafasında yer edinir. Kelimelerle birlikte bilişsel taraf gelişir. Dolayısıyla çocuğun anadilini öğrenmesi süreci, çocuğun kafasında her şeyin yerli yerine oturması sürecidir. Çocuğun kafasında anadili yerleşip ruhunda da kök saldığında işte o zaman çocuk, dış dünyaya hazır hale gelir. Bundan sonrasında birey diğer dilleri de kendi anadilinin incelikleri sayesinde kolayca öğrenebilme yeteneği kazanır. Bir birey anadilini tam öğrendikten sonra isterse gidip yabancı dille eğitim veren bir okulda okusun, her koşulda kendini muhafaza eder. Burada ölçüt, kişinin anadilinin öncelikle ruhunda kök salmasıdır.

Tabii burada çocuğun okul öncesi eğitimde ve ilkokulda anadilinde eğitim görmesi çok önemlidir. Örneğin anadili Türkçe olan bir çocuğun İngilizce eğitim veren bir ilkokula gönderilmesi pedagojik ve insani midir? Değildir; çünkü eğitim pedagojisi çocuğun özelliklerine ve bireysel farklılıklarına göre bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini, hatta bu yüzden eğitimcilerin sık sık en ideal metodu bulma arayışına girebileceğini söyler. Bu noktada dilbilimci Jim Cummins’in  “Okuldaki eğitimde çocuğun anadilini reddetmek, çocuğu reddetmek demektir. İster doğrudan ister dolaylı bir şekilde olsun, çocuklara ‘dilini ve kültürünü okul kapısında bırakıp öyle gir’ deniliyorsa, çocuk en temel yapılarını, kimliklerini o okul kapısında bırakıp okula öyle girer.” derken eğitimde çocuğun anadilinin yok sayılmasının çocuğun kimliğini reddetmek anlamına geldiğini açıklıyor.

Anayasa Kürtleri tanımıyor

Eğitimde anadilin önemi uluslar arası hukuk ve insani vicdan açısından çok netken Türkiye’de uzun yıllar çok ağır bir inkar, imha ve asimilasyon politikası yürütüldü. Bugün devleti yönetenler bunların geride kaldığını belirtiyorlar ama yıllarca yok etmeye çalıştıkları dillerle ilgili tedbir çalışması yapmadılar. Bugünün şartlarında zaten yürütülemez politika terk edilmiş olabilir, kısmen bir serbestleşme de söz konusu olabilir. Fakat bunlar, tahrip edilmiş bir dilin canlanıp büyümesi için yeterli mi acaba? Mesela Türkiye anayasanın 42. Maddesi hâlâ “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” diyorsa ve 66. Madde de “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” şeklinde devam ediyorsa ortada bir problem yok mu?

Oysa Ocak 2013’ten beri süregelen bir barış-çözüm süreci var. Bu konuda anlaşılıyor ki hem Kürt hem de devlet tarafı çok ciddi. Buna rağmen Kürtlerin kırmızı çizgisi olan Kürtçe anadilinde eğitimle ilgili ortada bir gelişme yok. Hatta bu konuda adım atılmadığı için Kürt halkının sürece karşı şüpheleri olmakla birlikte HDP de bu konuda pasif kalmakla eleştiriliyordu. Çünkü halk, kendi dilleriyle ilgili bir gelişme olmadıktan sonra verilen bunca mücadelenin sebebi konusunda bir kafa karışıklığına düşüyordu. Tam da bu boşlukta AKP Hükümeti her seferinde seçmeli Kürtçe dersine sarılıyor ve bunun üzerinden reklam yapıyordu. Tabii bilenler bilir, ortaokulların 5,6,7 ve 8. Sınıflarında seçmeli Kürtçe dersi 2012 Eylül’ünden beri olmasına rağmen bu ders, öğretmen-materyal tedariki yapılmaması ve okul idarecilerin engellemeleri nedeniyle fiilen kaldırılmıştı Bu süreçte Kürtçe öğretmenlerine verilen sözler de tutulmamıştı. Daha bu yıl zoraki olarak 18 Kürtçe öğretmeninin atanması yapılacak. Bu da kendi içinde türlü engellemelere uğruyor ve aynı zamanda bazı Kürt illerine kadro tahsis edilmiyor.

AKP’nin anadilinde eğitim aldatmacası

AKP Hükümeti, ancak PKK’nin geri çekilmeyi durdurma kararı almasıyla harekete geçmiş ve Eylül 2013’te bir demokratikleşme paketi açıklamıştı. Bu pakette “Yasal değişikliklerle özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz. Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu 2923 Sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Bu kanuna yapacağımız ekle, Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek.” denildiğinde herkes anadilinde eğitimin kabul edildiğini yazmaya başladı. Tabii 2-3 hafta sonra ortaya çıkan ayrıntılar basında “Devlet okullarında olduğu gibi özel okullarda da Kürtçe anadilde eğitim yapılamayacak. Öğrencilere Kürtçe alfabe ile okuma-yazma öğretilmeyecek. 2014-2015 eğitim öğretim yılında Kürtçe dille eğitim veren ilk ve ortaokul açılmayacak. Sadece lise düzeyinde Kürtçe eğitim verilecek.” şeklinde yer almıştı.

Dolayısıyla kendi projesi olan seçmeli Kürtçe dersi meselesinde bile bu kadar gönülsüz olan bir devletin anadilinde eğitime “evet” demesi beklenebilir mi? Bu konuda Hükümet, serbestleşme sağlasa da anadiline ilişkin somut bir veri ortaya koymaktan kaçınıyor. Böylece Kürtçe anadilinde eğitime karşı bir değersizleştirme işletilirken Kürtler arasında da egemen dile yönelme ortaya çıkıyor ve bir oto-asimilasyon yaşanıyor. Bu anlamda anadilinde eğitim vermek üzere Diyarbakır, Şırnak ve Hakkari’de açılan okullar, aslında zorunlu bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Çünkü devlet, koca bir halkın en temel istemlerine dair en ufak bir plan ve programa sahip değil. Bu sebeple de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın “ya devletin anadilde eğitimi vermesi, ya bu yetkiyi yerel yönetimlere devretmesi ya da halkın kendi okullarını açmasına müsaade etmesi gerektiği” yönündeki sözleri önemlidir ve alternatifler sunmaktadır.

Barış anadilinde eğitimden geçer

Sonuç olarak Güney’de ve Rojava’da Kürtler anadillerinde eğitim görürken Türkiye bunu doğru okumazsa sorunlar duygusal kopuşa neden olabilir. Zaten başlı başına çözüm sürecinin halka “Terörün sonlandırılması” diye sunulup “silah bıraktırılma”ya sıkıştırılması bölgede eleştiriliyor. Bu anlamda Hükümet’in Kürtçe anadilinde eğitime ilişkin bir programının olmaması bile sürece ilişkin bir provokasyondur. Dolayısıyla Kürt halkının kendi okullarını açma girişimi, devleti bu provokasyondan vazgeçirtmeye yönelik bir çabadır. Tabii bununla birlikte bölgede okullara saldırılar da doğru değildir. Nasıl ki polisin Kürtçe okullarına saldırması yanlışsa duygusal çıkışlarla okullarla molotof atılması da doğru değildir. Bunun yerine anadilinde eğitimle ilgili tam bir bilinç haliyle farklı eylemler geliştirilmeli. Mesela madem ki okullarda seçmeli Kürtçe dersi var, sistemi kilitleyecek düzeyde bu ders seçilse ve devletten ısrarla sınıf ve öğretmen istenirse nasıl bir sonuç çıkar? Kısacası pozitif bir suistimal yapılsa yani… Sözün özü; her ne yapılırsa yapılsın Kürtlerin dil konusunda ortaklaşması gerekiyor…
________________
http://www.yuksekovahaber.com, 18 Eylül 2014 Perşembe

  
2765 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi