• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam100
Toplam Ziyaret1047534
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.128334.2651
Euro37.320237.4697
Semerkew
KADIN PERSPEKTİFİNDEN ADIGE DÜNYASININ ÇAĞDAŞ PROBLEMLERİ













MADİNA HAKUAŞEVA

Filoloji Bilimleri Doktoru,

KBC Sosyal Bilimler Enstitüsü

Rusya Bil. Akd. KB Bil. Mrk. Sos Bil. Enst.

Kabardey Edebiyatı Kıdemli Öğretim Görevlisi

 

Caucasus Morpheus (Uyuyan Kafkasya) Projesi, Adıge dünyasının kültürel yönüne adanmıştır. Proje, Rusya’da İtalya Kültür Yılı; İtalya’da ise Rusya Kültür Yılı ilan edilen 2011 yılının başında ortaya çıkmıştır. Adıgelerin (Çerkeslerin) kültürüne karşı ilgi, ilk önce İtalyanlar’da uyandı ki hiç de tesadüfî değildi: Sonuçta Çerkes kültürü İtalya’da, tıpkı bütün çağdaş Batı’da olduğu gibi neredeyse hiç bilinmiyor. Biz Adıgeler ise uzun süre mecburi tecrit hâlinde kalmış Adıge kültürünün yalnızca bizim halkımıza ait olmadığı, bütün dünyaya ait olduğu inancına göre hareket ediyoruz. Adıge xabze olmadan ortak dünya kültür hazinesi eksik kalır.

Fakat proje hazırlık sürecinde bazı keskin sosyal problemleri de geçiştiremedik: Bu problemler doğrudan kadınları ilgilendirmektedir, çünkü direkt çocuklarımızın istikbaliyle ilgilidir.
Adıgelerin eski anavatanında meydana gelen durum nasıl değerlendirilmektedir?
Bu durumu çözmenin yolları nelerdir?
Kimlik ve öz kimlik krizi, -bir zamanlar bir olan, şimdi ise 56 ülkede yaşamakta olan bir etnosun bölünüşünün 150 yıllık tarihini taşıyan- Adıge halkına nasıl yansımaktadır?
Bu ve başka soruları projemizin kadın katılımcılarına yönelttik.

Problemlerin çoğu -öyle ya da böyle- siyasete çıkmasına rağmen, biz bunların uluslararası kültür alanı sınırları içinde çözülmesi gerektiğine kaniyiz. Lakin kadınlarla bu çetrefilli mevzu üzerine konuşmaya karar vermemizin tek sebebi bu değil.

Günümüzde toplumumuzun özel bir sınıfı sessizce oluşmuş ve önemli bir etki kazanmıştır. Şüphesiz ki bu sınıf artık en aktif ve itibar sahibi sınıflardan biridir. Bu sınıf, yeni bir manevi gelişim sürecinde olan kadınlardır ki yüksek seviyedeki sosyal ve sanatsal üretkenlikleri onları farklı kılmaktadır. Bu yeni tip kadınlar, hayatın hemen hemen her alanına yayılan bir dizi vasfa sahiptir. Profesyonellik ve üretme potansiyeli, güvenilir iş ortaklığı, aktif sosyal konum… (Bunlar, çağdaş kadınları niteleyen eksik ve gayet sıradan bir işlev listesidir.)
Ancak, “iş kadını”nın yerleşmiş tanımı, bu sınıfı temsil eden kadınlara tamamen uymuyor, zira bu terim profesyonel ve sosyal faaliyetleri akla getirir. İş vasıflarına sahip olan yeni kadın; ailenin, binaenaleyh toplumun hayat çekirdeğinin, manevi, örgütsel ve idari merkezi olarak kalmıştır. Belki de bu zaruri bir misyondur. İstemsizce hayattaki en mühim güç vektörlerinin köşegenlerinin çoğunun kesişim noktası hâline gelmiş olan kadının güçlenmekte olan etkisi, onun toplumdaki yerini özel kılar. Kadın, kendisini özel bir stereoskopik görüşle donatan sayısız çeşitte açıyı kendinde toplamıştır.

 

BİRAZ DA YENİ DOSTLARIM LENA İLE PAOLO HAKKINDA…

Adıgelerin problemi hakkında ilk görüş belirtenlerden birinin bir kadın olması çok sembolik gibi görünmektedir. 2011 yılı Mart ayında  Roma’dan, genç ressam ve tasarımcı Yelena Aseyeva’dan beklenmedik bir mektup aldım. Elektronik kütüphanedeki “Eve Giden Yol”u [Doroga domoy] okumuş ve beni bulmuş. Lena’nın Adıge kültürüne karşı ilgisi en başından beri keskin ve her şeyi unutturan cinstendi. İlgisi, Adıgelerin kadim anavatanı, keza kendisinin de anavatanı olan Gelencik’ten başlamıştı. Yazışmaya başladık, bir müddet sonra Lena detaylı bir proje gönderdi. Temelinde seyyar sergi olan bir projeydi: Yapmayı planladığı 40 resim, Çerkes kültürünün çeşitli motiflerini yansıtacaktı. Projeye çağdaş Adıgelerin portre fotoğrafları da dahil olacaktı ki, fotoğrafları, profesyonel bir fotoğrafçı olan eşi Paolo Miserini çekecekti. Lena ile Paolo bana projeye katılma teklifinde bulundular.

Enstitümüzdeki genç tarihçiler Zaur Kojev ile Aleksey Abazov, Lena’ya tarih üzerine elektronik ortamda birçok emsalsiz kaynak gönderdiler ki Lena bunları inanılmaz bir hızla okudu. Lena bilgileri Paolo ile eşzamanlı olarak olarak paylaştı, tarifsiz bir ifade zenginliği ve felsefi derinlikle dolu resimler yaptı. Çok geçmeden Lena, Adıge tarihi ve kültürüyle ilgili her türlü konuda bizzat danışabilecek biri haline geldi.

Lena ile Paolo 2011 Ağustosu’nda Nalçik’e geldiler. Bir haftadan kısa bir sürede çocuklardan yaşlılara kadar farklı meslek ve fikir temsilcileriyle mülakatlar yaptık. Çağdaş Adıgelerin canlı portresi, olduğu gibi, rötuşsuz bir şekilde yakalandı.

Lena ile aktif olarak yazışmaya devam ediyoruz. Arkadaşlarımın bu yıl boyunca sürekli organizasyon problemlerini çözmeleri gerekiyor. Bunu yapmak çok meşakkatli, zira tamamen kültürel bir projede bile memurların çoğu, gizli siyasi içyüzü görmeye çalışıyor. Belki de resmi çevrelerin bu sessiz ablukası bizi bu anketi yapmaya mecbur etti: “Sivri köşeler”i geçiştirmenin imkânsız olduğunu, o köşelerin öncelikle hükümet yetkililerini rahatsız ettiğini fark ettik.

Kendi zamanında eşsiz bir fenomen olmuş Adıge kültürü politik sebeplerle uzun süre tecrid edildi. Çarlık hükümeti, sömürgeci askeri yayılmanın gerçeklerini gizlemeye çalışarak, Kafkasya’nın ruhunu oluşturan kültürünü, kendi siyasi suçuyla beraber silmek istedi. Bu hususta 150 yılda hiçbir şey değişmedi. Bugün de tıpkı Sovyet zamanında, eski çarlık zamanında olduğu gibi, tek bir kadim Çerkes kültürünün var olduğu gerçeği, resmi historiyografide hiçbir yerde açıkça belirtilmemektedir. Yeniden yapılanmadan sonra dahi görülmemiştir. Adıgelerin kültürü böylece yanlış bir politikaya rehin olmuş ve olmaya devam etmektedir.

İnanıyorum ki Lena ve Paolo ile görüşme tecrübesi yalnızca benim kişisel şansım değil -ki sonucunda gerçek dostlar ve fikirdaşlar edindim-, aynı zamanda Adıge tarihinin yeni sayfasını da yansıtıyor. Çünkü bu sayfa, ilerici uluslararası toplum tarafından yoğun ilgi ve içten bir katılım görüyor. Bu uluslararası toplumun görünmez safları her gün büyüyor.
Bu yüzden, tek bir halkın problemlerinin sırf o halkın problemleri olmaktan çıkıp, uluslararası rezonans ve yankı bulduğu zamanlar da gelecek bir gün elbette.
Problemler, Lena ile Paolo’nun sahip olduğu temel yeteneğe -gerçek hümanizm ve keskin adalet yeteneği- sahip daha fazla insanın katılımıyla uluslararası bir boyut kazanacak ve çözülecektir. Bu yetenek, iyiliğin sayesinde yaşadığı ve kazandığı bir evrensel hassasiyettir.

_________________

Madina Hakuaşeva’nın mülakat katılımcılarına yönelttiği sorular:

  1. Kendinizden, ailenizden ve soyunuzdan biraz bahseder misiniz?
  2. Adıge kültürü ve tarihi neden ilginizi çekti?
  3. Adıge kültürünün problemleri sizce nelerdir?
  4. Çağdaş Adıge’nin, küreselleşme şartlarında kendi millî kimliğini korumak için benimsemesi gereken yeni nitelikler (veya fikirler) nelerdir? Nelerden vazgeçmesi lazımdır?
  5.  Tarihî anavatanın bugünkü vaziyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
  6. Çağdaş Çerkes diasporası hakkında neler söyleyebilirsiniz? Diaspora ile tarihî anavatanda yaşayan Adıgeler arasında gerçek bir bağ mevcut mudur?
  7. Şimdiki devirde bütün Adıgelerin kültürel ve manevi entegrasyonu gerekli ve mümkün müdür? Eğer öyleyse sizce hangi şekillerde olmalıdır?
  8. Kuzey Kafkasya’yı ve genel olarak Kafkasya’yı nasıl görmek isterdiniz?

M. Hakuaşeva’nın yazısını, katılımcılara yönelttiği soruları ve onlardan aldığı cevapları aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.

http://www.caucasusmorpheus.org/ru/?page_id=778

_________________

Kaynak: www.natpress.net (13.12.2018)

Tercüme: Kuşba Zeynep

  
1510 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi