• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam84
Toplam Ziyaret986083
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Semerkew
SEÇMELİ DİL DERSİNE İLK TEPKİLER / 1-2-3-4

“Kürtçe öğretmenliği ekmek kapısı olacak”

RUŞEN ÇAKIR

 Vatan, 13/06/2012

Başbakan Erdoğan’ın yaşayan diller ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bir araya geldiğinde seçmeli ders olarak öğretileceği açıklaması şaşırtıcı olmadı. Biz bu yazı dizimizde, hükümetin bu adımının siyasi nedenleri ve olası sonuçlarını sona saklayıp öncelikle seçmeli ders uygulamasında ne gibi zorluklar yaşanabileceğini ve bunların nasıl aşılabileceğini tartışmak istiyoruz. Bugün ilk olarak Hakkari’de yaşayan Kürt dili ve tarihi araştırmacısı Halit Yalçın’la yaptığımız söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz. M. Xalid Sadini imzasıyla 15 eser kaleme almış olan Yalçın bu adımı son derece olumlu buluyor:

Bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yetmez ama evet diyorum. Erdoğan’ın açıklaması olumlu. Elbette bu olumlu adım yalnız başına Kürt sorunu dediğimiz çok karmaşık ve çok boyutlu sorunu çözmeye yetmeyecektir. Ancak Kürt sorununun temelinin Kürt kimliğinin inkarı ve Kürtçenin yasaklanmış olduğu ve bu yeni adımla hem Kürt kimliğinin tanınıp hem de Kürtçe’nin önündeki en büyük engelin kaldırıldığı düşünülürse son derece önemli ve olumludur. Ancak “seçmeli ders” uygulaması bir toplumun “anadilde eğitim” ihtiyacını karşılamaz. Ama ne olursa olsun,bu uygulamaya destek vermek gerekir.

Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilmeli sizce?

İlkokul üçüncü sınıftan başlayabilir. Çünkü bir çocuk herhangi bir dilin temel kelime ve kavramlarını öğrenmeden başka dilleri öğrenemez. Dolayısıyla resmi dil olarak Türkçe temel alındıktan sonra diğer diller daha kolay öğrenebilecektir.

“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Kürtçe için sorun çıkarır mı?

“Yeterli sayıda” şartı,yetersiz şarttır ve olmaması gerekir.Ya da en asgari derecede uygulanmalı. Mesela herhangi bir okulda üç kişi bile istese verilmelidir.

Okullarda hangi Kürtçe öğretilecek?

Bu mesele anlatılmak istendiği gibi karmaşık değil. Gerçi Kürtler dediğimizde makro bir etnisiteden bahsediyoruz. Yani Kurmanc, Zaza, Lor, Gor, Soran ve Feyli olanların tamamı kendilerine “Kurd im” yani “ben Kürdüm” diyorlar ve etraflarındaki halklar da; yani Arap, Fars, Türk, Ermeni ve Asuriler de onlara Kürt diyor. Türkiye’de, Güney Kürdistan’ın Duhok kentinden Musul’un tamamını içine alıp Şengal mıntıkasından, Suriye Kürdistanı dediğimiz bütün bölgeyi içine alıp Kuzeye doğru yayılan ve az sayıdaki Zazaki konuşanların dışındaki bütün Türkiye Kürtlerini de kapsayan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan Kürtlerini de ihata eden; Maku, Tebriz ve Urmiye’deki Kürtlerle beraber Horasan Kürtlerinin de konuştuğu ve Kürtçenin ana lehçesi olan Kurmanci ile eğitim yapılacaktır. Bu saydığım yerlerin tamamı Kurmanci konuşurlar ve bu Kürt nüfusunun yüzde 75-80’ine tekabül eder. Dolayısıyla bu konuda anlaşılmayan bir şey yok. Ayrıca1930 yılından bu yana bu Kurmanci lehçemizle düzenli bir şekilde yayın yapılmakta ve eğitim verilmektedir. Alfabesi, sözlüğü ve binlerce kitabı olan bir dilden bahsediyoruz.

Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?

Bu dersleri verebilecek çok sayıda insan var. Birincisi Milli Eğitim bakanlığı kendi bünyesinden Kürtçe okur-yazar öğretmenlerden bir kısmını buna yönlendirebilir. Ancak 100 bin civarında okuldan bahsediliyor. Dolayısıyla eksiğin giderilmesi için yaklaşık 20 yıldır, İstanbul, Diyarbakır, Paris, Belçika, İsveç gibi yerlerde faaliyet gösteren Kürt Enstitülerinin açtığı kurslarda başarılı olmuş, sertifika almış insanlara başvurmak gerekecek. Bunların ötesinde, benim gibi yüzlerce okur-yazar, Kürtçe kitaplar yayınlamış yazar ve entelektüel var. Bunlardan istifade edilmemesi akıl kârı mı?

Yeterli ders materyali var mı?

İstenmediği kadar ders materyali var. Kaldı ki bu çocuklar ağır metinlerle karşılaşmayacak. En başta Türkçe’de olduğu gibi “Ayşe topu at”, “Ali zıpla”, “Azad kitap oku”, “RojÓn yazı yaz” türünden basit şeyler üzerinden öğretim yapılacak. Bu da Kürtçe şu şekilde olacak: “Ayşe gogê bavêje”, “Eli xwe bihilavêje”, “Azad pırtukê bixwÓne”, “RojÓn nivÓsê binivÓse”. Hepsi bu kadar.

Seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur, yoksa önünü mü tıkar?

Anadilde eğitime geçiş çok daha kolay olur. Esas olan da bu işin bir yerden başlamasıdır. Bu seçmeli derslerle beraber Batı’da yaşayan halkımız da, gençler de, yönetenler de Kürde, Kürtçe’ye alışacaklardır. Ayrıca fakülte ve enstitüler açılacak. Kürt olmayanlar da buralarda okuyacak. Çünkü Kürtçe öğretmenliği bir ekmek kapısı olacak. Tıpkı İngilizce, Fransızca, Arapça ve Almanca gibi. Bu beraberinde Kürtçe piyasasına büyük bir hareketlilik ve canlılık getirecektir. Hani Ehmedê XanÓ “Çi bikim ku qewÓ kesade bazar/NÓnin ji qumaşÓ ra xerÓdar” yanÓ, “Ne yapayım ki kesattır pazar/Kumaşımıza yoktur müşteri” demişti ya, işte bugün o günün sonudur. Artık Kürtçenin bir pazarı var ve kumaşına çok müşteri çıkacaktır.

 

‘Seçmeli ders, yok olma tehdidi altındaki Lazca için ümit verici’

14/06/2012

Yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde seçmeli dil dersi olarak öğretilecek olmasını tartışmayı sürdürüyoruz. Bugünkü konuğumuz Laz Kültür Derneği Başkanı avukat Memedali Barış Beşli. Artık yayında olmayan Lazca dergi Ogni’nin ve Kazım Koyuncu’nun da bir parçası olduğu Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı müzik topluluğunun kurucularından olan Beşli sorularımızı şöyle yanıtladı:

Seçmeli ders adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tıpkı demokratik açılım sürecinde olduğu gibi ümit verici ancak eksik. Kürt problemini bir tarafa koyarsak Türkiye’nin bir anadillleri problemi vardır. Bu ülkede sadece Türkler ve Kürtler yaşamıyor. Bizim yok olma tehdidi altında olan bir anadilimiz var. Lazca bu toprakların dili. Bu adım sadece Kürtçe için atılırsa, ülkemizi büyük acılara boğan bir sorunun çözümü olacaksa bundan mutluluk duyarız ancak Lazca ve diğer anadilleri gözardı ederek toplumda yeni bir eşitsizlik yaratmak doğru olmayacaktır.

Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilebilir?

Öncelikle bir şeyin ayırdına varmamız gerekiyor. Anadili edinilir, öğretilmez. Bu sebeple anadiline yönelik girişimlerde küçük yaş gruplarına hitap etmek çok önemli. Bu sebeple seçmeli dersler birinci sınıftan itibaren hayata geçirilmelidir. Daha ileri gidersek, evlerinde anadilini konuşan çocukların anaokullarında dahi anadilini konuşan öğretmenlere ihtiyaç duydukları gözlenmektedir. Bu sebeple ülkemizin iki dillilik gerçeği kabullenilerek, bu girişimlerin anaokullarını da kapsayacak şekilde düzenlemeleri yapılmalıdır.

“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Lazca için sorun çıkarır mı?

Lazların yaşadığı yerleşim birimlerinin haricinde “yeterli sayı” şartı sorun yaratabilir. Bu sebeple “yeterli sayı” tespit edilirken dersin okutulması amacı taşınmalıdır.

Lazcada farklılıklar söz konusu mu? Varsa ne esas alınacak?

Çok ciddi olmasa da birtakım farklılıklar var. Bizim bu noktada görüşümüz öğretmenin tercih edeceği Lazcanın temel alınmasıdır. Bununla birlikte bugüne kadar yazılmış kaynak olarak kullanılabilecek kitaplardaki Lazca’dan daha çok faydalanılacaktır ve daha çok bir sentez esas alınacaktır.

Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?

Dersleri halihazırda Lazca bilen öğretmenler verebilir. Bunun ötesinde çeşitli kurumlarda, Boğaziçi Üniversitesi ve derneğimiz de bu kurumların arasındadır, ders veren usta öğreticiler vardır. Bu konuda istihdam yaratılması halinde devlet kolaylıkla usta öğreticiler yetiştirebilir. Bütçe bulunması halinde derneğimiz dahi usta öğreticiler yetiştirebilir. Ve tabii her öğretmenin yetişmesi gereken yerler olarak üniversitelerde ilgili bölüm ve enstitüleri hayata geçirilmelidir.

Ders materyalleri var mı? Nasıl yaratılabilir?

1930’lu yıllarda yazılan ders materyalleri var. Lazca matematik kitabı bile var ve yakında okuruyla buluşacak. Bu kitapların ötesinde 90’lı yıllardan bu yana çok sayıda yayın hayata geçti. İlk anda söyleyebileceğim dört ayrı sözlük ve çocuk kitapları bile var. “Küçük Prens” dahi Lazcaya çevrilmiş durumda. Materyal sıkıntısı çekileceğini düşünmüyorum. Okul müfredatlarına Lazcanın girmesiyle birlikte bu materyaller doğal olarak artacaktır.

Seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur, yoksa önünü mü tıkar?

Lazca için durum çok hayati olduğu için seçmeli ders ya da anadilde eğitim arasında bir seçim yapma şansımız yok. Ancak gerçekçi olursak seçmeli dersle başlamak sağlıklı bir anadilde eğitimin temellerini atabilir. Bizim açımızdan sorun Lazca’nın karşı karşıya bulunduğu yok olma tehdidinin biran önce bertaraf edilmesidir.

 

Çerkes araştırmacı Yalçın Karadaş: ‘Biz Çerkesler hazırız yeter ki ezberler bozulsun’

Vatan, 15/06/2012

Yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde seçmeli dil dersi olarak öğretilecek olmasını tartışmayı sürdürüyoruz. Bugün, sesi her geçen gün daha güçlü çıkan Türkiye’deki Çerkes hareketinden bir konuğumuz var. Bu hareketin öne çıkan isimlerinden olan Yalçın Karadaş ile, seçmeli dil dersi uygulamasının Çerkes dillerine muhtemel etkilerini tartıştık:

Seçmeli ders adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu somut durum artık ertelenemez hâle gelen ana dil eğitimi için çalışmaların devletçe organize edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu çalışma olması gerekendi ve bir an önce hazırlıklar tamamlanarak hayata geçirilmelidir.

Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilebilir, geçirilmeli?

Anaokullarından itibaren çocuklarımıza Türkçe yanında ailesinin istediği ana dili eğitimi verilebilir, verilmelidir. Lise çağından itibaren ise gencin istediği bir dili öğrenebilmesinin yasalarla önü açılmalıdır. Yani bir Çerkes genci istiyorsa lisede de ana dilini geliştirebilmelidir.

“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Çerkes dilleri için sorun çıkarır mı?

Ülkenin bazı küçük bölgelerinde Çerkesler açısından sorun çıkacaktır. Ancak Çerkeslerin hızla şehirleşen bir etnik kimlik olmaları nedeniyle özellikle büyük kentlerde sayı konusunda zorluk yaşayacaklarını sanmıyorum. Yeter ki bu seçimleri nedeniyle bazı öğretmen ve öğrenciler tarafından dışlanmayacakları demokratik bir yapı için Anayasa’dan başlayarak temelden devlet ve hükümet organları gerekli düzenleme ve terbiyeyle her insanımıza eşit mesafede, yapıcı yaklaşabilsinler.

Çerkeslerin farklı dil ve lehçeleri söz konusuysa bunlardan hangisi öğretilecek?

Türkiye’deki Çerkeslerin yüzde 80’den fazlası Adığe kimliğinden gelen insanlardan, kalanın önemli bir kesimi de Abazalar başta olmak üzere, daha az sayıda halklardan oluşur. Adığe ve Abaza dili öğretimi kesin olmakla birlikte, örneğin Çeçen, Oset ve Lezgi Avar gibi daha az sayıda gruplar için de sayıca yeterli oldukları bölgelerde isterlerse kendi ana dillerini öğretecekleri bir sistem kurulabilir. Bu konularda Türkiye’de ciddi bir örgütlenme geleneği olan bu halkların sivil örgütlenmelerinden ve aydınlarından her zaman destek alınabilir. Zaten Kafkas ya da Çerkes halkları Rusya Federasyonu içinde cumhuriyetlere ve üniversite, akademi vs. eğitim kurumlarına sahip oldukları için, nüfus azlığına rağmen altyapı konusunda Türkiye’deki çoğu etnisiteye göre avantajlara sahiptirler. Yani anavatanlarındaki yapılardan destek almaları kolaydır. Yeter ki Türkiye Cumhuriyeti ve ikincil olarak da Rusya Federasyonu bu konuda iyi niyetli ve akıllıca politikalarla bu halkları desteklesinler.

Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?

Elbette devletin maaşlı öğretmenleri dersleri verecek. Devletimizin böyle bir altyapı oluşumu için ciddi planlamaya gerek var. Ancak iyi olan şu ki zaten Çerkesler bu konuda çalışmalara birkaç yıldır hız vermiş durumdalar. Gerek öğretici gerekse müfredat konusunda ciddi çalışmalar içerisindedirler. Ayrıca Kafkasya’daki cumhuriyetleri ve kadroları da yardıma hazırdır. Devlet eksikleri kapatmak konusunda el verdiğinde hızlı bir eğitim seferberliği yolun kısalmasını sağlayacaktır. Yeter ki demokratik bir ortam oluşsun, insanlar dillerini öğreniyorlar diye dışlanmasınlar ve işsizlik, ötelenme vs. ile korkutulmasınlar. Yani devlet bu konuda “samimi” olsun. Halk dilini öğrenmek isteyenleri “bölücü” ilan edip, ötekileştirip tepki göstermesin.

Ders materyalleri var mı? Nasıl yaratılabilir?

Kafkasya’daki mevcutlar geliştirilebilir ve Türkiye’ye göre revize edilerek yenileri de yaratılabilir. Devlet gerçekten istiyor ise, Çerkesler bu konuda büyük bir şevkle görev alırlar. Ben bile 30 yıllık mimarlık mesleğimi bir kenara bırakır, ekonomik getirisine fazla bakmam ve Çerkesçe öğretmeni olurum.

Çerkeslerin ana dilde eğitim talebi var mı? Eğer varsa seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur, yoksa önünü mü tıkar?

Bazı Çerkes0lerin ana dilde eğitim talepleri elbette var. Ancak şahsi olarak önce ana dil öğretimiyle bir yola girilmesi ve pratikte yaşanması muhtemel aksama ile sorunların giderilmesi taraftarıyım. Ülkemizdeki ezberler tam olarak bozulmadan, tam demokratik bir yapı kurulmadan bırakın ana dilde eğitimi ana dil eğitimi bile mümkün olamaz. Önce gerçekten niyetli ve kararlı olmalıyız. Başta devlet, hükümet, aydınlarımız ve elbette halklar...

 

Anadil eğitiminden anadilde eğitime doğru

Vatan,16/06/2012

Bu yazı dizisinde, yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde seçmeli ders olarak okutulması kararının Kürtçe, Lazca ve Çerkes dillerine muhtemel etkilerini, konunun uzmanlarıyla tartıştık. Bu son bölümde hükümetin aldığı bu kararın siyasi nedenlerini ve muhtemel sonuçlarını tahlil etmek istiyorum.

Öncelikle bu kararın toplumda (dolayısıyla medyada) pek fazla ilgi ve heyecan yaratmamış olmasını sorgulamak gerekir. “Zaten biliniyordu, Başbakan’dan önce Milli Eğitim Bakanı açıklamıştı” diyecektir ancak unutmayalım Ömer Dinçer’in açıklaması da yine ilgi ve heyecana neden olmamıştı.

“Peki neden böyle?” diye sorulacak olursa ilk cevap, “Çünkü normal olanı bu” olmalıdır. Yani devlet yıllarca bu ülkede vatandaşlarının bir bölümünün Türkçe dışında anadillere sahip olduğunu kabul etmedi; ettiği durumlarda da bunların korunup geliştirilmesi için hiçbir sorumluluk üstlenmedi, hatta tam tersine bu yöndeki çabaların önüne sayısız engel çıkardı. Vatandaşların bir kısmı devletten korktuğu için, bir kısmı da devleti zor duruma düşürmemek için bu konuda fazla talepkâr olmadı. Bu noktada kişisel bir örnek vermeme izin verin. Halamın kocası Nedim Candemir, Deniz Yolları’ndan emekli olduktan sonra kendisini bir Lazca-Türkçe sözlük hazırlamaya adamıştı. Kendisine ne zaman yayınlayacağını sorsak “Şimdi zamanı değil” cevabını alırdık. Nedim Enişte’nin bu cevabında devlete yönelik bir eleştiri, hatta serzeniş bile yoktu. Hem kendisinin, hem devletin yaptığının doğru olduğunu düşünüyor ve uygun zamanın gelmesini bekliyordu. Nihayet o zaman geldi ancak maalesef eniştem bunu göremedi.

Sorumlu kim?

Kişisel bir başka örnekle devam etmek istiyorum. Ben 4 yaşındayken İstanbul’a taşındığımız için anadilim olan Lazca’dan bildiklerimi çok kısa sürede unuttum. Halbuki Çağlayan’da çok sayıda Laz akranımla birlikte okudum ilkokulu. Eğer o zaman seçmeli dil dersi uygulaması olsa herhalde Lazca’yı seçer ve doğuşta edinmiş olduğum anadilimi koruyabilirdim. Ama olmadı, daha sonra ortaokulda Fransızca, üniversitede de İngilizce öğrendim ama Lazca bilgim maalesef birkaç kelimenin ötesine geçmiyor.

Bu durumdan ailemin herhangi bir şekilde sorumlu tutulabileceğini sanmıyorum. Anadolu’nun dört bir tarafından büyükşehirlere göç etmiş herkesin derdi sisteme bir şekilde entegre olmaktı. Sistem de onlara birçok şeyden fedakârlık etmelerini dayatıyordu ki anadil de bunlardan biriydi.

Dolayısıyla anormal olanın dünkü, normal olanınsa bugün ilan edilen uygulama olduğu açıktır. Bu aşırı geç kalma sonucunda çok sayıda kişi anadiline yabancılaştı, birçok dil de yokolma noktasına geldi. Artık “zararın neresinden dönülse kârdır” perspektifiyle hareket edip açılan arayı olabildiğince kapatmaya çalışmalıyız.

Kazanılmış bir hak

Çok değil bundan on yıl önce Kürtçe’nin seçmeli dil olması için imza toplayan üniversite öğrencileri hakkında soruşturma açılıyordu. Bugünse o öğrencilerin büyük bölümünün seçmeli dil dersi kararına burun kıvırdıklarını tahmin edebiliriz. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü Kürtler bir süredir sistemli bir şekilde “anadilde eğitim” talebini seslendiriyor.

Hedefi “anadilde eğitim” olarak saptayanların “anadil eğitimi”ni yetersiz bulması anlaşılır bir şey. Ama daha önce TRT 6 örneğinde olduğu gibi, bu adımı “olumlu” olarak görüp sahiplenmek yerine “hükümetin aldatmacası” olarak görüp reddetmek bana makul gelmiyor.

Burada sorun bir ölçüde hükümetten kaynaklanıyor; daha önce de sık sık gördüğümüz gibi sanki siyasi iktidar bu hakkı bahşetmiş gibi bir üslup benimsiyor. Halbuki gerek TRT 6, gerekse seçmeli dil dersi, “verilmiş” değil “kazanılmış” haklardır. Eğer Kürtler yıllarca bu konuda mücadele etmemiş olsalardı, bu tür olumlu gelişmeler için daha uzun süre beklememiz gerekebilirdi. Kürt siyasi hareketi de, sırf hükümetin elini güçlendirmemek için bu tür gelişmelere tavır alınca aslında kendi elini zayıflatmış oluyor.

Anadilde eğitime giden yol

Seçmeli dil dersinin özellikle Kürtçe için “anadilde eğitim”e kapıları araladığı açıktır. Ülkemizde kullanılan diğer anadiller için “anadilde eğitim”in hayata geçeceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Öte yandan Laz Kültür Derneği Başkanı Memedali Barış Beşli’nin vurguladığı gibi, seçmeli dil dersinin Lazca gibi diller için tam bir cankurtaran simidi işlevi göreceği muhakkaktır.

Tabii burada hem devletin bu olaya gereken önemi vermesi, “yani dostlar alışverişte görsün” tutumu izlememesi; hem de aileler ve öğrencilerin kazandıkları bu hakka sahip çıkmaları, ellerinden geldiğince devletin işini kolaylaştırması gerekir. Örneğin devletin “yeterli sayıda öğrenci” şartını ders açmamanın bahanesi yapmaması, ailelerin de yeter sayıyı bulmak için çaba göstermesi şarttır.

- BİTTİ -

  
3594 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi