• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam156
Toplam Ziyaret986155
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Semerkew
Anadilde yaşanan yanılgılar üzerine

Kişisel bir girişle başlıyorum: Torunum Alaz bir buçuk yaşında; doğumundan bu yana, ana-babasıyla Washington’da yaşıyor. Ana-babası evde, kendi aralarında ve onun ile hep Türkçe konuşuyorlar; birkaç aydır da anaokuluna gidiyor, orada da, doğal olarak, Amerikanca konuşuluyor.


Ses çıkarıyor
Oğlumun birkaç gün önce bildirdiğine göre Alaz, artık etrafında konuşulan ve kendisine söylenen Türkçe ya da Amerikanca hemen her şeyi anlamağa, kendisi de, ‘eklemli söz’ gibi görünen sesler çıkarmağa başlamış; ama, anası ve babası ya da anaokulundakiler, ‘söyledik’lerini ‘anlama’yınca, sinirleniyormuş... Oğluma, “Merak etme; yakında, ayırdetmeğe başlayıp, yerine göre, evde Türkçe, okulda Amerikanca, anlaşılır konuşmağa başlar” dedim.

Farklı ‘anadiller’
Bunu söylerken, kendi deneyimime olduğu kadar, Noam Chomsky’nin ‘dil gelişimi’ kuramına dayanıyordum: Dil ya da Çocuk Psikolojisi’ndeki çeşitli kuram ve deneyden (Chomsky, Piaget, Köhler, Lacan, vb) edinilen sonuçlara göre, bir insan yavrusu, iki-üç yaşından başlayarak, içinde doğduğu aileye, anasına ve yaşadığı topluma bağlı olarak, çok farklı ‘anadil’ler edinebilir: Bir ‘projeksiyon’a göre, elverişli koşullarda, yaşamının ilk 15 yılı içinde dört, hatta sekiz kadar ‘anadil’ sahibi olabilir. (Benim deneyimimde, yakından tanıdığım, üç ayrı anadili olan bir ve iki ayrı anadili olan iki kişi, oldu.)
Chomsky’nin kuramı, “dil yetisi” ve “evrensel gramer” kavramlarını içerir: Her insan yavrusunun genetik yapısında, konuşma ve dil öğrenme yetisini sağlayan, doğuştan insan olmaktan gelen; beyin kuruluşunda ve ses çıkarma yeteneklerinin bağlantılarında temellenen, bir ‘dilbilgisel’ dizge vardır. Çocuk, yaşadığı çevreden aldığı, öteki insanların çıkardıkları sesler ile çevresinde yapılanlar ve olup-bitenler arasında kurduğu anlam ilişkileri yoluyla, doğuştan sahip olduğu her insan için aynı olan “evrensel gramer”i ‘işler’ hâle getirip, çevresinde konuşulan dili; yani, o kurulmuş belirli ‘ses-anlam’ dizgesini, kendi çıkardığı sesler ile ‘anlama yetisi’ni harekete geçirerek, bağlantılılaştırıp, ‘anadili’ olarak, edinir.

‘Dilsel’ uyarılar
Deminden beri mahsus ‘edinmek’ fiilini kullanıyorum: Şunu vurgulamak için: Anadil, ne öğretilir ne de öğrenilir; doğal olarak evet, anasütü gibi yalnızca edinilir  (ille de ‘öğrenmek’ fiilini kullanacaksak:) hiçkimse öğretmeden, hiçkimseden öğrenilmeden, öğrenilir. Gayet tabii ki, çevresindekiler, ‘yetişkinler’, çocuğa “Oğlum, bak, ona öyle denmez; böyle denir” gibi ‘öğretme’ benzeri ‘dilsel’ uyarılarda bulunurlar; ama, hiçbir ana, çocuğunu karşısında alıp “Hadi bakalım; şimdi dilimizi öğreteceğim sana”, demez! Yalnızca ninni söyler, masal anlatır ona... (Okur kendi anadilini nasıl ‘öğrendiği’ni anımsamağa çalışsın eminim anımsayamayacaktır: tıpkı anasının sütünün tadı gibi...)

İzin verseler...
Bu bakımdan, ülkemizde ‘anadil’ kavramı etrafında ‘dile’getirilen “anadilini öğrenmeye izin vermek”, “anadilini öğretmek”, “anadilde eğitim” gibi anlamsız laflara gelirsem:-
Bir insanın şu ya da bu dili ‘anadili’ olarak edinmiş olması, ‘genetik’ olarak yalnızca ‘insan’ olmasına (şempanze ya da yunusbalığı değil de, homo sapiens olmasına...) bağlıdır; Türkçe’yi ya da Kürtçe’yi anadil olarak edinmiş olması da, ‘genetik’ olarak ‘Türk’ ya da ‘Kürt’ olmasına değil, insan olarak, sadece Türkçe ya da Kürtçe konuşulan bir çevrede büyümüş olmasına, bağlıdır.
Keşke, kendilerini Türk ya da Kürt sayan ‘yetişkin’ler, izin verseler de çocukları hem Türkçe’yi hem Kürtçe’yi anadilleri olarak edinseler. Onları, kendi hallerine bıraksalar, kolaylıkla edinebilirler onlar ikisini de; hem de, yanına belki bir Lazca, bir Rumca, bir Çerkesce, bir Ermenice, bir Boşnakca, bir Ladino da, ekleyerek...
İnsan beyninin yetenekleri, Anadolu’dan çok daha geniştir, en az dünya kadar, geniş...

____________________________

Oruç Aruoba Kimdir?
TED Ankara Koleji’nden sonra, Hacettepe Üniversitesi’nde okudu, Psikoloji Yüksek Lisansı’nı aldı, Felsefe Bölümü asistanı oldu (M.A., Ph.D.), Tübingen ve Wellington üniversitelerinde bulundu. 12 Eylül rejiminde üniversiteyi terk etti, çeşitli basın ve yayın kuruluşlarında çalıştı, yazı ve çeviri işleriyle uğraştı. Kitapları Metis yayınlarından çıkmaktadır.

____________________________

Kaynak: http://www.milliyet.com.tr /12 Ocak 2012

  
2976 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi