• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam126
Toplam Ziyaret988916
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Semerkew
Sedat Kök Çetaw
sedatcetaw@hotmail.com
Kafkas Kültür Okey Salonları
06/08/2012

Türkiye’de en yaygın biçimde örgütlenebilme olanağı bulduğumuz yerler, son yıllarda değişik isimler kullanılmaya başlansa da Kafkas Kültür Dernekleri, Çerkes Dernekleri, Kuzey Kafkasya Kültür Dernekleri’dir.

Bu derneklerde yapılan çalışmaları yetersiz bulan ya da farklı bir mücadele yolu izlemek isteyen gruplarımız ise değişik örgütlenmeler içine girmişlerdir. Yeni bir mücadele biçimi sergilemek isteyen bu gruplar, her ne kadar bağımsız hareket ediyor görünseler de, sözü edilen bu derneklerle bağlarını koparabilmiş değillerdir. Güçlerini, potansiyellerini yine bu derneklerin üye tabanından almaktadırlar. Kaldı ki, yöneticileri dahil bütün sempatizanları sözü edilen bu derneklerin üyesidir.

Artık Türkiye’de Çerkes örgütlenmesi farklı bir boyut kazanmış, mücadele, yöntem ve biçim bakımından alışılmamış bir mecraya girmiştir. Kısacası, önceleri kültürel çalışmalar boyutunda devam eden çalışmalar, siyasi boyut ve içerik kazanmaya başlamıştır. Bu noktaya gelinmesinde, zaman ve şartların gereği, Çerkes ulusal kimlik ve mücadelesinin daha görünür kılınma ihtiyacının ağır bastığı bir  gerçektir. Nitekim, kimlik arayışı ve hak mücadelesi, sokağa ve meydanlara taşınarak, daha etkili ve ses getiren sonuçları elde edilmiştir. Bu etkin mücadele yöntemleri, yaygın olarak kurulu kültür derneklerini ve onların çatı örgütü olan Kafkas Dernekleri Federasyonu’nu da daha etkin mücadele etmeye yönlendirmiştir. Bu anlamda, hem dünyadaki gelişmeler, hem buna paralel olarak Türkiye’deki gelişmeler sonucu, Çerkes ulusal var olma mücadelesi, kimlik, kültür, dil eğitimi konularında elde edilen kazanımlar, halklarımızdaki bilinç artışı sevindirici boyutlardadır.

Bütün bu gelişmelere rağmen, hala mevcut derneklerimizde, gelişmeleri izlemeyen, gelişmeleri tabanına duyurmayan yönetimler, okumayan, dünyaya kulağını tıkamış, olan bitenden bihaber yığınlar bulunmaktadır. Olaylardan habersiz yaşayan bu kesimin en önemli özelliği, bakmaz, duymaz, görmez, okumaz, düşünmez, bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinde olmasıdır. Öyle ki; bu kesimler dernekleri, zaman geçirecek, okey oynanacak, zaman zaman Çerkes yemeklerinin yapılıp, yenebileceği, arada bir folklorik eğlenceler düzenlenerek, eğlenilebilecek yerler olarak düşünmektedirler. Yaşadıkları dernek ortamını mümkün mertebe kahvehane ortamına dönüştürmekte epeyi ustadırlar. Kendilerini bir kaptırdılar mı okeye, ne geleni görürler, ne gideni. O kadar dalarlar ki işlerine, gelen bir konuğa bile bakamaz, geleneksel Çerkes konukseverliğini gösteremezler. Bazen de öyle ciddiye alırlar ki işlerini, okey yüzünden birbirlerine girer, kavga bile ederler. Yoldan gelip geçenler, derneklerin tüzel kişilik kazanmış kültür evleri olduğunun farkına bile varamazlar. Bazen geçerken, içerideki şakırtı ve gürültüye dönerek,  “bura Çeğkesleen gayfesi” diyerek kendi aksanlarıyla, gülümseyerek, biraz da merak ederek bakıp geçerler.

Sıkıntılar o kadar büyüktür ki; yıllarca derneklerin yükünü sırtında taşımış, içlerindeki umutlar hiç tükenmese de, maddi ve manevi olarak yıpranmış, küçük birikimlerini bile ulusal mücadele yolunda feda etmiş insanlarımız vardır. Gözler hep onlardadır. Hep onlar yapsın, onlar koşsun, onlar yorulsun, onlar yönetim oluştursun. O insanlar, o kadar inançlı ve idealisttirler ki; hiç bir zaman itiraz etmezler, her zaman görev alırlar. Diğerleri, kurnaz geçinenler, okeyciler, hiçbir zaman ellerini taşın altına sokmazlar. İstedikleri saatte yatarlar, istedikleri saatte kalkarlar, doya doya okey oynarlar. Lokal ısınmıyorsa, hesap sorarlar, çok sıcaksa, neden klimanın olmadığını, alınmadığını sorarlar. Üyelik borcunu ödemesi istendiğinde de, küserek giderler ve bir daha geri dönmezler. Halkımızın ne kadar duyarlı, kırılgan, hassas, duygulu bireyleri var değil mi?!   

Taşra derneklerinin yüzde sekseni çalışmamaktadır. Sadece bir tabela derneği görevi görmektedir. Ne bir çalışma programları vardır, ne hedefleri vardır. Derneği bir lokal gibi işletmeyi, kapıyı günün belli saatlerinde açık tutmayı, zamanı geldiğinde olağan kurulları yapıp, yasal prosedürleri yerine getirmeyi, dernek yönetmek, faaliyet yapmak sanmaktadırlar. Ne bir kültürel çalışma, ne bir seminer, ne bir konferans, ne bir toplantı, hiç bir etkinlik göstermemektedirler. Dolayısı ile halkımızı, gençlerimizi aydınlatacak, onları sürekli olarak, ulusal, sosyal, kültürel anlamda bilinçlendirecek, dünyadaki olaylar ve gelişmelerden haberdar edecek aktiviteler yapılmamaktadır. Özellikle gençlerimiz ulusal bilinçten yoksun, teoriden, pratikten uzak, apolitik ve donanımsız yetişmektedir.

Son günlerin en önemli konuları Suriye’deki savaş, orada yaşayan soydaşlarımızın durumu, anadil eğitimi konusunda devletin ve kendi örgütlerimizin sergilediği durumdur. Suriye konusu başlı başına bir siyasal, askeri ve uluslararası hassas bir konu olduğu için, onu uzmanlarına bırakmayı ancak anadil eğitimi konusuna biraz dokunmayı uygun görüyorum.

Anadil eğitimi konusu, Çerkesler için en üst düzeyde önem taşıyan, en hassas, en ölümcül bir konudur. Önümüzdeki öğretim yılından itibaren, okullarımızın 5., 6., 7. ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutulacak, yaşayan diller ve lehçeler adlı seçmeli ders için, bakanlık ve merkez örgütlerimiz gerekli girişimleri ve çalışmaları yapmışlar, hazırlıklar son aşamasına gelmiştir. Ancak, taşra dernekleri ve örgütlenmelerinin, bu hassas konuda üzerlerine düşen görevi yaptıklarına inanmıyorum. Çünkü taşrada bu konuda kayda değer bir hareketlilik ve çalışma yoktur. Bazı derneklerin öne çıkan sevindirici çalışmaları vardır, ancak bu çalışmalar, Türkiye genelinde yürütülmesi gereken çalışmalar içinde çok cılız ve yetersiz kalmaktadır.

Kafkas Kültür Okey Salonlarının ne kadar yetersiz kaldığını, kitlelere ulaşma, kitleleri bilinçlendirme ve uyandırma konusunda ne kadar eksik ve yetersiz kaldıklarını, iki hafta önce yaşadığım bir olayı anlatarak bağlamak istiyorum.

Üyesi bulunduğum dernek lokalinde otururken, üç genç geldi. Selam verdiler, ayağa kalkarak kendilerini karşıladım. Yönetim odasına geçerek oturduk. Gençlerden biri Nalçık Devlet Üniversitesinde okuyordu. İkisinin elinde rulo yapılmış birer beyaz kağıt vardı. Merak ettim ve sordum:

- Nedir elinizdeki kağıtlar? Biri yanıt verdi.

- Kafkasya Üniversitelerinde okumak istiyoruz. Kaf-fed aracılığı ile gideceğimiz için, dernek yönetiminden onay almaya geldik.

- Peki, çok güzel. Biliyorsunuz, Türkiyede bu öğretim yılından itibaren 5. 6. 7. 8. sınıflarda Çerkesce dil eğitimi yapılacak. Çevrenizde çalışma yapıyor musunuz?

Üçü de yüzüme anlamsız anlamsız bakarak;

- Nasıl yani? Biz hiç duymadık. Ne zaman çıktı bu yasa?

Ben onlardan daha şaşırmış bir durumda;

- Bu yıl için yasalaşması bekleniyor. Hazırlıklar başladı, okullara gerekli genelgeler gönderildi. En az 10 başvuru yapılması halinde, o okulda seçmeli Çerkesce dil sınıfı açılacak.

Yadırgayarak, konuşmaya devam ettim. Birine sordum;

 - Hangi ailedensin?

 - Gut’e'yim ben.

 - Annen hangi aileden?

 - Annem Gut’e, babam Le’pako.

 Bu üç gencin durumunu gördüm ve düşündüm. Biri Kafkasya Nalçık Üniversitesi’nde okuyor, diğer ikisi de gitmeye hazırlanıyor. Bu gençler artık çocuk değil, üniversite çağında yetişkin insanlar. Kendilerini en yakından ilgilendiren konulardan bihaberler ama Kafkasya’da üniversite okumaya adaylar.

Ne kadar acı ve düşündürücü bir durum değil mi?

Kafkas Kültür Okey Salonlarının halkımızı bilinçlendirme ve olaylardan haberdar etme konusunda ne kadar etkili olduğunu anlayabildiniz değil mi?!

Bütün dernek ve sivil örgütlerimizin, hemen, çok ivedilikle harekete geçmesi gerekmektedir. Bunu kurulu örgütlerimiz başaramıyor ise acil olarak mahalli yapılanmalara gidilerek, ev ev, köy köy, mahalle mahalle dolaşarak halkımızı bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Uygulamanın ilk yılında uğrayacağımız başarısızlıkların acısını ve faturasını, gelecek yıllarda daha ağır bedellerle ödeyeceğimizi aklı olan her Çerkes insanı bilmelidir.

“Ye mac xhu’jın.”



3909 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Kökleri Tarih Öncesine Uzanan Bir Halk Daha Yok Olmadan… - 12/10/2012
Artık, kısır ve sonuç getirmeyen tartışmalara son verecek, yeni stratejiler içeren, ulusal kurtuluş reçeteleri gereklidir. Bu reçetelerde sosyal, kültürel çabaların yanında, ağırlıklı olarak siyasal çözümler üreten yöntemler olmalıdır.
Haydi Bir Adım Atalım - 05/07/2012
Evet halkım, şimdi görev alma zamanı. Minik yavrularımıza okullarda seçmeli dil dersi olarak, Çerkesçeyi önerme ve seçtirme zamanı. Yeniden var olmanın en temel şartı olan, anadilimizi öğrenme zamanı.
29 Nisan Nüfus Sayımı Sonuçları Belli Oldu! - 20/05/2012
Türkiye’de yaşayan Çerkesler, yıllarca çeşitli nedenlerle, hem resmi, hem de mahalli sosyal baskı altında oldu. Kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi