
Ali İhsan Aksamaz
aksamaz@gmail.com
[Lazca-Türkçe Masallar-6]
13/12/2025
[Lazca-Türkçe Masallar- 6]: “Yılan ile Adam” Bir zamanlar adamın biri dağlık bir yerde ateş yakmış. Ateş, etrafa da yayılmış. Derken ateş bir ağacı da sarmış. O ağacın üstünde bir yılan oturuyormuş. Yılan, yanan ağaçtan kaçamamış. Orada sıkışıp kalmış. Haykırmaya başlamış. Bir başka adam bu haykırışların geldiği yere gitmiş. Yılan, adama şöyle demiş: --Ne olur, beni bu ağaçtan indir! --Ben seni oradan nasıl indireyim ki? Yılan yalvarmış: -Ne olur beni bu ağaçtan indir! Adam, yılanın haykırışlarına dayanamamış. Gidip bir başka ağaçtan çatal şeklindeki bir sırık kesmiş. Sırığı yanan ağacın üstündeki yılana uzatmış. Yılan, sırığa sarılmış. Sonra da yavaş yavaş sırığın diğer ucuna ulaşıp yanan ağaçtan kurtulmuş. İşte tam da o anda kendisini kurtaran adamın boynuna sarılmış. Adam, yılana şöyle demiş: --Tamam kurtuldun! Artık yere in! Yılan: --Hayır, yere inmem! --Neden? Sen ağaçta yanıyordun, seni kurtardım işte! --Evet, sen beni kurtardın, güzel ama senin gibi bir adamın biri de o ateşi yakmıştı; az kaldı yanıyordum! Şimdi ben seni illaki yiyeceğim! Senin üzerinden yere inmem! Adam yalvarmış: --Yere in! Ben sana büyük iyilik ettim. Ateşte yanacaktın. Yanmadın. Ben seni kurtardım. Sen şimdi beni niye yiyeceksin ki? --İnsanoğlundan bize hayır gelmez! Adam, yılana yalvarmış: --Hadi, beni serbest bırak! --Peki, ben seni illaki yemeyeceğim. Böyle boynunda, sırtında sarılmış oturayım da yolda öyle gidelim! Sonra yılan düşünüp şöyle demiş: --O hâlde senin akıbetini, “bu adamı yesem mi, yemesem mi? Sen bir şey söyle!” diye yolda göreceğimiz üç hayvana soralım! Sonra korku içindeki adam, vücuduna sarılmış yılanla beraber yola koyulmuş. Gitmişler, gitmişler. Derken karşılarına büyük bir dere çıkmış. Dere kenarında oturup duran bir öküz görmüşler. Adamın akıbetinin ne olması gerektiğini öküze sormuşlar. Öküz fazla düşünmeden yılana şöyle demiş: --Münasiptir; sen bu adamı ye! Adam, öküze sormuş: --Neden? Öküz hemen karşılık vermiş: --İnsanoğlundan bize hayır gelmez! Adam, öküze yine sormuş: --Neden? --Vaktizamanında gücüm kuvvetim yerindeyken tam yirmi yıl boyunca bir insanoğlu için çalıştım. Artık ihtiyarladım, güçten kuvvetten düştüm, çalışamıyorum. O insanoğlu beni kovdu; ne yiyecek veriyor ne de su! Şu dağlık yerde ne bulursam ancak onu yiyorum. Yoksa ölüp giderim! Adam ile yılan, öküzü orada bırakıp yine yola koyulmuşlar. Gitmişler, gitmişler. Düzlük bir yerlerde ihtiyar bir at oturuyormuş. Ata seslenmişler. At gelmiş. Yılan, ata sormuş: --Ben bu adamı yiyeceğim! Adam, ata şöyle demiş: --Ben bu yılana büyük iyilik ettim! --Nedir? --Dağlık bir yerde ateş yanıyordu. Bu yılan da yanan bir ağaçta sıkışıp kalmıştı. Ben bu yılanı yanan o ağaçtan indirip kurtardım. Şimdi, “seni yiyeceğim” diye tutturdu. At hiç düşünmeden adama şöyle demiş: --Münasiptir; yılan seni yesin! --Neden? --Çünkü insanoğlundan bize hayır gelmez! Vaktizamanında gücüm kuvvetim yerindeyken gençken sırtıma binen insanoğlunu hep götürüp getiriyordum. Gel gör ki artık ihtiyarladım, güçten kuvvetten düştüm. Artık insanları taşıyamıyorum. Sahibim olacak o insanoğlu beni kovdu. Tamam işte, yılan seni yesin! Adam ile yılan, atı orada bırakıp yine yola koyulmuşlar. Gitmişler, gitmişler. Derken yolda bir çakalı görüp çağırmışlar. Çakal da yanlarına gelmiş: --Hele, söyleyin bakalım! Mevzu nedir? Adam, çakala şöyle demiş: --Benim için bir iyilik yap! --Neden? Ne var ki? --Ben bu yılana büyük iyilik ettim! Yanıyordu, kurtardım! Şimdi, “illaki seni yiyeceğim,” diye tutturdu! Şu yılana bir şeyler söylesene! Çakal: --Ben, “yılan seni yesin!” diyorum! Adam, çakala sordu: --Neden? --İnsandan bize hayır gelmez! Adam, çakala yalvarmaya başlamış: --Hayır, hayır! Bak, ben sana leziz yiyecekler veririm! Sana tavuk getiririm. Sen, hele beni bir kurtar! --Madem öyle, seni kurtarayım! Ama sen de bu iyiliğimi hiç unutmayasın! --Hayır, hayır, ne demek! Bu iyiliğini hiç unutmayacağım! Çakal, yılana şöyle demiş: --Şimdi adamın üstünden yere in! Yılan, adama verdiği sözü tutup üstünden inmiş. Yere çöreklenmiş. Çakal, adama dönüp şöyle demiş: --Şimdi eline bir sırık al! Adam, sırığı eline almış. --Şimdi de o yılana vur! Adam, yılana sırıkla vurup öldürmüş. Sonra da çakala sormuş: --Artık beni kurtardın, başka ne istiyorsun? --Ben artık yoluma gideyim! Sen de kendi yoluna git! --Hayır, olmaz! Sen bana iyilik yaptığın için ben de sana iyilik yapacağım! Çakal: --Hayır, hayır, ben bir şey istemiyorum! --Hiç öyle şey olur mu? Sen burada hele bir dur da ben sana illaki tavuk getireceğim! --Ne yapalım, peki! --Ben buraya gelene kadar sakın kaçma! Ben boşu boşuna bu kadar yolu gelmek istemem! En iyisi seni buraya iple güzelce bir bağlayayım! --Hayır, iple bağlama işi olmaz! Adam, çakalın oradan gitmeyeceğine kanaat getirememiş. Çakalı iple bir güzel bağlayıp kendisi de gitmiş. Adam, çakala tavuk götürmek yerine beş- altı köpeği sağdan soldan toplayıp bir çuvala atmış. Çuvalı da sırtına vurup çakalı bağladığı yere dönmüş. Çakala şöyle demiş: --Sana bir çuval dolusu leziz tavuk getirdim! Çuvalı yere koyup boşaltmış. Köpekler etrafa saçılmış. Sonra da çakala saldırmışlar. Çakal, “kaçayım!” demiş ama becerememiş. Köpekler kendisini parçalamadan önce çakal, adama şöyle demiş: --İnsanoğlundan bize hayır gelmeyeceğini ben hep biliyordum! Başıma ne geldiyse hırsım ve aç gözlülüğümden geldi. Kendim ettim kendim buldum! ******** “Ǯiǯila do k̆oçi” Ar dağepunas ar k̆oçik daçxuri nunǯu. Daçxuri dido diç̆u. A’ncaşa mextu daçxui do ǯiǯila geşaxet̆u ncaş jin. Ǯiǯila uramt̆u. Başk̆a k̆oçi moxtu, ǯiǯilak-na uramt̆u yerişa. K̆oçis uǯu-ki: --Hak kogemioni-a! K̆oçik uǯu-ki: --Ma muç̆oşi gegionar”-ya. --Var, illa gemioni-a, oxveǯu. K̆oçik çat̆ali biga komek̆vatu, ǯiǯilas konunç̆u ncaşa. Ǯiǯila he bigas kogexedu. Bigas mok̆axtu, mok̆axtu do k̆oçis alis kogak̆oru. K̆oçik uǯu: --Kodoxedi-a! Ǯiǯilak: --Var-ya, var dobxedur-ya. K̆oçik: --Muşeni-a, si-a iç̆vaput̆i-a do ma mogişletini-a. Ǯiǯila uǯu-ki: --Si momişletini-a, k̆ay-a, lakin-ya skani’ster ar k̆oçik nunǯu-ya do ma biç̆vaput̆i-a. Ma haǯi si gç̆k̆omare-a. Var dopxedur-ya. K̆oçik oxveǯu: --Kodoxedi-a. Ma si dido k̆aoba goğodi-a. Daçxuris iç̆vaput̆i-a do va gç̆vi do mogişletini-a do haǯi mot mç̆k̆omare-a? Ǯiǯilak uǯu: --K̆oçişe k̆aoba var iven-ya. --Var-ya,- k̆oçik oxveǯu ǯiǯilas,- mu iven koxomişkvi-a! Ǯiǯilak: --İlla var, gç̆k̆omare-a. Ma haşo cinikis gegxet̆a-ya do haşo gzas bidat-ya! Sum şei muntxa memaganoren, hentepes dobk̆itxat-ya: “Ha k̆oçi bç̆k̆oma-i mot bibxort̆a-ya. Si ar mutu domiǯvi!” Ok̆ule mextes, mextes do ar didi ğalis ar çifti xoci goşaxet̆u. Xocis dok̆itxes. Xocik ǯiǯilas uǯu: --Oç̆k̆omi-a! K̆oçik uǯu xocis: --Muşeni-a? Xocik uǯu-ki: --K̆oçişe k̆aoba var iven-ya! K̆oçik: --Muşeni-a? Xocik uǯu ki: --Ma-ya eçi ǯanas-ya k̆oçişeni biçalişamt̆i-a, k̆ay k̆ap̆et̆i bort̆i-şi-a. Haǯi dobibadi-a do var maçalişu-ya. K̆oçik memt̆k̆oçu-ya. Var gyari momçams-ya do var ǯk̆ari-a. Ha dağis mutu kobžir-na, obibxor-ya do var-na, mutu! Var-ya do haşote bğurur-ya. Haǯi heya naşkves. Xolo gzas nulunan. İdes, ides do ar duzis ar badi nʒxeni kogoşaxet̆u. Ǯxenis koducoxes. Ʒxeni komoxtu. Ǯiǯilak nʒxenis dok̆itxu: --Ma ha k̆oçi p̆ç̆k̆omare-a. K̆oçik nʒxenis uǯu-ki: --Ma hamus-ya didi k̆aoba boğodi-a. Nʒxenik: --Mu-ya? K̆oçik tku-ki: --Ar dağis-ya daçxuri iç̆vet̆u-ya do Ǯiǯila ncas geşikaçu-ya, iç̆vaput̆u-ya do ma heya kogeboyon-ya, mobuşletin-ya. Haǯi-a-gç̆k̆omare,- miǯumes-ya. Nʒxenik tku-ki: --Gç̆k̆omas-ya! K̆oçik: --Muşeni-a?! --Muşeni-a do k̆oçişe k̆aoba var iven-ya,-uǯu nʒxenik,- ma-ya genci bort̆i-şi-a, k̆oçi-a p̆anda k̆ap̆ulas gexuneri goboyonamt̆i-a. Haǯi-a dobibadi-a do dobixrak̆i-a. K̆oçi var gomaonen-ya, var maçalişen-ya. K̆oçik memt̆k̆oçu-ya. K̆ay-a do ogç̆k̆omas-ya, ogç̆k̆omas-ya! Haǯi hek igzales. İdes, ides do ar yeriş mk̆yapu kožires. Mk̆yapus koducoxes. Mk̆yapu komoxtu. --Mun oren-ya,- uǯu mk̆yapuk. K̆oçik uǯu: --Ar çkimişeni k̆aoba dovi-a! Mk̆yapuk: --Muşeni?! Mun oren-ya? K̆oçik uǯu: --Ma-ya ha ǯiǯilas dido k̆ay dulya boğodi-a. İç̆vaput̆u-ya do mobuşletin-ya do haǯi “gç̆k̆omare” miǯumes-ya do si ar mutu dotkvi-a! --Ma haşo bzop̆on-ya, ogç̆k̆omas-ya,- uǯu mk̆yapuk. K̆oçik: --Muşeni-a? --K̆oçişe k̆aoba var iven-ya. --Var-ya!- k̆oçik oxveǯu, -k̆ay şeepe mekçam-ya. Kotume mogionare-a do momişletini-a! Mk̆yapuk uǯu-ki: --Oki heşo ren-ya ma komogişletina-ya do si mot gogoç̆k̆ondut̆as-ya! K̆oçik: --Var-ya, var gomoç̆k̆ondut̆as-ya! Mk̆yapuk uǯu ǯiǯilas: --Haǯi-a tude kodoxedi-a. Ǯiǯila kodoxedu. Mkyapuk k̆oçis uǯu-ki: --Ar biga kezdi-a! K̆oçik biga kezdu. --Ǯiǯilas geçi-a! K̆oçik geçu do doylu ǯiǯila. --Haǯi momişletini-a, çkva mu ginon-ya?-mk̆yapus uǯumes k̆oçik. --Ma-ya bigzala-ya haǯi. Si-ti gza skanis idi-a,- uǯu k̆oçis mk̆yapuk. K̆oçik: --Var-ya, si na k̆aoba moğodi-şi, ma-ti ar k̆ay k̆aoba goğodare-a. Mkyapuk: --Var-ya, mutu var minon-ya! K̆oçik: --İlla var-ya. Si hak kort̆a-a, ma-ya kotume mogionare-a. Mk̆yapuk: -- K̆ay-a! K̆oçik: --Ma mobulurt̆a-şa-kis, si imt̆apur-ya do ma mʒudişi var gomalen-ya tok̆ite-a komegok̆ora-ya. Mk̆yapuk: --Var-ya, mek̆oru var unon-ya. K̆oçik var daiceru do konok̆oru do muk mendaxtu. Kotume megyonare-a do coğorepe dok̆orobu ar xut-aşi, ç̆uvalis kodolobğu. Komoyk̆idu k̆ap̆ulas, komoxtu mk̆yapuşa. Mk̆yapus uǯu-ki: --Aha-ya, ar ç̆uvali kotume komogyoni-a. Ç̆uvali kododgu. Moçodinu. Coğorepe kodibğu. Konut̆alu mk̆yapus. Mk̆yapus meç̆işes. Mk̆yapuk: “bimt̆a”-ya, var amt̆inu. K̆oçis uǯu: --K̆oçişe k̆aoba var ivet̆u-ya, ma miçkit̆u-ya. Ma-ya ti çkimis ma boğodi-a. Coğorepek oç̆k̆omes.
|
|
|
Yorumlar |
| Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
| [Lazca-Türkçe Masallar-5] - 06/12/2025 |
| Mulava Emmi, o yıl Budiati adlı yerde yeni bir tarla açmış. Bu yeni açılmış tarlada çok iyi de mısır yetişiyormuş. Gel gör ki mısırların körpe zamanında tarlaya ayı ve domuz dadanmış. |
| [Lazca-Türkçe Masallar-4] - 29/11/2025 |
| Bir varmış, bir yokmuş, bir dev varmış. Bu dev, köy halkının dereden su almasına izin vermiyormuş. Su almak için illa her gün bir genç kızı o deve verecekmişsin, işte o zaman dereye gitmene izin veriyormuş. |
| [Lazca-Türkçe masallar- 3] - 23/11/2025 |
| Kader, Akıl ile karşılaşıp sormuş: --Sen mi daha iyisin, yoksa ben mi? Akıl şöyle demiş: --İnsanoğluna sor, o sana söyler. Kader, bütün dünyayı dolaşmış. İnsanlara kulak vermiş; kimin bu konuda ne düşündüğünü anlamak istiyormuş. |
| [Lazca-Türkçe masallar-2] - 08/11/2025 |
| Bir eşkıya çok günah işlemiş. Doksan dokuz kişiyi öldürmüş. Bir gece yatmadan önce Allah’a dua etmiş: --Ne olur Allah’ım, bu günahlarımdan nasıl kurtulacağımı bana rüyamda göster! |
| [Lazca-Türkçe masallar-1] - 25/10/2025 |
| Bir padişah, milletinin bazı konulardaki fikirlerini anlamak için tebdîli kıyafetle köyleri dolaşıyordu. Aynı gün diğer bir köye giderken gece yarısı oldu. Fakat padişah hâlâ yoluna devam etti. Yolda üç adamla karşılaşıp sordu: --Siz kimsiniz? |
| LÂZCA-TÜRKÇE SÖZLÜ TARİH -15 - 22/09/2025 |
| --Adın ne? --Ğalibi. --Nerede doğdun? --1910 yılında Arhavi’de doğdum. --Anne ve baban var mı? --Hayır, onlar 1917 yılında Ünye’de vefat ettiler ... |
| LÂZCA-TÜRKÇE SÖZLÜ TARİH -14 - 17/09/2025 |
| Cihan Harbi sırasında bu çocuk beş yaşındaydı. Ailesiyle beraber [Arhavi] Çarmati köyünden muhacir çıkıp [Atina/] Pazar kentine gitti. |
| LÂZCA-TÜRKÇE SÖZLÜ TARİH -13 - 09/09/2025 |
| Şimdi, evimi nasıl inşa ettiğimi anlatacağım! Uzun zamandır bir ev inşa etmek istiyordum. Evi inşa etmek için lazım olan bütün ahşap malzemeye biz kereste diyoruz. Keresteyi de âdet olduğu üzere dağdan temin edecektim. |
| LÂZCA-TÜRKÇE SÖZLÜ TARİH -12 - 31/08/2025 |
| Hopa küçük bir şehir. Dört uzun sokağı var. Şehirde fırın var, bakkal var, çeşit çeşit mallar satan dükkânlar var, demirciler var, kalaycılar var. Sahan, tava, güğüm, kazan, tepsi, kepçe yapıp satan bakırcılar var... |
Devamı |