• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam121
Toplam Ziyaret979206
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Semerkew
Erol Karayel
erolkarayel26@gmail.com
Demokratikleşme Paketi ve Çerkeslerin Durumu
03/10/2013

Bizim açımızdan madalyonun iki yüzü var. Birincisi, hakları elinde tutan ve dağıtan devletin tavrı; ikincisi de kendi durumumuz ve takındığımız tavırdır.

Önce madalyonun birinci yüzüne bakalım.

***

Ünlü Kürt sanatçı Şivan Perwer anlatıyor:

“İlk kez 1976 yılında Ankara’da sahneye çıktım. O zaman Gazi Üniversitesi’nde matematik okuyordum. Kürt kökenli milletvekillerinin düzenlediği bir gecede spontane çıktım. İstanbul’da yaşayan Kürt kökenli bir türkücüyü davet etmişlerdi, Atakan Çelik. Sahneye çıktıktan sonra seyirci Kürtçe parçalar söylemesini istedi. Çelik de, “xazale xazale” diye başladı ama Türkçe devam etti. Bu zoruma gitti. Arkadaşlara “Bana bir saz bulun, sahneye çıkmak istiyorum” dedim. Bazı arkadaşlar çok sevindi, bazıları Kürtçe söylemenin tehlikeleri için beni uyardı. Dedim, “ne olursa olsun, getirin sazı!”. Şivan Perwer diye beni anons ettiler. Ben sahneye çıktım ve dedim ki, “Size gerçek ‘xazale’yi söyleyeceğim. ‘Xazale’ Kürtçe bir türküdür...” Beş-altı Kürtçe parça okudum, salon coşkudan ve heyecandan yıkıldı. Polis beni almak istedi ama arkadaşlar beni arka kapıdan çıkardılar. Kaçırdılar yani.

Sonra Viranşehir gecesi yapıldı, sonra bir Hakkari gecesi oldu. Rahmetli Ahmet Arif de katılmıştı; Rahmi Saltuk vardı. Aynı durum yaşandı. Polis tertip komitesini zorluyor, beni istiyor. Sahnenin önünü arkadaşlar tuttu, polisin beni almasına engel oldular.  Bazı arkadaşlar gözaltına alındı, beni yine kaçırdılar.

Son konserim Urfa Suruç’ta oldu. Jandarma, polis bütün kapıları tuttu. Rahmetli Muhterem Biçimli de vardı. O konser dolayısıyla tutuklandı ve uzun yıllar hapishanede kaldı. Polisler bu sefer beni kaçırmak istemiyorlardı. Çare kalmayınca, arkadaşlar sinemanın bir duvarını yıktılar, bir gedik açtılar; oradan kaçtım. Geceyi tarlaların arasında geçirdik. Hem biz kimsenin başını belaya sokmak istemiyorduk, hem insanlar baskılardan dolayı korkuyorlardı. Ertesi sabah bir akrabama haber verdim, belediye fen işleri müdürüydü; geldi, beni arabasıyla aldı, sınıra götürdü. Sonra mayınlı tarlalardan geçip Suriye’ye çıktım. Oradan Almanya’ya geldim.”

Benim kasetlerimi, albümlerimi dinledikleri için birçok insanın başı belaya girdi. İşkence gördüler, hapse atıldılar hatta öldürüldüler… “Yasak” sözcüğünün ne anlama geldiğini en iyi ben bilirim herhalde…”   

***

Bu ülkenin insanları Şivan Perwer’in anlattıklarına benzer yüzlerce, binlerce örnek yaşadı. Eğer bunları hafızamızdan siler, yok sayarsak, Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Eylül’de açıkladığı “Demokratikleşme Paketi”nin getirdiklerini doğru anlamlandıramayız. Olguları anlamlandırabilmek için ölçülebilir hale getirmemiz, kıyas edebileceğimiz nirengi noktaları, yani röperler oluşturmamız gerekir. Ancak bu kıyası yapabiliyorsak açıklanan paket için “iyi” veya “kötü” nitelendirmelerinde bulunabiliriz.

İktidarın, demokratikleşme yolunda attığı adımlar, mevcut şartların elverdiği ölçüdedir. Yani devleti yönetenler aracın hızını yol şartlarına göre ayarlıyorlar. Yoldaki taşlar temizlendikçe  ancak vites büyütebiliyorlar.

Nitekim geçen yıl ortaokullarda kaldırılan öğrenci andı uygulamasının bu yıl da ilkokullarda kaldırılması bunun açık bir delilidir.

Aynı şekilde, eskiden tamamen yasak olan yerel anadiller için 2002 yılında “sadece özel kurs açılabilme” izni verilmişken; 2004’te kısa süreli tv yayınları başlamış; 2009’da ise 24 saat tv yayına geçilmiştir. Geçtiğimiz yıl bir ileri adım daha atılarak anadiller “Farklı dil ve lehçeler” adı altında seçmeli ders olarak okullara girmiştir.

Bu yeni paket ise “Anadilde eğitim yapılamaz” yasağını resmen kaldırarak, “özel kurumlarda anadilde eğitimi serbest” bırakmaktadır.

Olayları birbirine bağlayabilenler bunun gelinebilecek son nokta olmadığını da kolayca göreceklerdir. Nitekim Başbakan’ın “Şimdiye kadar yaptığımız reformları nasıl bir son nokta olarak görmediysek, bu paketi de bir son nokta olarak görmeyeceğiz ve “Gönül isterdi ki, 11 yıl önce bir tek paketle bütün özgürlüklerin önünü açalım. Ama Türkiye siyasetinin buna müsait olamadığını milletim gördü. Bugün de görüyor, yaşıyor. Çözümsüzlüğün siyaset tarzına döndüğü bir ortamda reform yapmak zordur. Karşımıza çıkan çok büyük dirençlere rağmen reformlara sahip çıktık.” sözleri pek çok şeyi özetlemektedir.

***

Vicdanlı olmak önemlidir.

Vicdanını kaybedenin adalet duygusu da kaybolur. “İktidara çakmanın dayanılmaz cazibesine” kapılmadan hakkaniyetli bir değerlendirme yapacak olursak geldiğimiz nokta dünden iyi ve ileri bir noktadır. Bu demek değildir ki Türkiye’nin bütün sorunları kökten çözüldü. Hayır çözülmedi ama ortaya koyulan irade çözüleceğine dair umut vaad ediyor.

Ben arkasının geleceğine, her şeyin daha iyi olacağına inanıyor, bu konuda kendimi “yetmez ama evet” diyenler safında konumlandırıyorum.

Tabii bu arada farklı yaklaşımlar olabileceği gerçeğini de kabulleniyorum. Daha radikal, daha maksimalist olanlara diyecek fazla bir sözüm yok. Elbette her zaman, her şeyin daha fazlası istenebilir; ama elde edileni de yok saymamak hakkaniyet icabıdır.

***

Ancak dediğim gibi madalyonun bir de ikinci yüzü var.

Bu ikinci yüzde görünen o ki, Çerkeslerin acil sorunu daha az veya daha çok demokratik hakka sahip olmak değildir; Çerkeslerin sorunu, verilen hakları kullanmak için kendilerini harekete geçirecek bir kolektif iradelerinin kalmamış olmasıdır.

Demokratik açılım süreçlerinde atılan her adım Çerkeslerin bu büyük sorununu biraz daha açığa çıkarıyor. Asıl konuşmamız gereken de bu.

Konuyu bir sonraki yazımızda ele alalım.



3877 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

VERECEĞİMİZ OYUN HALKIMIZA BİR YARARI OLSUN! - 26/03/2024
Partimiz insanlarımızın mevcut siyaseten parçalanmışlığını dikkate alarak bu bataklığa girmeyecek; dikey değil yatay siyaset yapacaktır.
SEÇİMLER BİZİM İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR? - 14/02/2024
Sivil toplumumuzun yanında, iyi çalışan bir siyasal toplumumuzun da olması gerektiğini herkesin anlaması ve bu süreçlere samimiyetle destek vermesi gerekir.
ADALET DUYGUSU KÖRELMİŞ BİR UKRAYNALI VEKİL - 02/10/2022
Goncherenko ile iş tutacak dostlara hatırlatmak isterim: Kendi adalet duygunuzdan taviz vermeden, adalet duygusu körelmiş biriyle işbirliği yapamazsınız.
POLİTİK BİLİNÇ - 29/01/2022
Sorunu olan toplum kesimlerinin, örgütlenerek sorunlarını siyasi platforma taşıyıp, devlet yönetimini bu sorunları çözme yönünde etkileyecek güç oluşturmaları demokratik bir haktır. ÇDP işte bu hakkı kullanmak istiyor.
AZINLIK TOPLULUKLAR İÇİN ‘SİYASAL KÜLTÜR’ NİÇİN ÖNEMLİDİR? - 30/08/2021
“Varlık mücadelesini devletin meselesi haline getirecek olan siyasal toplumun embriyosunu içinde barındırıyor olmasından dolayı “siyasal kültür” oluşturmak çok ama çok önemlidir”
PUTİN’İN YENİ ANAYASASI “RUSLAR EFENDİ, DİĞERLERİ KÖLE” DİYOR - 26/04/2020
Putin son derece sinsi bir politika uyguluyor. Gerçek amacını gizliyor ve günü geldiğinde hızla icra ediyor.
ETNİSİTE, SİYASET, ÇDP, V.S. - 19/07/2019
ÇDP’ye “etnik parti olmaz” argümanıyla karşı çıkanların “etnik derneklerde” icra-i faaliyette bulunuyor olması da tam bir kara mizah örneğidir.
KARADAN GEMİ İDARE EDİLMEZ; ÖYLEYSE HAYDİ SİYASETE! - 27/06/2019
Kırmızı kitapta bir rezerv olsun olmasın, taleplerimizin hayata geçmesi için mutlaka Çerkes sorununun çözümünü misyon edinmiş şahısların mecliste ve yürütme kadrolarında bulunması, yani siyasete girmesi gerekiyor.
SİVİL TOPLUMDAN, SİYASAL TOPLUMA... - 13/06/2019
2001 yılında işbaşına gelen AK Parti yönetimi AB kriterlerinin öngördüğü açılım programıyla devletin kimlikler üzerindeki inkar politikalarına son vererek önemli bir adım attı.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi