• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam157
Toplam Ziyaret977228
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Balkar Selçuk
selcuk@ozgurcerkes.com
Kayseri Mitingi- Çerkes Ethem Paneli ve Kayseri’ye Dair...
12/04/2012

Derler ki, 1779 yılında Khabardey savunma ordusu Yedi Ay Savaşlarından (Mazibl Zawe) yenik çıktıktan sonra Khabardeyler Çarlık ordusuyla bir daha savaşmamışlar ve yapılan bir anlaşmayla Çarlık Ordusu'na savaş esirleri vererek anlaşmayı teminat altına almışlar. Eğer Khabardeyler Çarlık Ordusuyla bir kez daha savaşacak olurlarsa Ruslar ilk önce bu savaş esirlerini öldüreceklermiş. Ancak Khabardeyler'den bir grup savaş lordu bu anlaşmayı tanımamış ve maiyetleriyle birlikte Khabardey ülkesinden ayrılıp Kuban düzlüklerine çekilmiş ve diğer Çerkes kabileleriyle birlik olup işgale karşı savaşmaya devam etmişler.

Bu Khabardeylere tarih kitapları Hacret Khabardeyleri adını vermiş. Ben bu Hacret Khabardeylerinin Çarlık Ordusuyla yaptıkları savaşları anlatan ağıtlardan bir tanesini Uzunyayla üzerine yaptığımız derlemelerde dinleme şansını yakalamıştım. Anlatıcı, savaşın gelişimini anlattıktan sonra ağıtı okumaya başlıyordu. Ağıtın içerisinde Hacret Khabardeylerinin yaşadıkları zorluklar ve savaşın acımasızlıkları anlatılırken ana Khabardey toplumunun (Anlatıcı onlara T’uaş’e Des Khabardeyleri diyor) kendilerini uzaktan izlediklerini içlerinden tek bir kişinin bile eline silah alıp soydaşlarına destek olmadıklarını anlatan mısralar da var.

Anlaşılan Khabardey Çerkesleri yıllar süren savaşlarla oldukça yıpranmışlar ve içlerinden bir grup savaşı bitirmeye karar verirken bir diğer grup sonuna kadar savaşı devam ettirmeye karar vermiş. Khabardey toplumu ikiye ayrılmış ve iki ayrı irade etrafında örgütlenmişler.

( 2005 yılında derlenen ve L’up Şahin tarafından Okunan Hacret Khabardeylerine ait savaş ve ağıtın hikayesini dinlemek için bkz. http://www.youtube.com/watch?v=yXbZN4lVSQY&list=UUMAg8_gV0LrMJVzDng5tGNw&index=6&feature=plcp)

***

Şimdi 29 Nisan’da Çerkes Hakları İnisiyatifi, Çerkes dilinin korunması, Çerkesçe TRT yayınının başlatılması ve Çerkesçe’nin Eğitim Bakanlığı tarafından okutulmasını sağlamak amacıyla bir miting yapması amacıyla yola çıkmış durumda.

Benim merak ettiğim ise şu: Acaba Kayseri Çerkesleri bu mitinge, bu mücadeleye sahip çıkacaklar mı? Yoksa hikayedeki Hacret Khabardeylerini yalnız bırakan diğerleri gibi evlerinde ve derneklerinde mi oturacaklar? Peki ya bu mitingden sonra birisi çıkıp mitingin türküsünü yakarsa ve “Kayseri Çerkesleri kendi dillerine ve mitinglerine böyle mi sahip çıkacaklar” derse o zamanda ne olacak?

Ben Çerkes Hakları İnisiyatifi’ni Hacret Khabardeylerine benzetiyorum. Mücadele çıkmaza girdiğinde pes etmek yerine, yeni bir cephe açmış bir harekettir Çerkes Hakları İnisiyatifi. Dernek Çerkesciliğinin içine girdiği kısır döngüden kurtulmanın yolunun dış dünyaya açılmak olduğunu gösteriyor bize bu İnisiyatif.

İnisiyatif, demokratik bir şekilde zamanın ruhuna uygun eylemler koyarak Türkiye Çerkeslerinin taleplerini ulusal kamuoyuna taşımayı başardı. Mitingler ve Çalıştaylar ile Türkiye toplumunun gündemine girdi. İlk defa Türk entelektüel dünyası Türkiye Çerkesleri ile ÇHİ tarafından organize edilen Çalıştay ile tanıştı. Türk ve Kürt entelektüelleri ile Çerkesler bir Çalıştay’da oturup tartıştılar. Türkiye’nin sorunlarını, hukuku, demokrasiyi, asimilasyonu ve Çerkes halkının geleceğini tartıştılar.

Sonra İnisiyatif, Çalıştay’ı raporlaştırdı ve parlamentoda yer alan diğer partilere sundu.

Dernek Çerkeslerinin büyük bir kısmı bu hareketlerden rahatsız oldu. Çalıştaya katılımı engellemeye çalıştı. Mitingleri sabote etmek için elinden geleni ardına koymadı. En son Çalıştay Raporu'nun iktidar partisine sunulmasında bile müdahil olmaya ve Çerkes Hakları İnsiyatifi'ni karalamaya itibarsızlaştırmaya çalıştılar.

Şimdi Kayseri’de 29 Nisan’da yapılacak olan miting dernek Çerkeslerini telaşlandırmış olacak ki Kayseri dahil her yerde toplantı üstüne toplantılar yapıyorlar. Rutin faaliyetler değil bunlar. Marmara’da, Karadeniz’de, Kayseri’de, Adana’da ve Kahraman Maraş’ta toplantıların biri bitiyor, birisi başlıyor. ÇHİ’nin verdiği ivme Dernek Çerkeslerini de hareketlendirdi anlaşılan. Ne güzel….

Toplumsal diyalektikten ilerleme doğarmış.

Dernek Çerkesleri’nin gündeminde anayasal süreç var ve bu çok güzel. Ama aynı Çerkeslerin gündeminde İnsiyatifin eylemlerini durdurmak ya da mümkünse cılız bırakmak da var. Kayseri Çerkes Hakları İnisiyatifi olarak köylerimize inmeyi ve insanlarımızı mitinge çağırmayı düşünüyorduk. Öyle de yaptık. Ancak Dernek Çerkesleri bizden önce davranmış.

–“Aman ha bunlara itibar etmeyin mitingi desteklemeyin!” diye tek tek herkesi ayarmışlar.

Aferin!

Ama Dernek Çerkesleri’nin şunu bilmesi gerekiyor Ankara’daki miting önlenemedi, İstanbul’daki mitingde önlenemedi. Kayseri mitingi de önlenmeyecek.

Dernek Çerkesleri İki Kısımdır: İlk grup Dernek Çerkesleri sağduyudan yana olduklarını her fırsatta ispat eden, liderliğe oynamayan, ayak oyunlarından anlamayan “iyi bari öyleyse öyle olsun” diyebilen sessiz çoğunluktur.

İkinci Grup Dernek Çerkesleri ise politik ayak oyunlarından iyi anlayan, “kime sordunuzcu”, “bizden izin aldınız mıcı” Çerkeslerdir. Ben Kayseri mitingine ilk gruba dahil olan Dernek Çerkeslerinin de sessizce katılacağını düşünüyorum. Onlar aslında sessiz bir çoğunluk ve gerçekten sağduyulular. Ne var ki yakalarını “bize sordunuz mucu”, “bizden izin aldınız mıcı” Çerkeslerden kurtaramamışlardır.

***

Modern Bir Andemirkan Olarak Oğuz Berk: Thomas Freedman’ın “Lexus ve Zeytin Ağacı” adlı kitabını okuduğumdan beri aklıma hep Oğuz Berk geliyor. Freedman, küreselleşmeyi anlatan ve bugüne kadar küreselleşme üzerine yazılmış belki de en güzel kitap olan “Lexus ve Zeytin Ağacı” adlı kitabında küreselleşmeyle birlikte bugüne kadar hiç olmayan bir insan türünün ortaya çıktığını söylemektedir. Ona göre bu iletişim çağında, yeni nesil iletişim teknolojilerinin sayesinde tek bir insan bir devlet kadar etkili propaganda yapabilmekte, kitlelerin yapamadığını yapabilmektedir. Yine bir devletten daha zengin olabilmekte, paraya, bilgiye ve kitlelere yön verebilmektedir.

Oğuz Berk her ne kadar parasal olarak Freedman’ın tanımladığı küresel çağın yeni insanına benzemese de elindeki iletişim araçları sayesinde Türkiye’deki birçok derneğin ve Çerkes’in yapamadığı işlere imza atabilmektedir. Nitekim “Yılın Enleri” projeleriyle 6 yıldır çok güzel organizasyonlara imza atan Oğuz Berk bu sene bu çalışmalarına yeni bir içerik daha katmıştır. Bundan sonra her yıl bir konuda panel düzenleyeceğini söyleyen Berk, ilkini “Yakın Tarih Tartışmaları ve Çerkes Ethem” adıyla düzenledi. Panel iki gün sürdü ve ilgiyle izlendi. Panelle ilgili notları aktarmadan önce Freedman’ın Küresel çağın yeni insan çeşidi olarak tanımladığı Oğuz Berk ile ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.

“Dostum Bu Kasabada Yabancıları Sevmeyiz!”

Oğuz Berk’in Kayseri’deki durumunu özetleyen en anlamlı söz bu aslında. Çünkü o Uzunyaylalı değil. Aslında “Kime sorduncu” ve “Kimden izin aldıncı” bazı Dernek Çerkeslerinin Oğuz Berk’ten nefret etmesinin tek nedeni arkadaşın doğum yerinin Uzunyayla olmamasıdır. Ailesi, sülalesi Uzunyaylalı olsaydı bu kadar dışlanmayacaktı. Ama bu durum Oğuz Berk’i frenlemiyor. Bir bakıyorsunuz Uzunyayla’yı ağaçlandırmak için kampanya yapıyor. Bir bakıyorsun “Yılın Enleri” ödül törenleriyle Türkiye’nin farklı kentlerinde organizasyonlar düzenleyerek o bölgedeki Çerkes toplumuna kalıcı eserler bırakıyor. Kahraman Maraş Çerkes derneğinin yapılmasında, Samsun’da yapılmakta olan derneğin temelinde, Gaziantep Çerkes derneğinin her metrekaresinde Oğuz Berk’in emekleri var.

O, tam da Thomas Feedman’ın kitabında anlattığı yeni nesil insan çeşidinin bir örneği. Arkadaşta internet var, habercilik var, organizasyon yeteneği de var. Biz de zaten ondan tam da bu nedenle nefret ediyoruz ya!

Oğuz Berk’i Asalım!

Oğuz Berk Çerkesçe’nin “Hehes” tabir ettiği bir insan. O, Uzunyaylalı olmayan birisi olarak kalkmış Kayseri’ye yerleşmiş. Bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama ne yaparsa Kayseri'deki Çerkes ana kitlesi ona mesafeli. Çünkü o bir “Hehes”. Kendi köyünden çıkıp başka köye yerleşen bile Çerkesçe’de “Hehes” olarak adlandırılmış. Yani yabancı, yani dışarıdan gelen, yani bizden olmayan. Çerkes olsa dahi böyle.

Her neyse. İşte bu Oğuz Berk “Hehes” olmasına bakmadan sürekli bir şeyler yapmaya kalkışıyor. Ben Oğuz Berk’in bir “Hehes” değil de bir Uzunyayla’lı olması halinde bu akrivitelerinin hiç birisini ortaya koyamayacağını düşünüyorum. O zaman da zaten bu yazıda başka bir şey tartışıyor olurduk.

Galiba, Oğuz Berk’in Samsun’da düzenlediği “Yılın Enleri” ödül töreninden önce, Kayseri Çerkeslerinden olan ve kendisine Kayseri’deki Çerkeslerin “Baron’u” muamelesi yapılan bir avukat iş edinmiş Samsun Çerkes Derneklerini aramış:

- “Siz Samsun’da Oğuz Berk’i misafir ediyor, ödül töreninde ona destek çıkıyorsunuz ama biz Kayseri’de Oğuz Berk’i sevmiyoruz dostum” deyivermiş.

Bence Oğuz Berk’i asalım. Rahatlarız. Ya da eski günlerdeki gibi bir punduna getirip kaybedelim. Andemirkan gibi. Hani var ya eski zamanlarda yalnız gezen, ava yalnız çıkan kimseden korkmayan bir adam varmış Andemirkan adında. Khabardey soyluları bu adamın yiğitliğinden o kadar bezmişler ki, sonunda hileyle öldürmüşler.


Yakın Tarih Tartışmaları ve Çerkes Ethem Üzerine

İşte bu Andemirkan olasıca Oğuz Berk, yaptı gene yapacağını! Gaziantep’in kurtuluşundaki bir numaralı isim olan Çerkes Ali Şefik Özdemir beyin heykelini Gaziantep’in göbeğine diktireli daha üç beş ay olmadan şimdi de tuttu resmi tarihin mağdurları kontenjanındaki esaslı bir karakteri, Çerkes Ethem’i masaya yatırdı.

Panelde Kim Ne Dedi?

Mustafa Armağan: Efendim resmi tarih dediğiniz bi dolu yalan ve saptırmadan ibarettir. Nitekim kurtuluş savaşını Mustafa Kemal değil Kazım Karabekir paşa başlatmıştır. Milli Müdafa iki cephelidir. İlkin Doğu cephesinde başlamıştır ve başlatıcısı Kazım Karabekir’dir. Bu cepheden hemen hiç söz edilmez.

Mümtazer Türköne: Çerkes Ethem konusundaki çarpıklıklar düzeltilmeden Türk Devleti normalleşemez. Bu konu halledilmelidir. Yakın tarihin bu önemli figürü doğru tahlil edilmelidir. İade-i itibar edilmeli, mezarı getirilmeli ve heykeli dikilmelidir.

Muhittin Kandur: Sinemaya aktarılacak çok şey var Ethem’de. Kahramanlık, vatanseverlik, yalnızlık, dışlanma, mücadele, ihanet, gerilim, aksiyon vs. Ethem Bey’in Mustafa Kemal’le bir sorunu olmamıştır. Ethem bey olmasa idi Ankara’da meclis toplanamaz dı.

Mümtazer Türköne: Ethem’in Mustafa Kemal'le sorunu olmamış gibi görünebilir ama Mustafa Kemal’in bir Ethem sorunu olduğu açıktır… Milli Müdafa I. Dünya Savaşı sorasında Anadolu’nun işgali tehlikesi üzerine 1916’da Şam’da toplanan ve birçok Çerkes’in de bulunduğu bir Teşkilatı Mahsusa toplantısında temelleri atılan bir savaştır. Bu toplantıda Salihli bölgesine silah sevkiyatı kararı alınmıştır. Zamanı geldiğinde ise Çerkes Ethem bu direnişi örgütlemek amacıyla görevlendirilmiştir… Türkiye Cumhuriyetini Makedonyalılar ve Çerkesler kurmuştur…

Turgut Türksoy: Ethem bey itibarsız değildir. Kimse ona itibarını iade edemez.

Ferhat Kentel: Çerkes Ethem üzerinden Türkiye’deki Çerkes toplumu ötekileştirilmiştir. Potansiyel hainler olarak mimlenmeye çalışılmışlardır. “Ulus” düşüncesi insanlık için çok yeni ve dışlayıcı bir düşüncedir.

Mehmet Bozkurt: Milli Müdafa bir köylü hareketidir. Para esnaftan, can köylüden çıkmıştır. Çerkes Ethem burjuvazi tarafından tasfiye edilmiştir.

Yalçın Karadaş: İlber Ortaylı gibi tarihçiler gerçeklerin üstünü örtmektedir. Son zamanlarda Tarihi Lenk adında yazılan bir kitap Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk dönemini örten ve kitlelere yanlış aktaran İlber Ortaylı gibi tarihçilerle dalgasını geçmektedir.

Tarihten Çok Anlamam Ama Çerkes Ethem’e Dair Fikrim Var!:

Pirimiz İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinde devletler ve devletlerin kuruluşu üzerine çok esaslı tezler ileri sürer ve biz sosyologlar ona çok şey borçluyuz. O, İlmi İçtimaiyat adıyla aydınlanmadan 300 yıl kadar önce Sosyolojinin temellerini atmıştır. Cemil Meriç, İbn-i Haldun’a çok değer verir ve İnb-i Haldun’u yaratan iki şey olduğunu söyler, bunlardan birini Kur’an, diğerini de kendi dehası olarak belirtir. Meriç İbn-i Haldun’a “kendi semasındaki tek yıldız” demiştir. İbn-i Haldun hayatının bir döneminde de Çerkes Memlük yönetimindeki Mısır’da yaşamıştır.

İbni- Haldun devletleri kuran ve yaşatan şeyin adına “Asaba” ya da “Asabiyet” adını verir. Ona göre bir ülke kurulacağında o ülkeyi kuracak olan halkları bir arada tutan ve mobilize eden güç bu asabiyet duygusudur. Asabiyet insanları bir arada tutan ruhtur. Ve Asabiyeti güçlü olan halklar devletleşir, kenetlenir ve var olurlar. Toplumu birarada tutan bu asabiyet duygusu, yani toplumu bir arada tutan ruh kaybolduğunda ise o devlet çözülür ve yıkılır.

İbn-i Haldun bir devlet kurulurken birçok unsurun bir “asaba” etrafında kenetlendiğini ancak devletin kuruluşunun ardından bu güç birliği eden unsurlardan birisinin merkezileşen devleti eline geçirdiğini söylemektedir. İbn-i Haldun’a göre devletleşme sürecinde yaşanan bu merkezileşme kaçınılmazdır. Ve merkez sadece bir unsurun elinde olur. Diğerleri tasfiye edilir.

Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Milli Müdafaa’da öncü rol almış olan Balkan ve Kafkas ekollerinin bir “asaba” bir ruh-amaç-ideal etrafında örgütlendikleri ortadadır.

Mümtazer Türköne’nin panelde kullandığı argümanları kullanacak olursak, Makedonyalıların ve Çerkeslerin (ya da Balkan ve Kafkas ekollerinin) Milli Müdafaa’da öne çıkmalarındaki etken, her iki ekolün de doğduğu ve büyüdüğü topraklardan sürülmüş olduğu gerçeğidir.

Nitekim Çerkesler Kafkasya’yı işgale çalışan Çarlık Ordularıyla savaşmış, soykırıma uğramış ve ardından Anadolu’ya sürülmüşlerdir. Aynı şekilde kurtuluş savaşında öncü rol alan Balkan ekolü de Osmanlı’nın 450 yıl kadar yönettiği Balkanlar’dan I. ve II. Balkan Savaşlarıyla çıkarılmış, soykırıma uğratılmış (Balkan Türkleri Soykırıma ve sürgüne uğratılmıştır) ve ülkelerinden sürülmüşlerdir. Balkan Savaşları o kadar vahşice ve acımasızca yürütülmüştür ki, başta Türkler olmak üzere hemen hemen her kesim bir parça katliama uğramıştır. Ama bu savaştan en büyük yarayı Balkan Türkleri ve dolayısıyla da Osmanlı devleti almıştır.

Bu savaş öylesine gaddarca ve vahşice verilmiştir ki, Türkler 450 yıl yaşadıkları Balkanlar’dan iki üç hafta içinde atılmış ve katliamlara uğratılmışlardır.

İşte Milli Müdafaa’yı örgütleyen Balkan ekolü ve Çerkesler’in böylesi ortak bir asabiyet etrafında, zorunlu bir şekilde örgütlendikleri görülmektedir. Amma ve lakin, Milli Müdafa’nın belli bir aşamasında iş bu Balkan Ekolü ipleri eline almış ve Çerkesleri tasfiye etmiştir. Çünkü bu bir zorunluluktur. Mesela Balkan Ekolü’nün en güçlü isimlerinden birisi olan Mustafa Kemal muhafızlığını kendisi gibi Balkan kökenli olan Arnavutların ya da geleneksel olarak olması gerektiği gibi Çerkesklerin yapması gerekirken bu olmamış ve işleri bitene kadar Mustafa Kemal’i Laz silahşörler korumuştur. Mesela Topal Osman gibi…

Ancak Balkan Ekolü ile Çerkesler yani Kafkas Ekolü arasında bazı belirgin farklar vardır. Her şeyden önce Balkan Ekolü daha kentlidir. Mesela Selanik tüm Osmanlı mülkündeki en sanayileşmiş kenttir. Ve tam bir sanayi merkezidir. Yani Balkan Ekolü bir anlamda parasal kaynakları az çok olan ve görece sanayilemiş temellerden de beslenmektedir. Zaten Mübadele dönemi sonrasında Ermeni ve Rum burjuvazisinin (ve halkının) Türkiye’den ve İstanbul’dan kovulmasından sonra malları köyden gelen Türkler tarafından ele geçirilmiş olsa da, yeni dönemde oluşturulan Türk burjuvazisinin dümeninde bu Balkan Sermayesinin olduğu kesindir.

Buna karşın Çerkesler herhangi bir kentli ya da sanayileşmiş altyapıdan yoksundurlar. Üstelikte feodaldirler. Buna karşın Çerkesler Osmanlı’nın son döneminde özellikle de Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla birlikte doğan savaşkan kadro eksikliğini gidermek amacıyla Osmanlı Ordusunda istihdam edilmişlerdir. Çerkeslerin Osmanlı ordusundaki ağırlığı o kadar yoğunlaşmıştır ki, bir Çerkes şapkası olan “kalpak” Milli Müdafa’nın sembolü olmuştur. Yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş aşamasında Çerkeslerin tasfiye edilmesinin psikolojik nedenlerinden birisinin de Çerkeslerin son dönemlerde Osmanlı Ordusunda sahip oldukları ağırlıktan kaynaklandığını iddia etmek mümkündür. Her cephede ve her mevkide kesif bir Çerkes yoğunluğu vardır ve Osmanlı Ordusunda ve bürokrasisinde oldukça dikkat çekmektedir.

 

Kuruluş Döneminde Türkiye Çerkesleri’nin Tasfiye Süreci ve Merkezileşme Çabalarında Çerkes Ethem’in “Hain”leştirilmesi

Balkan Ekolü’nün ve Mustafa Kemal’in Milli Müdafaa’da öne çıkmasıyla birlikte bir yandan merkezi bir ordu kurulmaya çalışılırken, diğer yandan Çerkes Ethem’in defteri dürülmüş ve merkez-çevre dengesinin askeri ayağında çevreden oluşan güçler tasfiye edilmiştir. Bu durum Çerkeslerin Ethem Bey özelindeki zinde bir grubunun da tasfiyesi anlamına gelmektedir.

Mustafa Kemal ve Balkan ekolünün askeri alandaki merkezileşme hamlelerine koşut olarak siyasi alanda da merkezileşmeye gidilmiştir. Bu da çevrenin yani ülkenin kuruluşunda katkı sağlayan hemen her kesimin kendisini temsil edebildiği, içerisinde siyasal olarak kendisini komünist, İslamcı, liberal ve milliyetçi olarak tanımlayan kimselerin ve yine etnik olarak kendisini Kürt, Çerkes ya da Laz olarak adlandıran milletvekillerinin bulunduğu I. Meclis’in kapatılıp II. Meclis’in açılmasıyla olmuştur.

Sonuç olarak hem askeri alanda, hem de siyasi alanda merkezileşmeye doğru gidilmiş, bu yapılırken de hem askeri, hem de siyasi alanda çevrenin sonuna kadar tüm imkanlarıyla kullanılmasına ve ancak işi bittikten sonra tasfiyesine dikkat edilmiştir. Böylece bir dönem “Münci-i Millet” yani “Milletin Kurtarıcısı” olarak adlandırılan ve adına “Marşlar” bestelenen Çerkes Ethem’in artık misyonunu doldurduğu gerçeğinden hareketle tasfiyesine girişilmiştir diyebiliriz. Ancak Ethem’in tasfiyesi gibi Türkiye Çerkesleri'nin de önce tasfiyesine, sonra da asimile edilmesi yoluna gidildi.

Çerkes Ethem’in üretilmiş “Hain”liği üzerinden Türkiye’de yaşayan Çerkes halkının üzerinde de baskı kurmak mümkün oldu.



5333 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Yedi Ay Savaşları     15/04/2012 16:25

Sayın okur! Yedi Ay Savaşları Khabardey savunma ordusu ile Çarlık ordusu arasında 1779 senesinde yaşanmıştır. Yukarıda sehven yazdığım 1825-1826 tarihlerini düzeltiyor, özür notumu da buraya düşüyorum. Daha geniş okuma için bkz. http://www.circassiandiaspora.com/tarih/savaslar/1266-yedi-ay-savaslari.html
Balkar Selçuk

Yazarın diğer yazıları

Нарт Лъэпщ и Нэгъуджэр Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - II - 17/12/2016
уэ 1уэхур нахри гъэщ1эгъуэн зыщ1ыр Азтэкхэми Маяхэми ямейуэ, гъэ мин аджэ ипэ ящ1ауэ, ауэ зыщ1ари дымыщ1э мывэ гуэрхэм ящ1ы1уми Кецалкоатл и сурэтыр къагъуэтахэщ, ахэми нэгъуджэ 1улъу ик1ий жьак1э тету. Нэгъуджэр уеблэмэ оптикым и щ1эныгъэр пасэ лъэх
Нарт Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - I - 01/12/2016
Гъэщ1эгъуэнращи нобэ къасыху Кассит-Урарту-Хьаттихэм я Тещупк1э зэджэ тхьэпэлъытэр ди Нарт Сосрыкъуэу щытам зыми гу лъитакъым. Касситхэм Тещуп псалъэм крагъэк1ир Жьыбгъэ Кьезгъэпщэ жи1у аращ.
УСЭНШЭУ ДЫКЪАНЭМЭ! - 09/10/2016
Ди хэку дахэр, си уорейда ПщIэ имыIэу дгъэкIуэдай, ДызгъэкIуэдам, си уорейда КIуэдыкIейри къыхукIуэ.
Bugün Ben Mutlu Bir İnsanım! - 02/06/2015
Keşke Çerkes halkının yoğun olarak yaşadığı diğer illerden de adaylarımız olabilseydi. Ama o da olacak yakında. Buna eminim. Bu adı geçen illerde adaylarımızın Çerkes halkı tarafından benimsendiğini görmek beni herşeyden çok mutlu ediyor.
Heredot Cevdet, Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Duvutoğlu! - 22/05/2015
Cumhurbaşkanımız Putin'in Ermeni Soykırımını resmen tanıyor olmasına, “Putin'e darıldım!” diyerek karşılık vermişti. Demek ki cidden çok darılmış olacak ki daha kendisine gelememiş.
Gerekeni Gerektiği Zaman Yapmak; Ya da Labedeslerin Kaderi! - 12/05/2015
2015 Genel seçimlerine 25 gün falan kaldı. Bahaneler ve gerçekler arasındaki birçok Çerkes bu seçimde ÇDP’nin bağımsız Çerkes adaylarını mı destekleyecek; yoksa en rasyonal bahanenin arkasına mı saklanacak.
Uzunyayla'nın Son Klasik Kuşağı Hareketleniyor - 01/05/2015
Kendi kişisel kurtuluşunu elde etmekle yetinmeyen, halkına geri dönen bir kuşak bu kuşak. Köy köy gezen, kendi insanına şehirlerde kasabalarda ve ilçelerde ulaşmaya çalışan bu insanlar birlikte başarabilmenin imkanlarını arıyorlar.
Kronik bir Aydın Hastalığı Olarak : Sözlük ve Alfabe -I- - 26/04/2015
Sözlük ve alfabe hazırlamak ve bunun üzerinden kendini gerçekleştirmek Tanzimat döneminden kalma bir aydın saplantısıdır
Boyunun Ölçüsünü Vermekten Korkmak! - 20/04/2015
Orta yere çıkmak, boyunun ölçüsünü vermek ve alınan ölçüyü de bilmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz artık. Yani artık eskisi gibi iktidar ya da muhalefet partisinde es kazara bir iki Çerkes milletvekili var diye bu işten sıyrılmak mümkün değil.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi