• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam99
Toplam Ziyaret977170
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Balkar Selçuk
selcuk@ozgurcerkes.com
Külliler Kavgası ve Gülen Mezhebi Üzerine!
14/01/2014

Gülen grubunun bir cemaatten çok bir “Mezhebe” benzediğini söylemiştik. Sünni kodlarından ayrışan bu mezhep Skolastik bir yapıya bürünmüştür. Ortaçağ kilisesinin kendi içinde yaşattığı bin yıllık Külliler Kavgasını anlamadan sanırım Gülen Mezhebi’nin neden Skolastik bir mezhep olduğunu anlamak mümkün olmayacaktır.

Tüm kainatın Tanrının elinde döndüğü bu teolojik bakışa göre evren Dünya merkezliydi. Dünyada ise Tanrının eli Kiliseydi. Her şey bu hiyerarşiye göre oluşmuştu ve mümin olan herkes Tanrıya ulaşmak için Kiliseye iman etmek zorundaydı.

Kilise erken dönemde bu hiyerarşiyi kurdu ve tam merkezine insanla tanrı arasına kendisini koydu. Ama çok geçmeden Kilisenin bu duruşuna içerden eleştiriler gelmeye başladı ve bazı düşünürler Kilise’nin bu otoritesinin gerçekliğe tekabül etmediğini ve insanlara hakikatmiş gibi dayatılan bu hiyerarşideki tüm yapıların aslında sadece birer isimden ibaret olduğu ve aslında Kilisenin ve temsil etiğini iddia ettiği hakikatlerin birer gerçeklik değil birer isimden ibaret olduğu iddia edildi ve bu tezi savunanlara Nominalistler -Adcılar- adı verildi.

Ve zaten bu tartışma son kertede bilim dünyasının evrenin Dünya Merkezli olmadığı gerçekte Dünyanın da Güneş etrafında döndüğü saptamasıyla yıkıldı. İlk bakışta sıradan bir bilimsel veri gibi görünen bu sav, aslında hiç masum değildi ve Kilisenin yüzlerce yıldır inatla inşa ettiği Teolojik hiyerarşiyi yok ediyordu. Kilisenin buna tepkisi sert oldu ama bir şey değişmedi. Nominalistler bilimsel verilerin (ve tabi Burjuvazinin) desteğiyle Kilisenin bu yaklaşımını çökertti ve süreç içinde Kilisenin kendisini Varlık ile Tanrı arasındaki en sağlam yerde konuşlandırdığı bu Skolastik dogma yok oldu.

Gülen Mezhebi Neden Skolastiktir?

Aslında en özelde  “Din” olgusunu besleyen ana etmen insandaki ölüm korkusudur. İşte bu korku nedeniyledir ki insanlar öldükten sonra tekrar dirilecekleri ve sonsuz bir hayata uyanacakları fikrine aslında iman etmenin ötesinde muhtaçtırlar.

İlginç bir şekilde attığınız her adıma bir sevap öneren bu yeni nesil mezheplerde aslında insandaki bu ölüm korkusundan beslenmektedir. İşte şimdi 40 yıllık bir hareket olan Gülen Mezhebi aslında insandaki bu en temel korkuyu olabilecek en profesyonel şekilde sömüren ve bunu yaparken de kendisini insan-din- tanrı üçlüsünde sağlam bir yere koyarak yapmayı başaran bir harekettir.

Tüm bu “peygamberimizle görüştük, olimpiyatlara geldi, falan ülkeyi de bize verdi” yollu sapkın açıklamaların hepsi aslında bu Mezhebin kendisini Ortaçağların Kilise doktrinleri arasında unutulup gitmiş teolojik hiyerarşide bir yerlerde görmesinden ileri gelmektedir.

Gülen mezhebinin en zayıf tarafı aslında burasıdır. Şimdi fark edilmemiş olsa da yaşanan bu tartışmalar eninde sonunda işin bu Skolastik yapısını da deşifre edecektir.

Her öğrenci evine, her semte her şehre, her ülkeye ve her kıtaya bir “İMAM” atayan bu hiyerarşik yapının en tepesinde duran Fetullah Gülen, zamanın kendilerine biçtiği bir rol olduğuna inanan ve İslam Peygamberi ile doğrudan temasları olduğuna yürekten inanan bir Mezhebin İmamıdır. İşte tamda bu nedenle kendileri dışındaki her şeyi sıradan ehli dünyalık işler ve herkesi ehli dünyalık insanlar olarak kabul eden bu Mezhep üyelerinin rehabilite edilmeleri neredeyse mümkün değildir. İnsanın kendi benzerlerinden farklı, seçkin ve seçilmiş olma dürtüsünü sonuna kadar istismar eden Gülen Mezhebi esaslı bir Nominalist eleştiriye tabi tutulmadıkça geriletilemeyecektir.

 Gülen Mezhebi Doğal Sınırlarına Ulaşmıştır!

Kendileri farkında olmasalar da Gülen Mezhebi ve örgütlülüğü Türkiye özelinde doğal sınırlarına ulaştı. Ancak bu obur ve doymak bilmez iştahtaki yapı şimdi kendi doğal sınırlarını zorlamaya başladı ve bu andan itibaren de bir “Devlet Krizi” haline geldi.

Gülen Mezhebinin böyle agresif ve çatışmacı olmasının temelinde Türk Devleti’nin elinde bu gruba verecek daha fazla bir şeyin kalmaması yatıyor. O zamanda Mezhep “Seni istiyorum!” diye parmağını devletin kendisine çeviriyor. Bu ise devletin ontolojisine temelden aykırı bir durum. Yani en güzel okullar, en büyük üniversiteler, Bankalar, en çok satan gazeteler, en paralı Burjuvazi, en büyük network artık Gülen Mezhebini doyurmuyor. Mezhep en büyük olmayı değil “TEK” olmayı istiyor. Devletin, sivil toplumun, ekonominin hayatın diğer alanlarındaki her yapının Mezhebin kendisi tarafından oluşturulan İMAMLAR hiyerarşisine tabi olmasını istiyor.

Hakikati tamamen tekelinde gören bu Mezhep için kendileri dışındaki diğer Müslümanların bir önemi yok. Tek merkezli, organik kaplama bir makineler ordusuna benzeyen bu yapı kendi çıkarları için herkesle her yerde hiçbir prensip öngörmeden anlaşır ve yine kendi çıkarları için herkese saldırabilir.

Yani düne kadar “Alnı secdeye giden Başbakan ve Cumhurbaşkanı” için dua eden bu insanların, şimdi çıkarları ve kadroları tehlikeye girdiği anda “Alnı secdeye gelen Başbakana” nasıl beddualar ettiğini görmek şaşırtıcı değildir.

 

Gülen Mezhebi İçin Soğuk Savaş 17 Aralıkta Bitti!

Temel sıkıntı 80 yıllık Kemalist devletin en ceberrut haliyle hep anti demokrat ve anti çoğulcu olmasıydı. Ve takiyye yapıp içine sızmadığınızda içine kendi kimliğinizle (Müslüman-Nurcu-Solcu-Sağcı-Çerkes, Kürt vb. ) nüfuz edemeyeceğiniz bir yapıdaydı. Bu ülkede yaşayan herkes ve tabii Gülen Mezhebindeki insanlarda bu toplumda bir dönüşüm yaşamak istiyorlarsa bunun yolunun devlete sızmakla mümkün olacağını ve bunun da ancak takiyye yaparak ve kendi kimliğini saklayarak mümkün olabileceğini bal gibi biliyordu. Ne var ki artık takiyye yapmak ve kendini gizlemek Gülen Mezhebi için bir yaşam şekli haline geldi. Tam da bu aşamada Türkiye bilişim çağının etkisiyle, belki de yaşanan görece demokratikleşme süreçleriyle kendi kimlikleriyle barıştı ya da barışma yolunda ciddi mesafeler kat etti. Bir anlamda 80 yıllık (Soğuk Savaş döneminde yoğunlaştırılmış) kimlik dayatan tavrını yumuşattı. Üstelikte bunu ilk kez ve en çok Gülen Mezhebine karşı yaptı. Ancak Gülen Mezhebi için AKP hükümetinin bu “açılımı” yeterli gelmedi. Onlar mesela TİKA’nın tüm kaynaklarını sadece kendileri için istiyorlardı. Diğer dini grupların da gözetilmesinden rahatsızdılar. Yalnız TİKA değil mesela Emniyette durumları fena değildi ama MİT başkanlığına da adayları vardı ve onu da istiyorlardı. Devlet görece şeffaflaşırken onlar hala gri ve gölgeli kalmayı tercih ettiler. Açık toplum düşmanı oldular.

En büyük isyanlar ve devrimler insanlar açlık ve yokluk içinde yaşarken olmaz aslında. İnsanlar bir süre varlık görüp sonra tekrar yokluk tehlikesine düştüklerinde yaşanır. Gülen grubu garibanlık yıllarında Kenan Evren’den Ecevit’e 28 Şubat’tan koalisyonlu hükümet dönemlerine kadar hiçbir dönemde hiçbir iktidarla mücadele etmemişken şimdi aslında kendisi gibi bir yığın dini hassasiyeti olan bir iktidara her alanda savaş açmışsa bunun nedeni işte budur. Garibanlık dönemini aşmış, hemen her ülkede o ülke kaynaklarıyla işler yürümeye yüz tutmuş iken Türkiye gibi ufacık bir ülkenin elindeki imkanları nasıl olup da bu büyük HİZMET Mezhebine akıtmadığını, nasıl olup da kendilerinin diğer dini gruplarla bir tutulabildiğine bir isyandı bu. Bu isyan ve bu darbe hevesi yokluğun, garibanlığın ve fedakarca ideallerin değil, varlığın, sonradan görmeliğin, bencilliğin ve sınır tanımazlığın, kendi dışındaki herkesi hor ve hakir görmenin “Biz artık Türkiye’yi aştık dünya ile oynuyoruz!” diye böbürlenenlerin bir hamlesidir.




3333 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Нарт Лъэпщ и Нэгъуджэр Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - II - 17/12/2016
уэ 1уэхур нахри гъэщ1эгъуэн зыщ1ыр Азтэкхэми Маяхэми ямейуэ, гъэ мин аджэ ипэ ящ1ауэ, ауэ зыщ1ари дымыщ1э мывэ гуэрхэм ящ1ы1уми Кецалкоатл и сурэтыр къагъуэтахэщ, ахэми нэгъуджэ 1улъу ик1ий жьак1э тету. Нэгъуджэр уеблэмэ оптикым и щ1эныгъэр пасэ лъэх
Нарт Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - I - 01/12/2016
Гъэщ1эгъуэнращи нобэ къасыху Кассит-Урарту-Хьаттихэм я Тещупк1э зэджэ тхьэпэлъытэр ди Нарт Сосрыкъуэу щытам зыми гу лъитакъым. Касситхэм Тещуп псалъэм крагъэк1ир Жьыбгъэ Кьезгъэпщэ жи1у аращ.
УСЭНШЭУ ДЫКЪАНЭМЭ! - 09/10/2016
Ди хэку дахэр, си уорейда ПщIэ имыIэу дгъэкIуэдай, ДызгъэкIуэдам, си уорейда КIуэдыкIейри къыхукIуэ.
Bugün Ben Mutlu Bir İnsanım! - 02/06/2015
Keşke Çerkes halkının yoğun olarak yaşadığı diğer illerden de adaylarımız olabilseydi. Ama o da olacak yakında. Buna eminim. Bu adı geçen illerde adaylarımızın Çerkes halkı tarafından benimsendiğini görmek beni herşeyden çok mutlu ediyor.
Heredot Cevdet, Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Duvutoğlu! - 22/05/2015
Cumhurbaşkanımız Putin'in Ermeni Soykırımını resmen tanıyor olmasına, “Putin'e darıldım!” diyerek karşılık vermişti. Demek ki cidden çok darılmış olacak ki daha kendisine gelememiş.
Gerekeni Gerektiği Zaman Yapmak; Ya da Labedeslerin Kaderi! - 12/05/2015
2015 Genel seçimlerine 25 gün falan kaldı. Bahaneler ve gerçekler arasındaki birçok Çerkes bu seçimde ÇDP’nin bağımsız Çerkes adaylarını mı destekleyecek; yoksa en rasyonal bahanenin arkasına mı saklanacak.
Uzunyayla'nın Son Klasik Kuşağı Hareketleniyor - 01/05/2015
Kendi kişisel kurtuluşunu elde etmekle yetinmeyen, halkına geri dönen bir kuşak bu kuşak. Köy köy gezen, kendi insanına şehirlerde kasabalarda ve ilçelerde ulaşmaya çalışan bu insanlar birlikte başarabilmenin imkanlarını arıyorlar.
Kronik bir Aydın Hastalığı Olarak : Sözlük ve Alfabe -I- - 26/04/2015
Sözlük ve alfabe hazırlamak ve bunun üzerinden kendini gerçekleştirmek Tanzimat döneminden kalma bir aydın saplantısıdır
Boyunun Ölçüsünü Vermekten Korkmak! - 20/04/2015
Orta yere çıkmak, boyunun ölçüsünü vermek ve alınan ölçüyü de bilmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz artık. Yani artık eskisi gibi iktidar ya da muhalefet partisinde es kazara bir iki Çerkes milletvekili var diye bu işten sıyrılmak mümkün değil.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi