Mustafa Saadet
mustafa.saadet@yahoo.com
Değişmeyen Zihniyet
23/01/2015 Sayın Bardakçı, Gazeteniz’de Çoğulcu Demokrasi Partisi’nin kuruluşunu vesile ederek Çerkesler hakkında bir nefret yazısı kaleme aldınız. Haber Türk TV’de 2011 yılında Fatih Altay’lı ile birlikte yaptığınız Teke tek adlı programda da “(…) Çerkeslerin Çarlık Rusya’sının kılıç artıkları olduklarını ve Osmanlıya sığındıklarını şimdi herhangi bir hak talep etmelerinin gülünç olduğunu (…)” söylemiş, daha sonraki programlarınızda da benzer sataşmalarınızı sürdürmüştünüz. Acaba bu yaklaşımı esas alırsak, Kayı ırkı ve diğer Türk boylarına da Moğolların kılıç artığı diyebilir miyiz? Öncelikle belirtmek isterim ki, sadece belge toplayarak ve bazı kişilerin 2. 3. derece akrabaları ile yapılan görüşmelere istinaden her şeyi bilen tarihçi olunması mümkün değildir. Kaldı ki, hiçbir hatıratta veya açıklamada kimse kendi hatalarını ve çelişkilerini aktarmaz ve söylemez. Devletler bile kendi milli tarihlerini bu görüş doğrultusunda tek taraflı yazar ve öğretirler. Bu duruma hak vermek bir bakıma da yerinde görülebilir. Hukukumuzda, anayasanın 38. maddesi gereğince: Hiç kimse kendi aleyhinde belge sunmaya ve söz söylemeye zorlanamaz. Çerkeslerin, Osmanlı topraklarına geliş sebepleri hakkında kısa açıklamada bulunmak istiyorum. Bilindiği gibi, Osmanlı’nın 15. asrın başlarından itibaren askeri gücünün Yeniçeri askerlerinden teşekkül ettiği, Yeniçerilerin Müslüman olmayan ailelerin çocuklarından devşirme suretiyle yetiştirilerek ordunun muharip askerlerinin oluşturulduğu yadsınamaz. Yeniçerilerin, daha ziyade Balkan kökenli Hıristiyan ailelerin çocuklarından seçilmesi, bu ırkın iri yapılı gözü pek ve savaşçı olmasından kaynaklanmaktadır. İmparatorluk sınırları içindeki diğer yerlerden (Arap ülkeleri) hiçbir zaman asker temin edilememiştir. Daha sonraki uygulamalarda, Celali isyanları nedeniyle ovada yaşayan Türklerden asker toplamanın imkansız hale gelmesi ve gerçek Türk kabileleri olan Yörük ve Türkmenlerin dağınık ve ormanlık alanlarda yaşaması nedeniyle askerliğe alınmalarının mümkün olmaması sebebiyle bu yola gidildiği de tarihi bir gerçektir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması üzerine oluşturulan Nizamı Cedit, Sekbanı Cedit ve Asakiri Mansurei Muhammediyye harpleri kaybetmiştir. Kanıtları, 1829 Mora isyanı bastırılamamış, Kavalalı M. Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Kütahya‘ya kadar gelmiş, Navarin’de donanma yakılmış, Sinop’ta Karadeniz Filosu imha edilmiş ve Kırım Harbi İngilizlerin ve Piyomente Krallığı’nın yardımları ile kazanılabilmiştir. 1850’li yıllarda Balkanlardaki arazilerin çoğu kaybedildiğinden artık buradan asker temin imkanı da ortadan kalkmıştır. Tanzimat ve Islahat fermalarından sonra Müslüman olmayan vatandaşlar da askerlikten muaf tutulduğundan, yukarıda belirtilen sebeplerle Türk asıllı vatandaşlardan ordu teşekkül ettirmek uzun süreli ve zor bir hal almıştır. Bu esnada bir imkan doğmuş ve Rusya’nın ileri teknolojik ordusuna fazla dayanamayan Çerkesler mağlup olmuşlardır. Bu muharip ırktan askeri açıdan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti Ruslarla yaptığı gizli anlaşmalar neticesi, Çerkesleri ülkesine davet etmiş ve ilk aşamada imparatorluğun sorunlu bölgelerinde iskan etmiştir. Çerkeslerin Müslüman oluşu ve Halifeye olan bağımlılıkları da bu konuda etkili olmuştur. Şunu kabul etmek gerekir ki, nüfus hareketleri gidilen ülkede sıkıntı yaratmakta ve ekonomik bir yük getirmektedir. 1993 yılında 400 bin kadar Kürt mültecinin Türkiye’yi ekonomik olarak zorladığı hatırlardadır. Osmanlı devletinin hiçbir çıkar gözetmeden Çerkesleri kabul etmesi düşünülemez. Nitekim, 1860’lardan itibaren Çerkes çocukları ailelerinden alınarak okutulmuş, bunların bir kısmı da İstiklal Harbi’nde önemli görevlerde bulunduğu gibi, Yunan işgaline karşı ilk silahı Çerkeslerin patlatmasına kadar kimsenin sesi çıkmamıştır. (…) Çerkes göçmenler, gönüllü olarak 93 Harbi’ne katılmış ve zayiat verdikleri gibi ordunun iaşe ve ibatesi için ellerinden gelen fedakarlığı yapmışlardır. (Geceleri Tuna’yı geçip Hıristiyan halkın koyun, inek ve manda sürülerini kaçırarak askerlere yiyecek olarak sunmak gibi.) Daha sonra Balkan, 1. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı’nda da canları ve başları ile savaşmışlar ve büyük zayiatlar vermişlerdir. (Bu olaylardan detaylı bahsetmek bu yazının çerçevesine sığmayacak kadar uzun ve trajiktir.) Ben, hiç kimsenin gerçek tarihçi olup olmadığına hüküm veremem. Ancak, her şeyi ben bilirim diye iddiada bulunanların tarihçiliğine de şüphe ile bakarım. Zira, sayın Bardakçı, yine bir programda bir konuğun görüşüne itiraz ederek “Manilik” hakkında bir şeyler okumuştur. Fakat okuduğu şeylerin aynen “Google”dan aktarıldığını tespit ettim. Bu tür davranışlar kişilerin inandırıcılığına gölge düşürmektedir. Önemle belirtmek istediğim husus şudur. Çerkesler “kılıç artığı bir sığınmacı” değildir. Osmanlı topraklarına davet edilmişlerdir. Bunun bedelini de çok ağır biçimde kanları ve canları ile ödemişlerdir. Bu can ve kanların acaba sayın Bardakçı’nın bugün hayatta olmasında bir katkısı yok mudur? 93 Harbi’nde büyük dedesi Hacı Süleyman’ı, Sarıkamış harbinde büyük amcası Abdülmecit’i, doğum yerim olan Bozüyük-Poyra Köyü’nün 1. ve 2. İnönü savaşlarının yapıldığı yerde olması nedeniyle, çakar-almaz çiftesiyle “Yunan’a vurucam” deyip Yunan ordusuna saldıran 62 yaşındaki büyük dayısı Basri efendiyi ancak hemen orada şehit olarak kaybeden, maalesef aynı yerde bulunan İnönü şehitliğinde her yıl yapılan anma törenlerinde devlet erkanı tarafından “Hain Çerkesler” şeklinde itham edildiklerine defalarca şahit olan, ilkokula başladığı zaman Türkçe bilmediği için öğretmen Beraat Sarp’tan tokat yiyen, okulun bahçesinde bile Türkçe konuşun diye defalarca ikaz edilen ve azarlanan, Türkçe bilmediği için orta okulda tarih dersi Necati Öndikmen tarafından Türkçen iyi değil denilerek notu kırılan ve sırf bu nedenle haksızlığa uğrayan, Balkan Harbi’nde sol ayağından yaralanan ve Çanakkale Harbi’nde 19. fırka çavuşlarından Mustafa Kemal ile birlikte savaşıp bir gözünü kaybeden Gazi Hamit Saadet’in torunu ve Çerkes asıllı bir Türk vatandaşı olarak ben; “Kılıç artığı, sığınmacı” yakıştırmasının ne kadar gerçekçi olduğunu yeniden değerlendirmeniz gerektiğine inanıyorum. Dedem, Çanakkale ve Balkan Harbi Gazisi Hamit Saadet’in, kendisine arkadan “Kör Hamit” diyenlere, “Ben bu gözümü kimler için kaybettim” diyerek ağladığına defalarca şahit olmuşumdur. Canını ve kanını esirgemeyen bu fedakar ırkın bu tür suçlamalarla küçük görülmesi affedilecek bir davranış değildir. Konunun, salt etnisite açısından değil, insan hakları açısından da değerlendirilmesinin gerektiği malumdur. Mustafa Saadet |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
KÜLTÜR DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM - 23/03/2024 |
Radyu Sputnik'de Bulgaristan’ın Dobruca bölgesinin müziği olarak tanıtılan ve Galina Dubreşiska tarafından icra edilen müzik, Bulgaristan Müziği değil, asırlardır Çerkesler tarafından Kafkasya'da söylenen bir ağıt idi. |
DİJİTAL PARANIN / PARALARIN GELECEĞİ - 30/01/2024 |
kağıt para sistemindeki olumsuzluk gibi sebepler de, yeni para sistemi arayışlarını artırmış ve 2011 yılında Japon asıllı Avusturalya vatandaşı S. Nakamoto tarafından geliştirilen dijital para dünya gündeminde yerini almıştır. |
SON GELİŞMELERE AMATÖR YORUMU - 20/10/2023 |
Şimdiki durumda Türkiye devletini tehdit edecek güçte bir komşusunun olmadığı kanaatindeyim. Olsa olsa bu tehdit, güçlü deniz kuvvetlerine sahip olan ve gemilerini Doğu Akdeniz'e konuşlandıran ABD ve GB olabilir. |
UKRAYNA VE ÇERKES SOYKIRIMI - 04/06/2023 |
Gürcüler, Ermeniler, Azeriler, Rusya ile anlaşma yolunu seçtikleri için soykırım yaşamadılar, nüfuslarını korudular ve şimdi de bağımsız ülkeleri var. |
GÖNEN-MANYAS ÇERKES SÜRGÜNÜ - 09/05/2023 |
Temennimiz, yas günü ilan edilen ve her yıl 21 Mayıs’ta anma programları yapılan 1864 soykırımına benzer şekilde, 2 Mayıs 1923’de yas günü ilan edilerek yıldönümlerinde Gönen-Manyas Çerkes Sürgünü olarak anılsın ve mağdurların hatıraları yad edilsin. |
14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ, ÇDP VE ÇERKESLER… - 15/04/2023 |
ÇDP yönetiminin toplumumuzun siyasallaşmasına katkı sağlayacak ve partiyi ileriye götürecek her türlü oluşuma kapısını açık tuttuğunu da belirtelim. |
BİR MUSİBET BİN HASİHATTAN EVLADIR - 10/02/2023 |
STK’larımız büyük bir gayretle topladıkları yardım malzemelerini ihtiyaç sahiplerine ulaştırmakta güçlükle karşılaşmışlardır. Şahsi telefonlarla bilgilendirmeler de kısıtlı kalmıştır. |
Temsil Kabiliyetini Yitirmiş, İşlevi Kalmamış İki Sivil Toplum Kuruluşumuz: D.Ç.B. ve KAFFED - 26/10/2022 |
Geçen 10 sene içinde iletişim, internet ve bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmeler, artık bir ülkenin izin ve icazet vermesine gerek kalmayacak şekilde yeni imkanlar sunmaktadır. |
ATA SÖZLERİNİN YORUMU - 26/01/2022 |
Atasözünün şimdiki tahrif edilmiş şekliyle söylenmesi mümkün değildir. Çünkü Çerkes’lerin müstakil devleti olmadığı için, sarayları, kralları, hatta iki katlı binaları bile yoktu. |
Devamı |