• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam159
Toplam Ziyaret977230
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Erol Kılıç Kutelia
erolkutalia@hotmail.com
Kafkasya’dan Sürgün Edilen Çerkesler, Günümüz Türkiye'sine Gelir miydi?
18/06/2016

Birileri bilinçli olarak, birileri de bilinçsiz olarak “Çerkesler Türkiye'ye geldi” diyor.

Çerkesler Türkiye'ye gelmedi. Çerkesler çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı Osmanlı İmparatorluğuna geldi.

Aynı Osmanlı Çerkes halkının sürgün yılı olan 1864'ten 300 sene önce Kafkas coğrafyasına geldi ve 300 sene bu coğrafyada kaldı.

Çerkes halkı da 152 yıldan beri Anadolu topraklarında diasporik yaşamlarına devam ediyor.

Osmanlı’nın Kafkasya'ya gelişi bir turistik seyahat olmadığı gibi masum bir yönü de yoktu.

Çerkeslerin Anadolu topraklarına gelişi de bir turistik seyahat değildi ama masumiyet yönü vardı.

Onlar yüz yıldan fazla vatanlarını, kimliklerini, özgürlüklükleri korumak için, kendilerinden her yönü ile kat ve kat fazla olan Rus Çarlığına karşı savaştı.

Osmanlı’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin sözlerine kandılar; vaat edilen yardım ve destekler gelmeyince de yenildi ve ülkelerinden sürgün edildiler.

Arşivler açılınca gördük ki Rus Çarı ile Osmanlı Sultanı anlaşmış, topraklar ve sıcak denizler Çar'a bırakılmış; savaşacak askerler, imparatorluğun ekilip biçilmeyen geniş topraklarını ekip biçecek, demografik ayak oyunları için Rum, Ermeni, Kürt halkına karşı tampon bölge oluşturacak Çerkes halkı da Osmanlıya, Osmanlının insafına bırakılmış.

300 sene Kafkasyada kalan Osmanlı ile akrabalık bağları da oluşmuştu. Osmanlı sultanın anneleri, eşleri de Çerkes’ti. Kendisini korumak için yakın akrabalarını İstanbul'a, uzak akrabalarının bir kısmını da İstanbul'a yakın Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bursa gibi vilayetlerin köylerine yerleştirmişti.

İstabul'un her iki yakasında yerleştirilen eğitimli, kültürlü Çerkes ve Abhazlar kendi sivil toplum kuruluşları ile kendi çocuklarının eğitim göreceği okulu da kurmuşlardı. Ancak hemen mahalle baskısı başladı, okulda Arap grafikası ile oluşan alfabe değil Latin grafikası ile oluşmuş alfabe kullanılıyordu.

Kız ve erkek çocuklar aynı sınıfı paylaşıyorlardı. Okulda, müzik, resim, spor dersleri, Fransızça ve Çerkesçe dersleri veriliyordu. Bu nasıl bir işti, bunlar nasıl Müslüman oluyorlardı?

Kadınların ayrı, erkeklerin ayrı tramvaylara bindiği bu dönemlerde Beşiktaş, Arnavutköy, Emirgan gibi Boğaziçi’ne yerleştirilen Çerkes halkının kızları baş örtü takmadıkları için eleştirilmekteydi. Eğitimsiz, kültürsüz kesimin bakışlarından, davranışlarından rahatsızlık duyuluyordu.

1923 yılına gelinince İttihatçılar, Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını kabul edip, Osmanlı İmparatorluğu’na son verip Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Bir başka deyişle Osmanlı İmparatorluğu İttihatçı Türkler veya Türkümsü İttihatçı kişilerin eliyle tarihin derinliklerine gömüldü.

İttihatçı zihniyet 1924 yılında unvan değiştirmiş, Ulusalcı/Kemalist  adını almıştı. Bu yeni ünvanla önce Osmanlı Hanedanı’n mal varlıklarına el koydular, sonra da sıra İstanbul’a yerleştirilen saraya yakın Çerkeslere geldi… Bunlar da nasiplerini aldılar ve onların da mal varlıklarına el konuldu.

El konulan mallar Ulusalcı/Kemalistler’in yakınlarına peşkeş çekildi ve yeni bir burjuvazi sınıf yaratıldı.

Çerkeslerin köşk ve konakları, evleri, arazileri elden çıktığı gibi, derneklerin malları da okulları da artık ulusalcıların olmuştu.

Osmanlı Sultanı’na yakınlar diye İstanbul’a yerleştirilen Çerkes ve Abhazlar da fakirleştirilmişti.

Devlet eliyle yoksullaştırılan Çerkes ve Abhazlar İstanbul’u terk edip akrabalarının olduğu Kocaeli, Sakarya, Bursa, Düzce gibi vilayetlerdeki Çerkes köylerine gitmek zorunda bırakıldılar.

Bu insanların çocuklarını ve torunlarını bu köylerde görmek halen mümkün.

Bazıları da ülkeyi terk edip Avrupa, Amerika ve Kanada'ya gidip hayata sıfırdan değil, eksiden başlamak zorunda kaldılar.

Devlet eliyle fakirleştirilen insanlardan biri de Kanada'ya kadar gitmek zorunda kalan merhum tahmada büyük Kafkas yurtseveri Abhaz asıllı Murat Yağan'dı.

Devlet eliyle Osmanlı Sarayı’na yakın kişiler diye fakirleştirilen sadece İstanbul’daki Çerkesler değildi. Gönen-Manyas Çerkesleri de bir bahane ile topraklarından sürgün edilerek fakirleştirildi.

Bu Ulusalcı/Kemalist akım, Rum, Ermeni ve Yahudiler’in mal varlıklarını da, varlık vergisi ile küçültmeye, kendilerine yakınlara aktarmaya özen gösterdi.

Mübadelede Anadolu topraklarından milyonlarca Rum ve Ermeni insan gitti. Bunlar Anadolu topraklarının sanatkar, zanaatkar ve ticareti bilen insanlarıydı. Sermaye birikimleri vardı ama bunların mal varlıklarının büyük bir kısmı da Ulusalcı/Kemalistlere gitti.

Mübadelede Yunanistan ve adalardan gelen Türk veya müslüman kesim  sayı olarak Anadolu topraklarından gidenlerden çok çok azdı. Mübadele ile gelenlere mübadele ile gidenlerin malları verilmiş olsaydı mubadil muhacırlar bu topraklarda sefalet çekmez, bohem bir yaşamları olurdu.

Mübadele işini sevk ve idare eden Ulusalcı/Kemalist zihniyet bu işlemlerden de yeterinden fazla nemalandı.

Gayri müslimler 6-7 Eylül olayları ile ve 1964 yılı uygulamaları ile iyice fakirleştirildi.

Osmanlının borçlarına gelelim, yani şu meşhur Düyun-u umumi’ye...

Osmanlı İmparatorluğu ilk defa Kırım Savaşı’ndan sonra batıdan borç almıştı, aynı batı Osmanlıyı Kırım Savaşı’na da itmişti.

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken İttihatçılar öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını kabul etmişti. Batılı ülkeler de alacaklarını garanti altına alınca hemen yeni devleti tanımıştı.

İmparatorluğun borçları, İmparatatorluk toprakları üzerinde kurulan Suriye-Lübnan, Ürdün, Irak, Bulgaristan, Arnavutluk, Yemen,Suudi Arabistan, Yunanistan, Yogoslavya gibi ülkelerle paylaşıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nce ödenecek yaklaşık 85 milyon borç kaldı. Osmanlı hanedanın el konulan mal varlıkları ile değil 85 milyon, 585 milyon borç ödenirdi ama el konulan mal varlıkları Ulusalcı/Kemalistler kendi adamlarına pas ettiği için Düyun-u Umumiye’nin son taksidi ancak 1954 yılında ödenebildi.

Türkiye’de bazı bölgelerde yıllarca kadastro uygulaması yapılmadı, çünkü gitmek zorunda bırakılanlar geriye dönüp hak talep ederler diye koruldu.

Ermenilerin, Rumların, Musevilerin, Bulgarların, Gürcülerin, Suryanilerin Keldanilerin bırakın mal varlıklarına, bunların kurduğu vakıfların mal varlıklarına da el konuldu.

53 yıldan beri devam eden Avrupa Birliği hayali ile ve onun yüzü suyu hürmetine göstermelik birkaç mal 66 yıl sonra ilgili vakıflara iade edildi.

Gayri müslim halkın kurduğu vakıfların mal varlıklarının büyük çoğunluğu halen Ulusalcı/Kemalistlerin kontrolü altında.

Kuzey Kafkas halkları, Rus Çarlığı ile Osmanlı Sultanı’nın ikili anlaşması ile topraklarından sürgün edilerek çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı Osmanlı İmparatorluğuna geldiler. Onlar için mühim olan kimlikleri, özgürlükleri ve yazılı olmayan ama yaptırım gücü çok fazla olan ''Habze'' denilen toplumsal kurallarıydı.

Peki Çerkesler, Abhazlar ve tüm Kuzey Kafkas halkı  bugünkü Türkiye Cumhuriyetine gelirler miydi?

 

Türkiye Cumhuriyetinin izlediği sosyal, kültürel, asimilasyon politikaları, çifte standartlar, anti-demokratik uygulamalar ile rant ekonomisi politikalarını göz önüne alırsak bence Türkiye’ye hiç ama hiç gelmezlerdi.

Sözlerimi de, yazımı da Abhazlar’ın şu atasözü ile bitirmek istiyorum.

''GÖZÜN BİRİ AĞLARKEN, DİĞERİ GÜLEMEZ''



2785 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ABHAZYA’DA APARTMAN YASASINA ALTERNATİF DEVRE MÜLK YASASI OLABİLİR Mİ? - 09/08/2023
‘’Apartman Yasası’’ teklifine alternatif olarak Abhazya’da ‘’Devre Mülk’’ Yasası çıkartılabilirse, Abhazya’nın hassas olan demografik dengesine zarar vermeyeceği gibi, demografik yapısına süreç içinde olumlu katkısı olabilir.
3. ULUSLARASI ÇERKES KONFERANSI’NIN ARDINDAN… - 06/07/2022
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çerkes Dernekleri Federasyonu, Abhaz Dernekleri Federasyonu, Birleşik Kafkasya Dernekleri Federasyonu bir araya gelip, konu birliği, eylem birliği, takvim birliği için bir konfederasyon oluşturmalıdırlar.
SOSYAL MEDYA VE KUZEY KAFKAS HALKLARI - 16/01/2022
Sosyal medya günümüzde sadece bir iletişim aracı değil aynı zamanda bir sosyal baskı aracıdır. Bunun yanında kamuoyu oluşturma özelliği vardır.
GÖRDÜKLERİMİZ DUYDUKLARIMIZ YAŞADIKLARIMIZ - 15/12/2021
Bu ülkede zaman zaman milliyetçilik adı altında ırkçılık yapıldığını da gördük ve görüyoruz.
DÜĞÜNLERİMİZ SİLAH ATILAN POLİGON DEĞİLDİR! - 26/08/2021
Köy düğünlerinde silah atan magandalar artık kentlere de ulaşmış bulunmakta, hergün yeni bir yaralanma, ölüm haberi almaktayız.
AFGANİSTAN’DA ÖLEN ABHAZLAR VE MEGRELLER - 17/08/2021
Gürcistan çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı bir ülke olmasına rağmen Kartvel kozunu sürekli oynayıp, homojen bir Gürcistan yaratma, diğer halkları pasifize etme peşinde.
DİASPORALARIN GÜCÜ - 01/05/2021
Abhazya'nın özgürlük ve bağımsızlık savaşında Türkiye diasporasında yaşayan 5 milyondan fazla Kuzey Kafkasyalı birlik ve beraberlik içinde hareket ettiler.
SUNİ DEVLET SINIRLARI SAVAŞ DAVETİYESİ DEĞİL Mİ? - 10/10/2020
Pergel ve cetvelle ülkelere suni sınırlar çizen emperyal devletlerin faşist yöneticileri, günümüz demokrasi ve insan hakları anlayışına göre savaş suçlusudur.
ABAZA KİMLİĞİ - ABAZALAR / ABHAZLAR: TEK MİLLET, ÜÇ DİYALEKT, İKİ AYRI ALFABE - 06/08/2020
Habze ve Apsuara’da kadınlar için söylenen bazı yaklaşımlar şöyledir. - Kadın evin kan damarıdır. - Evi ev, akrabayı akraba yapan kadındır. - Kadının olduğu yerde bıçak çekilmez
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi