• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam137
Toplam Ziyaret1053833
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.154834.2917
Euro37.097537.2462
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Fuat Sezgin; ‘Kürdüm’ Diyemeden Ölmüş İslam Alimi
22/07/2018

1 Temmuz pazar günü Fatih Camisinin avlusunda mütevazi bir kalabalık bir cenazenin başında bekliyordu. Musalla taşında yatan zat, yaşadığımız çağın en büyük bilim insanlarından biri olan Fuat Sezgin'di. Doğu-Batı eksenlerini bilmek bir yana, yeniden tarif etmiş olan musalla taşında yatan zatın cenazesinde, vefat etmiş herhangi bir mahalle bakkalınınki kadar bir cemaat vardı.

Bu olağanüstü bilim insanının yaklaşık 1400 kitabın yazılmasına emeği geçmiş, tek başına bir kaç üniversite kadar çalışmış olan Fuat Sezgin, Anadili olan Kürtçe ile birlikte 27 dil konuşurdu. Ama anadili olan Kürtçeyi hiçbir zaman kamusal alanda kullanamadı.

Bitlisli bir Kürt ailenin çocuğu olan Fuat Sezgin, ailesinin Çanakkale’ye sürülmesi ile birlikte Çanakkaleli olur. Uzun yıllar Çanakkale milletvekilliği, senatörlüğü ve çeşitli bakanlıklarda yapmış olan Refet Sezgin de aynı ailedendir.

Cumhuriyetle yaşıt olan bu bilim insanı, cumhuriyetin korkuttuğu, dilini kestiği bir kişidir. Onun tarihi Kürd’ün Türk sağı içerisinde saklanma tarihidir. Üniversiteye girer, akademisyen olur ve efendinin bakacağı en son yere saklanır; Hitler bıyıklı Mehmet Fuat Köprülünün yanına... Ama 1960 darbecileri onu da atarlar üniversiteden.

Helmut Ritterin teşvikiyle Almanya’ya gider. Ewald Wagner, Arapça ve Farsçası mükemmel olan bu genci bilim tarihi alanına yönlendirir. 50 yıl boyunca Alman Devleti ve akademisinin katkılarıyla büyük araştırmalar yapar. Ama uzun yıllar sonra İstanbul'da adına bir vakıf açılınca Almanya'nın sağladığı maketleri, kıymetli kitapları ve kütüphanesini toplayıp getirir.

Ona yıllarca o yokmuş gibi davrandılar. O ne kadar saklarsa saklasın hepsi onun Kürt olduğunu biliyor ve ondan nefret ediyordu. Onun yoğunlukla Almanca ve Arapça yazmasını Kürtlüğüne bağlayan tanıklıklar vardır. O Kürtlüğünü derine gömdükçe onlar en derindeki izleri yüzeye çıkarıp Kürtlüğüne yordular. O hep korktu, hatta sadece korktu. Sefer Turan Kanal 7 için bir belgesel hazırlayıp, İhsan Süreyya Sırma ile Fuat Sezgin’e gittiğinde, belgeseldeki "Bitlisli" ve "Kürt" ifadelerinin çıkarılmasını istedi. Yoksa arşive nasıl girecekti.

İşte buradan bir tarih çıkıyor. Bu tarihin sonunda Sezgin’e Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı bir cenaze düzenlemesi var. Bu efendiye yanaşan Kürtler için bir gelişme sayılır. (Yazının buraya kadar olan kısmı, Kürt şair ve yazar Selim Temo'nun, Duvar Haber portalı'ndaki, "Fuat Sezgin ve Uzun Yüzyıl" yazısının özetlenmiş halidir)

Baskı altındaki, etnik kimliğinden rahatsız olan azınlık aydınlarının, bilim insanlarının ve sanatçılarının acıklı halinin trajedisini anlatmış Selim Temo.

***

Suriye Savaşı başladığında hem Suriye Halkı için, hem de Suriye'de yaşayan Çerkes soydaşlarımız için çok endişelendik. Savaşın mağdur ettiği insanlar Türkiye'ye doğru akmaya başlamışlardı. Çerkes soydaşlarımızın yaşadığı bölgelerden de kötü haberler geliyordu. İki ateş arasında kalan soydaşlarımız kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlardı. Bu duruma seyirci kalamayacağımıza karar vererek, bileşenlerinin içinde ÇHİ'nin de olduğu, DÇDK (Dünya Çerkesleri Dayanışma Komitesi)ni oluşturduk. DÇDK ilk toplantısını 2012 yılının Kasım ayında İstanbul Grand Cevahir Otel’de gerçekleştirerek büyük bir duyarlılık yaratmıştı. Çerkes köylerindeki boş evlerimize Suriyeli bir Çerkes aile yerleştirmek ve her aileye bir kardeş aile yaratmayı amaçlıyorduk. Dinimizde gerçekleşmiş olan muhacir-ensar ilişkisini günümüzde gerçekleştirmek istiyorduk.

DÇDK’nın aldığı karar doğrultusunda ilk kardeş (ensar) aile oldum. Cevahir Otel’deki toplantıyı izleyen Suriyeli soydaşımız Rifar Said, "Bu insanlara güvenebiliriz" diye Suriye'deki akaraba ve dostlarına haber göndermiş, Suriyeli Çerkeslerin Türkiye, Kafkasya ve Avrupa’ya açılan zorunlu yeni sürgünleri başlamıştı.

İlk konuğumuz Rıfar Said, ünlü Çerkes Din Alimi Cevdet Said'in yeğeniydi. Rıfar Said'i onbeş gün konuk ettim. Bacanakları Nur Muhammed ve İmad Abazi’yi de aileleri ile birlikte konuk ettim. Onları daha sonra Tokat'a yolcu ettik, yeni gelen ailelere yer açmak için.

Rıfar Said'den, amcası Cevdet Said'in de Türkiye'ye gelmek istediğini öğrendik. Gerekli temaslar sağlanıp, ulaşımı, yerleşimi ve karşılanması planlandı. İstanbul Beykoz Dereseki'ye yerleştirildi. Cevdet Said yaşamını halen orada sürdürüyor.

Daha önceleri Cevdet Said ismini duymuştum. Ama kitaplarını okumamıştım. Araştırdığımda Cevdet Said İslam Dünyasında farklı bir söylem sahibi ve takipçileri olan bir kişiydi. Şiddet karşıtı görüşleri ile dikkat çeken Cevdet Said, Cezayir’li düşünür Malik Binnebi'nin en önemli takipçilerinden. 1931 yılında doğan Said, Mısır'da El-Ezher'de okumuştu. Cihadın silahla değil, ikna ederek ve Kur’an’ın mesajının doğru anlatılarak yapılmasını savunuyordu. Hiçbir savaşın savunulacak yanının olmadığını iddia ediyordu. Bu görüşlerini Suriye'de anlattığı için Baas yönetimi tarafından beş kez hapsedilmişti. O da resmi görevini bırakıp doğduğu köy olan Biracem'e yerleşip arıcılıkla uğraşarak yaşamını sürdürürken yazmaya devam ediyordu. Suriye savaşının başlaması ile birlikte Cevdet Said'in yaşadığı Biracem ve Berika Çerkes köyleri bombalanarak yerle bir edilmişti. Böylece Cevdet Said için de zorunlu bir sürgün ve Türkiye'de yeni bir hayat başlamıştı.

Cevdet Said'in Türkiye'ye gelmesine en çok sevinenlerden biriyim desem yalan söylemiş sayılmam. Çünkü İslam dünyasının Çerkes Soykırımı ve sürgününden bihaber ilgisiz olduklarını hepimiz biliyoruz. Ayrıca Türkiye'de yaşayan mütedeyyin Çerkesler’in de kendi sorunlarına karşı duyarsız davranmaları beni son derece rahatsız eden hususların başında geliyor. Cevdet Said gibi İslam dünyasının dilini iyi bilen bir din bilgininin mazlum Çerkes Milletinin derdini, İslam dünyasına anlatma konusunda bir faydası olur mu diye umutlanmıştım.

Cevdet Said'in fikirleri, gerek Türkler içerisindeki takipçileri, gerekse Çerkesler içerisindeki takipçileri tarafından merak ediliyordu.Bu amaçla birçok konuşmaya davet ediliyordu. Onu ilk defa İstanbul Çerkes Derneğindeki konuşmasında izledim. Temiz bir Çerkesce konuşuyordu. Kuranın mesajının Müslümanlar tarafından doğru anlaşılamadığını anlatıyordu. Konuşmanın sonunda çeşitli sorular yöneltildi. Ben de "mazlum Çerkes milletinin dertlerinin çözümü konusunda üstat ne düşünüyor, kısaca anlatabilirmi?" diye sordum. Ama benim soruma bir cevap verilmedi. Herhalde ya sorumu anlamadı, ya da geç olduğu için benim soruma sıra gelmedi diye düşündüm. Daha sonra bir konuşmasına katıldım ve aynı soruyu sordum. Yine cevap vermedi ve tercümanlığını yapan arkadaşımız bu tür soruların sorulmasını istemediğini bize aktardı. Gözümde büyüttüğüm Cevdet Said, o andan itibaren benim nezdimde yaşayan bir ölü haline geldi. Kendisine ensar olmuş soydaşlarına birkaç güzel cümle kurmayı çok gördü. Bir gün fiziki olarak da bu dünyadan göç ederse, cenazesine gidip gitmeme konusunda tereddütlüyüm. Çünkü o benim gözümde altı yıl önce ölmüştü.

Fuat Sezgin'in de, Cevdet Said'in de baskı altındaki etnik kimliğinden rahatsız olan azınlık aydınlarına mümtaz bir örnek teşkil ettiklerini düşünüyorum. Türklerin de, Arapların da, Müslümanların da kendi meselelerini savunacak yeterince insanı var. Oysa kendilerine İslam alimi denilen kişilerin , mazlum olan kendi milletlerine karşı duyarsız olmalarının hem Allah nezdinde, hem de insanlar nezdinde bir kıymeti yoktur.



5515 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ - 27/07/2024
Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi