• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi21
Bugün Toplam64
Toplam Ziyaret1053760
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.154834.2917
Euro37.097537.2462
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Çerkeslerin Bedel Ödeme İmtihanı ve Khuade Adnan
12/06/2016

Sürgündeki bir halk, baskı altında yaşayan bir halk, soykırımcısının ve kendisine baskı uygulayan ülkenin cezaevlerini öğrenmeye ve tanımaya başlamışsa bu iyi bir şeydir. Diasporada yaşayan biz Çerkesler de Hanskaya ve Tlewustenhable cezaevlerinin varlığını Khuade Adnan sayesinde öğrenmiş olduk. Tıpkı Filistinli militanların İsrail cezaevlerini öğrettikleri gibi, Bask militanlarının Faşist Franco İspanyasının cezaevlerini öğrettiği gibi, IRA militanlarının İngiliz cezaevlerini öğrettikleri gibi...

Ülkelerinde cezaevi bulunmuyor diye övünen Çerkesler, ülkelerinde cezaevinin olduğunu, hatta anavatanlarının tamamının bir cezaevi olduğunu böylece öğrenmiş oldular.

Cezaevlerini solcular üniversite, İslamcılar ise medrese-i yusufiye olarak görürler. İnandığı bir dava uğruna hapse girmiş olanlar daha bilenmiş, daha bilinçlenmiş, daha saygın insanlar olarak çıkarlar cezaevinden. Cezaevinde ve mahkemelerde gösterdikleri dik ve onurlu duruş, hem davalarını büyütür, hem kendilerini.

Zaten bir dava, uğruna hapse girebilecek insanları varsa davadır,

Bir dava, uğruna ölümü göze alabilecek insanları varsa davadır,

Bir dava, maddi ve manevi fedakarlıklar yapabilecek insanları varsa davadır.

Riski göze alamayan, tavşan pisliği gibi korkak kimselerle varılabilecek hiçbir yer de yoktur zaten.

Khuade Adnan kardeşime geçmiş olsun dileklerimi iletirken, yattığı her günün onun için bir şeref madalyası olacağının bilinmesini isterim.

Çerkeslerin neden kendi davaları için bedel ödemeyi göze alabilen insanlarının olmadığını hep düşünmüşümdür.

Neden Cumartesi Annelerinin çocukları çok değerli de, bizim sürgün ve soykırımda kaybettiklerimiz değersizdir? Değer verseydi Çerkes Halkı atalarının hatırasına, onlar için başlatılmış periyodik 21 eylemlerine sahip çıkardı.

Neden Filistin Filistinliler için değerli de, Çerkesya Çerkesler için değersizdir? Eğer Çerkes Halkı Çerkesyaya değer verseydi, Çerkes meselesini bir dünya meselesi haline getirip, vatanlarının sahibi olma yolunda önemli aşamalara gelmiş olurlardı.

Bunların olabilmesi için, bugüne kadar formatlanmış olduğumuz Çerkeslik anlayışını reddetmemiz gerekiyor. Bugüne kadar öğrenmiş olduğumuz Çerkesliği bir yaşam şekli, sosyalleşme alanı, övünme meselesi, ego tatmin alanı olmaktan çıkarıp, uğruna  mücadele edilecek, fedakarlık yapılacak siyasi bir dava haline getirmemiz gerekmektedir.

Yaşadığımız ülke Türkiye'de siyasi görüşleri, inançları ya da etnik kimlikleri nedeniyle hapse girmiş, işkence görmüş, öldürülmüş ya da idam edilmiş binlerce insana rastlarsınız. Çok yakınızdadırlar onlar. Birçoğunu tanırsınız, bilirsiniz. İslamcıydılar, ülkücüydüler, solcuydular. Ama hepsinin bir davası ve inancı vardı. Gözlerini kırpmadan, düğüne gider gibi ölüme gitti binlercesi, Hapse girdiler, işkencelere göğüs gerdiler, öldüler, öldürdüler. Bu ölen, bedel ödeyen insanların arasında Çerkesler de vardı doğal olarak. Ben onlardan onlarcasını tanıdım.

Bugün hala yaşamını sürdürmeye çalışan Dev-Sol davasından 13 yıl, Dev-Yol davasından 7 yıl, Filistinlilere destek için 4 yıl hapis yatmış arkadaşlarım var benim. Bu kadar ağır vakaların yanında, ben de Çerkes davasından 1,5 yıl yattım demeye utanırım. Ama ben Çerkes Halkı için cezaevinde yattım. Bunun onurunu taşıyorum ve gerekirse yine gözümü kırpmadan yatmaya  hazırım.

78 kuşağından ölerek bedel ödemiş, iki Çerkes gencinin kısa öyküsünü paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu arkadaşlarım Düzceli Avni Turan, Bigalı Hayrettin Eren’dir. Avni ile 1970'li yılların ortasında Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği’nde tanıştık. Üniversitede okuyorduk. Aynı siyasi hareketin içinde olmak bizi daha da yakınlaştırdı.

Zaman zaman aynı öğrenci evlerinde kaldık. Avni çok konuşmazdı. Ama ağzından çıkan bir sözün, ne pahasına olursa olsun arkasında dururdu. Mükemmel Çerkesce konuşurdu. Ve özellikle Çerkesce konuşmaya özen gösterirdi. Silaha olan tutkusu, silahlı yoldan devrime olan inancını adeta iman edercesine pekiştirmişti. Devrim gerçekleştiğinde, Türkiye'nin de, Çerkeslerin de sorunlarının çözüleceğine yürekten inanıyordu.

Cezaevinde ölüm orucuna giren ekip içerisinde gönüllü olarak yer almıştı. 88 gün ölüm orucunu sürdürerek bir rekor kırarak ölümün kenarıdan dönmüştü. Çıktıktan sonra 1993 yılında, Süleyman Demirel döneminde, Necdet Menzir tarafından sürdürülen solcu avında, İstanbul Bahçelievlerde polisle girdiği silahlı çatışmada yaşamını yitirdi.

Hayrettin Eren'le de aynı yaşlarda ve aynı siyasi hareket içerisinde yer almamıza rağmen, sağlığında hiç yollarımız kesişmemişti. Ama kızkardeşi İkbal Eren yakın arkadaşımdı. Hayrettin Eren hep kanayan yaramız olmuştu. Ve hala kayıp olduğu için kanamaya devam ediyor. Babasının emekli ikramiyesi ile ona aldığı MURAT 124 otomobil ile 1980 yılının Kasım ayında gözaltına alındı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Birlikte gözaltına alındığı sekiz arkadaşı, yapılan ağır işkencelere rağmen, arkadaşlarını ele vermeyip hayatını kaybettiğini söylediler mahkemede.

O şimdi her cumartesi günü, Cumartesi Anneleri tarafından anılıyor diğer kayıplarla birlikte.

Onlar Türkiye Devriminin davası yolunda hayatlarını kaybettiler.

Dileğim, Çerkes davasına da bu arkadaşlarımız kadar bağlı nesillerin yetişerek, Çerkes Davasını başarıya ulaştırmalarıdır.

***

Çerkes Davasında bu derece ağır bedeller yok. 12 Eylül döneminde en ağır bedeli ödemiş olan  arkadaşımız Düzceli Süleyman Yavuzdır. Süleyman Yavuz neden dört yıl hapis, iki yıl da sürgün cezasına çarptırıldığını anlayabilmiş değildir. Suç sayılacaksa, ki değildir, Gölcük’te Kafkas Derneği kurmuştur. Oysa o tarihlerde onlarca Kafkas derneği faaliyet göstermektedir. Ama Gölcük gibi bir kasabada bulunan Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi, Gölcük’te yargılayacak bölücü Kürt bulamayınca, zavallı Çerkeslere basmıştı cezayı  bölücü diye. Süleyman'ın anlattıklarından yaşadıklarını çok iyi anladım. Çünkü toplumsal bir dava için yola çıkıp yapayalnız kalmanın ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Süleyman Yavuz'u da savunacak yürekli bir Çerkes avukat çıkamamıştı 12 Eylül döneminde.

Burada bizim ödediğimiz bedellerden bahsetmemiz çok uygun olmasa da yapmam gereken bağlantı için buna ihtiyaç var. Ben de yayınladığımız "Ulusal Sorun ve Çerkeslerin Konumu" isimli kitabımız için Çerkes bölücüsü olarak yargılanırken sıkıyönetim mahkemesinde, yanımda duracak Çerkes bir avukat bulamamıştım.

Selimiye Kışlası’nın taş duvarları çok soğuktu, ama davalarına inananları korkutmaya yetmiyordu. İnsanı korkutan sadece yalnızlık duygusu oluyor öylesi zamanlarda.

1990 yılında Ankara’da İnsan Hakları Haftası nedeniyle yaptığım konuşmanın Kaf Dağı dergisinde yayınlanması nedeniyle, Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanırken yanımızda duran beş-on kişi dünyalara bedeldi. O insanların varlığı ‘asılsam da gam yemem’ dedirtiyordu insana.

2012 yılının Kasım ayında Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi önünde Putin'i protesto etmemiz nedeniyle gözaltına alınmış ve 2013 yılının Nisan ayında mahkemeye çıkmıştık. Bu protesto spontane gelişmiş birşey değildi. Rusya İstanbul Başkonsolosu Erkhov yapmış olduğumuz görüşmede, Rusya adına tehdit ederek Putin'i protesto etmememiz konusunda bize uyarıda bulunmuştu. Biz de Rusya'nın tehdidine pabuç bırakmayacağımızı göstermek için düzenlemiştik Putin Protestosunu.

Başbakanlık Ofisi önü yüksek güvenlikli bölge statüsündedir. Ve her türlü gösterinin yasak olduğu yerlerdendir. İki ay önce orada gösteri yaptıkları için üniversite öğrencilerine sekiz yıl hapis cezası verilmişti. Nitekim bizi mahkemeye sevk eden savcı da 5 yıl hapis istemiyle dava açmıştı. Biz yatmaya da çıkmaya da hazırdık.

Ama nedense o gün tüm ulusal, yerel ve uluslararası medyanın gördüğü "Çerkesler Putin'i Dolmahçede protesto etti" haberini hiçbir Çerkes kurumu ve yayın organı görmemişti.

Neden acaba?

"Kendi yapmadığı bir şeyi, olmamış gibi görme hastalığı" diyorlar bunun adına. Çok zor tedavi edilen bir hastalıkmış. Ancak "takdir duygusu aşısı" ile tedavisinin mümkün olabileceğini söylüyorlar tıp çevreleri.

Mahkemeye çıkış tarihini ve saatini, "Özgür Çerkes” web sitesinde duyurmuştuk. Ancak o gün yanımızda sadece değerli büyüğümüz Mustafa Saadet ve Abaza Avukat kardeşimiz İbrahim Aycan vardı. Bunları yakınmak için değil, sadece tarihe not düşmek için yazıyorum.

Yine "Özgür Çerkes” web sitesinde yayınlandıktan sonra Facebook’a intikal eden "Dolmabahçe protestocuları beraat etti" haberinin altına sevgili Nurhan Fidan “geçmiş olsun” yazmak yerine "Ne bekleniyordu ki? Müebbed verecek değillerdi ya, tabii ki beraat vereceklerdi(!)" diye yazarak dalga geçmesini –cherkessia.net’teki sitemlerine mukabil- bir hatırlatma olarak paylaşıyorum.

Şimdi zaman bu defterleri karıştırma zamanı değil. Ama 21 Mayıs günü Çerkesya Yurtseverleri’nin "küçük olsun, benim olsun" mantığıyla yaptıkları İstiklal Caddesi açıklamasıyla Khuade Adnan'ı nasıl yalnız bıraktıklarını ve siyasi öngörülerinin ne denli eksik olduğunu bir kez daha ortaya koyduklarını da belirtmem lazım. Bu notu da tarihin hafızasına emanet olarak yazıyorum.

***

Bu kadar sözden, her türlü bedeli ödemeye ve ödetmeye hazır olduğumuzu hatırlattıktan sonra durumdan bir vazife çıkarıyor ve ÇHİ (Çerkes Hakları İnsiyatifi) olarak Khuade Adnan'ın yalnız olmadığını göstermek için tüm Çerkesleri ve Çerkes Dostlarını, 17 Temmuz 2016 Pazar günü saat 18.00'de, Rusya Federasyonu İstanbul Konsolosluğu önüne, protesto ve basın açıklaması eylemine çağırıyoruz.

18 Temmuz’da Adnan’ın duruşması var, hem bu ona iyi bir moral destek olacaktır.



3621 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ - 27/07/2024
Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi