• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi24
Bugün Toplam84
Toplam Ziyaret1053780
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.154834.2917
Euro37.097537.2462
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Çerkes Halkının Emektarlarından Yaşar Bağ'ı Hatırlamak
09/01/2017

Hatırlamanın ve hatırlatmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden toplumumuza emek vermiş, değer katmış, hizmet etmiş değerli insanlarımızı zaman zaman hatırlıyorum ve hatırlatıyorum. Bu hatırlamalar ve hatırlatmalar benim gözümden ve yaşadıklarımdan yola çıkarak yazılmaktadır; tabiî ki sübjektiftir. Eksikleri ve hataları da olabilir ama eksiği olmayan tek yanları samimiyetleridir.

Kırk yıl öncesine giderek, yaşadıklarımızı sisler arasından çıkararak hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışıyorum. Toplumumuzun ekseriyetinin kırk yaş altında olduğunu düşünürsek, adeta tarihe projeksiyon tutuyoruz diye düşünüyorum.

***

Şimdi biraz kırgın olsam da, benim şekillendiğim yer iki dönem yönetim kurulu üyeliğini de yaptığım Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneğidir. 1974-1975 öğrenim döneminde Üniversite için geldiğim İstanbul'da ilk gittiğim yerlerden biri de Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği idi. 20 yaşına yeni basmış, ömür boyu yaşadığı kasabadan ve köyden çıkmamış biri için, bir insan denizi olan İstanbul'da, kendisine benzeyenleri bulabileceği yegâne adres orasıydı.

Benim İstanbul'a geldiğim 1974-75 öğretim döneminde Bağlarbaşı Derneğinin başkanlığını Rahmetli Avukat Kazım Öztekin yürütüyordu. Kuşak çatışmaları her devirde olagelen bir şeydir. Ama Kazım Öztekin dönemi Bağlarbaşı Derneği’nde Yönetim Kurulu-Gençlik Kolu savaşları şeklinde geçmiştir. Daha sonraki dönemlerde Kazım Öztekin, Hapi Cevdet Yıldız ve Selim Altan(Gülcan Altan'ın babası)’la birlikte Üsküdar Fıstıkağacı Yekta Restaurant'ta birlikte oturmuşluğumuz ve onu yakından tanıma imkanımız olmuştu. Samimiyeti sorgulanamayacak derecede iyi bir Çerkesti Rahmetli Kazım Öztekin.

Bu yazımızda Bağlarbaşı Derneği’nde en önemli çalışmaları yapmış, birlikte çalışma imkânı bulduğum ve üzerimde hakkı olduğuna inandığım Yaşar Bağ’ı ve birlikte yaşadıklarımızı anlatacağım. Sağlık sorunları olan değerli büyüğümüzün Bağlarbaşı Derneği başkanlığı dönemini benim penceremden anlatacağım.

İstanbul'a geldiğimizde başımızdaki en büyük problem parasızlıktı. Parasızlık yüzünden, tek sosyal hayatımız olan derneğe bile gidecek imkanı bulamıyorduk. İstanbul'da olmama rağmen Kazım Öztekin’in başkanlığının son döneminde derneğe gidemedim. Üniversitede akşam bölümünde okuyordum. 1976 yılının başında iş bularak çalışmaya başlayınca, Çerkes toplumu ve Türkiye'nin meseleleriyle daha fazla ilgilenmeye başladım.

Onun ismini Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği'ne başkan seçilinceye kadar hiç duymamıştım. Ankara'dan gelmişti. Eğitimci ve Avukattı. Öğretmen örgütlenmesi ve Ankara Kafkas Derneği yönetim kurullarında bulunduğunu duymuştuk. Edebiyatçı ve entellektüel bir kişiliği vardı. Amasya'nın Hamamözü ilçesine bağlı Göçeri Köyünde doğmuş, Abzax'lerin Hatko sülalesindendi Yaşar Bağ.

Kazım Öztekin dönemindeki gençlik kolu-yönetim kurulu çatışması bıçakla kesilmiş gibi sona ermişti. Türkiye'de ve dünyada esmekte olan muhalif ve sol rüzgar bizim toplumumuza ve derneklerimize de ulaşmıştı. 1976 Haziran başında seçilmiş olan Yaşar Bağ başkanlığındaki yönetim kurulunda Orhan Alpaslan gibi entellektüel kişiler, Rahmi Tuna gibi tecrübeliler, Erhan Şahin, Handan Özden, Selahattin Şekercan ve Sadi Şurdum gibi muhalif ve genç isimler vardı. Yönetim kurulu ile gençlik kolu birlikte toplantı yapmaya başlayınca çekişme bitmiş ve dernek huzurlu ve üretken hale gelmişti. Bu dönemde verilmiş konferanslar "Kafkasya Üzerine Beş Konferans" adıyla kitaplaştırıldı. Bu kitap hala çok önemli bir başvuru kitabı olma özelliğini taşıyor.

Yine bu dönemde Afeşij Emin'in şarkılarından oluşturulan ilk Çerkesce kaset yapıldı. Bu kasetle birlikte ilk defa duyduğumuz şarkılar dernek korolarında ve anavatanda keyifle söylenmeye devam ediliyor.

1977 yılının Haziran ayında yapılan Yaşar Bağ'ın ikinci başkanlık döneminin başlayacağı dönemde onun başında bulunduğu sol listeye karşı çıkarılan sağ liste seçimi kaybetmiş ve sağ kesimler Bağlarbaşı Kafkas Derneği’ni terk etmişlerdi.

Yaşar Bağ'ın ikinci başkanlık dönemi, birinci başkanlık dönemi kadar huzurlu ve verimli olmadı. Derneğimizdeki gençlerimiz, Türkiye'nin sol gruplarında yer almaya başlamışlar ve çizgilerini de derneğe yansıtıyorlardı. Türkiye'nin hiçbir yerinde rastlamadığımız Partizan grubundan ayrılma Halkın Birliği isimli Maocu grup en fazla taraftara sahipti. Halkın Kurtuluşu, Halkın yolu, Halkın Sesi gibi gruplar da taraftarı olan Maocu gruplardı. Sanırım bu davranış, anti-Rusçu olmanın solda dışavurumu idi.

Bu Maocu arkadaşların çok gürültü çıkarmak dışında bir özellikleri yoktu. İçlerinden Hapae Erhan dışında fikri üretim yapacak geriye kimse kalmadı. Varsa da ben bilmiyorum.

Çıkarılan gürültüden derneğe gidip gelenler fazlası ile rahatsız olmuşlardı. Sovyetler Birliği yanlısı siyaset çizgilerini ve dönüşçüleri sosyal faşistlikle suçlayan tavırları tedirginlik yaratmıştı.

Yeni oluşturulacak yönetimde, Maocu çizgilerden hangisinin ne düzeyde temsil edileceğinin tartışıldığı toplantılara biz de katıldık. İlkelerini sorduğumuzda "faşistleri ve sosyal faşistleri artık bu derneğe sokmayacağız" demişlerdi. Sosyal faşistlere Yaşar Bağ, Hapi Cevdet yıldız, Ümit Duman gibi toplumumuza hizmet etmiş kimselerle dönüşçüler de dahildi.

Bunun üzerine biz ayrı liste oluşturacağız dedik ve Yaşar Bağ'ı dernekteki odasında ziyaret ettik. "Maocu gruplara karşı, biz Dev-Genç'liler olarak ayrı bir liste oluşturacağız, birlikte hareket etmek istiyoruz" dedik. Yaşar Bağ "siz MSP'li değil miydiniz?" diye sordu. İki yıl önce Yaşar Bağ yeni seçildiğinde Bayramiç Köyü Derneğini temsilen kendisini ziyaret etmiştik. O zaman Hamit Kayabey de yanımızdaydı. Hamit Kayabey'in Yüksek İslam Enstitüsü’nde okumasından dolayı aklında öyle kalmış. Durumu izah ettiğimizde "Peki bizim derneğimizde Dev-Gençli var mı?"diye sordu. "Biz varız" dedik. "Peki kaç kişisiniz" diye sordu. Biz de sıfırın önemi olmadığını bilerek "elli kişi kadar varız" demiştik. Halbuki sadece beş kişiydik. Ben, Avni Turan ve Adil Güler Dev-Gençliydik, Ramazan Şenol ve Beşir Güler Kurtuluşçuydular. Hatta beş kişi bile değildik. Ama bir anda dernekten umudunu kesmiş samimi Çerkeslerin umudu haline gelmiştik. Telefonlar edildi, toplantılar yapıldı ve bir liste oluşturuldu.

21 Mayıs 1978 tarihinde yapılan kongrede Yaşar Bağ'ın başkanlığındaki, bizim de içinde olduğumuz liste 82 oya karşılık, 86 oyla kongreyi kazandı. Yaşar Bağ'ı üçüncü kez başkan seçtirmiştik. Bu listede Cihan Candemir, Cengiz Gül, Turhan Doğan, Rahmetli Avni Turan, M. Nedim Özel ve ben bulunuyorduk. Yedeklerde de Hikmet Albayrak, Abidin Bilgier ve Cevdet Yıldız bulunuyordu.

Ancak gençlik kolu seçimlerini de karşı listenin adayları kazanmıştı. Çünkü gençlik kolu seçimlerinde otuz yaşın altındakiler oy kullanıyordu. Gençlik kolu seçimlerini farklı düşünceden kimselerin kazanması ortaya bir çatışma durumu çıkarıyordu. Kendi yaşıtım olan gençlik kolundaki arkadaşlarımın azizliğine biz de uğradık. Geleneksel üniversite mezunları gecesinin organizasyon işini gençlik koluna vermiştik. Ama gençlik kolu yönetim kurulunu zorda bırakmak için geceye katılmama kararı aldığını açıkladı. Atılan bu kazığın karşısında geri adım atmadık ve geceyi gerçekleştirdik. O gece için fon müziği ararken ilk bestemi yaptım. Buradan bizi zor durumda bırakmak isteyen o güzel arkadaşlarıma sevgilerimi yolluyorum.

Tabi gruplar arasında çok sert tartışmalarda yaşanıyordu. Ama bu tartışmaları çatışmaya dönüştürmeden soğukkanlılıkla geçiştiriyorduk. Bunda Yaşar Bağın sağduyulu telkinleri de çok etkili oluyordu. Konferanslar, seminerler, kitap tanıtım etkinlikleri, düğün, ekip, koro, dil çalışması, gezi gibi bir dernekte yapılabilecek tüm etkinlikleri yapmaya çalışıyorduk. Bu dönemin başında Rahmetli Avni Turan Taksim’deki bir mitingde çıkan çatışmada ayağından vuruldu. Hastaneye kaldırıldığında üzerinde çıkan bir silah nedeniyle tutuklandı. Bu yüzden yönetim kurulu üyeliği düşürüldü ve yerine Hikmet Albayrak getirildi. Üç ay sonra cezaevinden çıkan Avni tekrar aramıza katıldı.

Derneğimizin genel kurulunun  o dönemde Mayıs ve Haziran aylarında yapılması genel bir teamül halindeydi. Dernek genel kurulunun yapılacağı tarihi belirlemek için Mayıs başlarında yaptığımız bir yönetim kurulu toplantısına Cengiz Gül, Hikmet Albayrak, Turhan Doğan ve M. Nedim Özel, ömründe derneğin kapısından içeri girmemiş 50 üye kaydettiler ve genel kurul tarihini Ağustos ayına attılar. Çünkü yeni kaydedilmiş üyeler, üyelik tarihinin üzerinden üç ay geçmeden oy kullanamıyorlardı. Derneği solculardan temizlemek için böyle bir hileye başvurmuşlardı. Yaşar Bağ ile ben bu karara muhalefet şerhi koyduk.

Bizi büyük bir telaş almıştı. Maocuların bu adamlara güvenilmez eleştirileri haklı çıkmıştı. Her ne pahasına olursa olsun, derneği bu hilebaz sağcılara teslim etmeyecektik.

Ama nasıl?

Az konuşan ama konuşunca çok net konuşan Avni, çok net ve kesin konuştu. "Bunları indireceğiz,  Devrimci şiddetin ne demek olduğunu onlara göstereceğiz, devrimcilere hile yapılamayacağını böylece halkımıza anlatacağız" deyip kestirip atmıştı. "Böyle bir eylem için hareketin onayını ve desteğini almak gerekir" dedik. Hareketten toplantı için randevu beklerken, Yaşar Bağ dernek tüzüğü ile ilgili bir meseleyi görüşmek üzere, bizi Üsküdar'daki evine davet etti. Daha önce de defalarca ziyaret ettiğimiz boğaz manzaralı bu güzel ev onların huzur yuvasıydı. Bu evde sevgili Mine ve Necla'nın defalarca çayını içip kek ve çöreklerini yemiştik.

Yaşar Bağ, "Çocuklar derneğimizin tüzüğünün yönetim kurulu ile ilgili maddelerini okudunuz mu?" diye sordu. Biz "okuduk Yaşar abi" dedik ama okumamıştık. "Dernek tüzüğümüzün yönetim kurulu ile ilgili bölümünde, “üç defa izin almadan yönetim kurulu toplantısına katılmayan yönetim kurulu üyesinin yönetim kurulu üyeliği düşer” diyor.

Ben saydım Turhan Doğan on iki kez, Cengiz Gül on bir kez izin alamadan yönetim kurulu toplantısına katılmamışlar. Acaba bu üyelerin üyeliklerini düşürüp, yedekleri çağırarak, genel kurulumuzu zamanında yapabilir miyiz" diye sordu.

Nasıl sevindiğimi anlatamam. Bizi ve toplumumuzu büyük bir badireden kurtarmıştı Yaşar Bağ, hukukçu ve bilge kimliğiyle. Prosedürü işleterek Turhan Doğan ve Cengiz Gül'ün yönetim kurulu üyeliğini düşürdük.

Bu operasyonda Cihan Candemir'in son derece dürüst bir biçimde bizim yanımızda durduğunu belirtmeliyim.

Bu operasyonda karşımızda yer alan Hikmet Albayrak’la daha sonra hiç yollarımız kesişmedi.

Turhan Doğan’la da hiç görüşmedik. Ama bize Setenay Nil Doğan gibi bir bilim insanı yetiştirdiği için kendisine minnettarım.

Mahmut Nedim Özel ile Gönen-Manyas istikametine doğru bir gönül yolculuğuna çıkmıştık bekârken. O günden bu yana dostluğumuzu ve muhabbetimizi sürdürüyoruz.

Cengiz Gül'le de yollarımız kesiştiğinde o günün burukluğunu belirten bir tavır içerisinde oluyor. Yaşar Bağ sayesinde ne kadar ucuz kurtardığının farkında bile değil.

1979 yılının Haziran ayında Tepebaşı gazinosunda yapılan kongre ile Yaşar Bağ Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği’ndeki yöneticilik yaşamını noktaladı.

Daha sonra Üsküdar'daki evlerinden Maltepe tarafına taşındılar. Transandantal Meditasyon, Bitki tebabeti ve doğal yaşam konularıyla da ilgilendi Yaşar Bağ. Ama daha fazla okuma ve yazma imkanını yakaladı. Toplumumuzu ilgilendiren meselelerin içinde hep oldu. Sevmediği şey ise yemekli, içkili, kahvaltılı toplantılar oldu. "Bizim gibi kültür insanlarının aşı da, ekmeği de kültürdür. Bizim öyle yerlerde ne işimiz var" derdi.

Kendisine sağlık dilediğim, toplumumuza büyük emekleri geçmiş Yaşar Bağ'ın basılmış 12 eseri bulunuyor.

1- Kafkas Derneği üzerine Düşünceler, Ankara-1971

2- Gülümse (Şiirler)Nart Yayıncılık, İstanbul-1993

3- Sözler ve Gözler (Şiirler), İstanbul-1995

4- Türkler ve Çerkesler’de İslam Öncesi Kültür Dil ve Tanrı (araştırma), İstanbul-1997

5- Çerkes Masalları (Çerkesceden Çeviri), İstanbul-1998

6-Yaşar Bağın Anı Defterinden(Yaşam öyküsü)-1998-İstanbul

7- Kafdağı’nın Son Atlısı (Şiirler), İstanbul-1998

8- Düşle Gerçek Arasında (Şiirler), İstanbul,-1999

9- Kendini arayan Kayıp (Şiirler), İstanbul-2000

10- Çerkeslerin Dünü Bugünü, Ankara-2001

11- Kafkasya ve Çerkesler, İstanbul-2002

12-Kafkasya Böyle olmamalıydı, İstanbul-2002

(Kaynak: M. Mine Bağ)


3509 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ - 27/07/2024
Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi