• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam138
Toplam Ziyaret977209
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Coğrafya Kaderdir!
17/07/2014

Başlığımız İbn-i Haldun'a ait.

1332 yılında Tunus’ta doğup, 1406 yılında Kahire’de vefat eden İbn-i Haldun, ünlü Mukaddime isimli dev yapıtında dünyayı yedi iklim bölgesine ayırıyor.

Güneyden kuzeye doğru giden bu tasnifte, dördüncü bölgenin en mutedil ve mükemmel iklim bölgesi olduğunu belirtiyor.

İnsanların renklerinin ve karakterlerinin oluşumunda coğrafyanın ve iklimin adeta bir kader olduğunu tespit ediyor ibn-i Haldun, bundan tam altı yüzyıl önce…

Yine katıldığım bir pazarlama seminerinde, Prof. Nezih Neyzi'den dinlediğim coğrafya-insan ilişkisine ilişkin bir tespiti sizlerle paylaşmak isterim.

Yeryüzünde dört çeşit kara parçası vardır.

1- Dağlık alanlar.

2- Ovalık alanlar.

3- Deniz Kıyıları.

4- Adalar.

Dağlık alanlar engebelidir. İklimi sert ve karlıdır. Çok miktarda vahşi hayvan mevcuttur. Bu koşullardan dolayı nüfus yoğunluğu azdır. Mücadele edilmesi gereken dağın zorlu koşullarıdır. Dağlı insanlar az konuşurlar. Zor dost olurlar. Ama dost oldularmıydı da dostlukları bir ömür boyu sürer. Kolay kavga etmezler ama kavga ettiler mi, kavgaları ölümle sonuçlanır.

Ovalık alanlarda, iklim mutedil, toprak verimli ve nüfus fazladır. Ova insanı yemeyi, içmeyi, eğlenmeyi ve gezmeyi sever. İlişkiler ve dostluklar günübirliktir. Menfaatler bittiğinde hiç kimse kimseyi hatırlamaz. Ova insanları kolay kolay da kavga etmez.

Sahil insanlarının mücadelesi denizledir. Hareketleri, dansları, yaşam biçimleri deniz gibi oynaktır adeta. Çok kolay kavga ederler ve çabuk barışırlar. Akdenizliler ve Karadenizliler birbirlerine çok benzerler. Aslında bütün sahil insanları birbirine benzer.

Ada insanlarının dünyası yaşadıkları ada ile sınırlıdır. Yabancılara karşı çok kuşkucudurlar. Yabancılardan ve korsanlardan hep zarar görmüşlerdir. Dedikodu yapmayı çok severler. Adalarından kurtulmayı hayal ederler.

 Bir kişiye nerelisin diye sorarsanız, vereceği cevaptan ve yaşadığı coğrafyadan yola çıkarak davranış biçimi ve karekteri hakkında bir fikir sahibi olursunuz.

Çerkeslerin coğrafyaları da kaderleri, hatta kadersizlikleri oldu. Çünkü yaşanılan coğrafyalar ve komşular insanlara ve milletlere kader oluyor.

Dünyanın en güzel ve en verimli coğrafyalarından birine sahip olan atalarımızın başına gelenler, biz torunlarının kaderi oldu.

Karadeniz’in doğusunu çevreleyen Kafkasya coğrafyasının kuzey kısmı olan Azak Denizi Tatarların, güneye doğru Şapsığların, Ubıxların ve Abhazların ülkesi idi.

Kuzeydeki komşu Rus Çarlığı ise denizlere sahip olmak istiyordu. Bu emperyalist yayılmacı siyasete karşı uzun yıllar savaşan Çerkesler ve Tatarlar ülkelerini kaybettiler. Coğrafyalarının şekillendirdiği karakterlerinden ötürü, Rusya’yla anlaşmayı başarıp vatanlarında kalabilmeyi başaramadılar.

Gemilerle Karadeniz limanlarına çıkarıldılar. Trabzon, Samsun, Sinop ile Varna ve Köstence Limanları varış yerleri oldu. 93 harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşına müdahil olmasalardı Çerkesler, bugün çok büyük bir Çerkes nüfusu Romanya ve Bulgaristan’da yaşıyor olacaktı.

Daha demokrat ve ırkçı yaklaşımları olmayan Romanya ve Bulgaristan’da Türkler nasıl asimile Olup yok olmadılarsa, Çerkesler de asimile olup yok olmayacaklardı.

Kaderin garip bir cilvesi olarak, sığındıkları Osmanlı yıkılmasaydı, bugün Çerkesler bu derece asimile olup yok olmazlardı. Çünkü Osmanlıdaki dini ve etnik topluluklara yaklaşım bugünkünden çok daha hoşgörülü idi.

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla coğrafyamızda oluşan devletler Türk ve Arap ırkçısıydılar.

Osmanlı Devletinin en büyük mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti ise, hiç bir zaman cumhuriyet olamamış bir diktatörlüktür. Türkiye Cumhuriyetinin herkesi Türk, Müslüman ve Sünni yapma kavgası, bu ülkeyi farklılıklar için cehenneme çevirmiştir.

Farklılıkları inkar, imha ve asimilasyon politikalarından Çerkesler de paylarına düşeni fazlasıyla almışlardır. Çerkesler için asimilasyon ve yok oluş kaçınılmaz hale gelmiştir.

Ancak yaşadığımız coğrafya olan Türkiye’de, 2009 yılında bu coğrafyanın kaderini değiştirecek bir süreç başlamıştır. Bu süreç “Demokratik açılım süreci”dir. Bu süreç iç ve dış dinamiklerin etkisiyle oluşmuştur. İçerde Kürtler, İslamcılar ve Demokrasi güçlerinin mücadelesi; dışarıda ise Avrupa Birliği’nin müdahalesiyle oluşmuştur bu süreç.

Bu sürece Çerkeslerin de dahil edilmesi için yola çıkan ÇHİ, yaptığı mitingler, çalıştaylar, eylemler ve siyasi temaslarla, Çerkeslerin bir sorunu olduğunu Türkiye’ye ve Dünya’ya göstermiş ve Çerkes meselesini görünür kılmıştır.

Ancak ÇHİ 2013’ün son aylarından bu yana, sessiz sedasız bir çalışmayı daha neticelendirmeye çok yaklaşmış bulunmaktadır. Bu çalışma siyasi bir mesele olan Çerkes Meselesi’nin siyasi aracı olan “parti” çalışmasıdır.

2013 yılının Kasım ayında deklere ettiğimiz “ÇOĞULCU DEMOKRASİ HAREKETİ”nin “ÇOĞULCU DEMOKRASİ PARTİSİ”ne dönüşmesi an meselesi haline gelmiş ve son rötuşları yapılmaktadır.

İstanbul, Ankara, Çorum, Merzifon, Kayseri, Kahramanmaraş, Eskişehir ve Tokat’ta yapılan toplantılarda Çerkeslerin bir siyasi partisinin olması gerekliliği katılımcılar tarafından da teyid edilmiş, çok geç kalmış bir girişim olarak nitelendirilmiştir.

ÇHİ’nin oluşturulduğu dönemde, “her yapılana karşı çıkan mahfeller de” karşı çıkma cesaretini gösteremedi partileşme sürecine.

Çerkes meselesinin çözümünü, misyon olarak üstlenecek olan “Çoğulcu Demokrasi Partisi” kaderimizi değiştirmek için yola çıkmak üzeredir.

Coğrafyamızı ve kaderimizi değiştirmek için tüm onurlu ve vicdan sahibi Çerkesleri ve Çerkes dostlarını “Çoğulcu Demokrasi Partisi” saflarına bekliyoruz.



2557 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ARTIK ÇERKESLER DE DAMGALARINI VURMAYA BAŞLADI - 05/12/2023
Ankara’dan Saim Tuc, İstanbul’dan Mustafa Bakıcı ve Londra’dan Muhittin İzzet Kandur’u sonsuzluğa uğurladık. Her biri “nev-i şahsına münhasır” dedikleri gibi çok değerli kişiliklerdi. Asla yerleri doldurulamayacak kimselerdir.
YENİ AÇILIMLAR YAPMAK GEREKİYOR - 07/10/2023
Biz de hem repertuarımızı genişletmek, hem de Çerkesce daha geniş kitlelere ulaşmak için, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Pop ve protest müziği parçalarını Çerkesce’ye çevirip Maksıme‘de icra edeceğiz.
ETHEM MESELESİNE ÇERKESLER NASIL BAKMALIDIR? - 12/09/2023
Türk Tarih tezinin temel taşı olan Nutuk’ta Ethem Bey’le ilgili bu ifadeler durduğu sürece Ethem Beyin hainliğinin ortadan kalkması mümkün değildir.
“RUSYA’NIN DOSTLARI DÜŞMANIMIZ, DÜŞMANLARI DOSTUMUZDUR” - 23/07/2023
Kim ki Rusya’nın dostudur, bilin ki Çerkes Halkının düşmanıdır. Bunun Çerkes, Türk, Abhaz, Oset, Çeçen olması fark etmez.
WAGNER, RUSYA’YA AYNA TUTTU - 27/06/2023
Ancak görülen manzara, yirmi beş bin kişilik bir askeri gücün Rusya’yı teslim alma kapasitesinin olduğunu ortaya çıkarmıştır.
ÇERKESLER DEMOKRASİDEN YANA OLMAYA MECBURDUR! - 23/04/2023
Türkiye’de iç dinamizmle hiç bir şey gerçekleşmemektedir. Her gelişme dışarıdan empoze edilerek gelişmektedir. Türkiye’de de demokrasi yolunda bir gelişme olabilmesi için Avrupa Birliği dışında bir yol görülmemektedir.
ÇERKESLER, NEDEN KİMLİK BİLİNCİNE SAHİP VEKİL ÇIKARAMAZ? - 15/04/2023
Kayseri’de Çerkesleri kaale almayan siyasi partilere verilmiş bir ültimatomdur Mutlu Akkaya’nın adaylığı. Ben de Kayseri’de yaşıyor olsaydım oyumu tabii ki Mutlu Akkaya’ya verirdim.
MEHMET ASLANTUĞ’DAN ÇERKESLER’E VEKİL OLUR MU? - 31/03/2023
Hayır, Aslantuğ’un Çerkeslerin talepleri ile ilgili bir problemi olsaydı yaşadığı şehir olan İstanbul’daki Çerkes kurumlarından birinin olsun kapısını çalardı bugüne kadar.
NUTUK ÜZERİNDEN TARİH OKUMASI, ETHEM VE NAZIM - 24/01/2023
Dünya’nın hiçbir ülkesinde bir askerin yazdığı savaş anıları, o ülke tarihinin temelini oluşturmaz. Neredeyse bütün tarihçiler Mustafa Kemal’in Nutuk’undan yola çıkarak Çerkes Ethem’i hain ilan etme yarışına girerler.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi