• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam107
Toplam Ziyaret977178
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Küresel Vicdana Dokunuyoruz
12/10/2014

"Teknik herşeyin kolaylaşmaya başlamasıdır."

Ama biz teknik sayesinde yok olduk, teknik sayesinde yeniden var olacağız ve küresel vicdana dokunacağız.

***

1964 yılı Çerkes sürgün ve soykırımının 100. yılıydı.

O sene Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun üzerinden kırk yıl geçmişti.

Ve kırk yıllık süreçte tüm Türkiye halklarına "Türküm, doğruyum, çalışkanım" dedirtilerek ve zor kullanılarak hafızaları boşaltılmıştı.

Çerkeslerin  cumhuriyet tarihindeki ilk kurumlarını oluşturmalarının üzerinden on iki yıl geçmişti.

Yine 1964 yılının Mayıs ayında, diaspora tarihinde 11 yıl yayında kalan dergisi "Kafkasya Kültürel Dergi" yayına giriyordu. Ama o dergi mayıs ayında yayına girmiş olmasına rağmen, ne 21 Mayıstan, ne sürgünden, ne de soykırımdan bahsediliyordu.

1964 yılında ben dokuz yaşındaydım. Dilimizin, kültürümüzün ve ulusal varlığımızın elimizden nasıl kayıp gittiğini yaşayarak görmüş biriyim.

1964 yılında, yüzyıldan beri anavatanından koparılmış halkımızın altmış yılı Osmanlı’da, kırk yılı da Cumhuriyet döneminde geçmişti. Osmanlının etnik kimliklere daha hoşgörülü tavrı sayesinde Çerkes Kurumları ve okulları oluşturulmaya başlamıştı.

Cumhuriyetle birlikte başlayan sürgünler, baskılar, ırkçı ve asimilasyoncu politikalar, tüm halkları içine kapatmış olduğundan, halklar olduklarından farklı görünmeye başlamıştı.

Nüfusun yüzde sekseni köylerde, yüzde yirmisi şehirlerde yaşayan Türkiye’de aynı şey Çerkesler için  de geçerliydi. Dilin, Kültürün anavatandan gelen orjinal şekliyle yaşadığı Gönen'in Üçpınar köyünde büyüdüm ben. Çerkesler kapandıkları köylerinde her türlü baskıya inat, kendi kendilerine yaşatıyorlardı varlıklarını.

Her türlü baskıya direnen dilimiz, kültürümüz teknik gelişmelerle elimizden kayıp gitti. Köylerde o yıllarda okul, elektrik, radyo, televizyon, telefon, bilgisayar, traktör, araba, yol yoktu. Bu yokluklar içerisinde dil ve kültür varlığını sürdürüyordu.

Ama her gelen yenilik, her gelen teknolojik gelişme aleyhimize kullanıldığı için bizden bir şeyler aldı götürdü.

1950'li, 60 ve 70'li yıllarda köylerimizde hızla okullar açılmaya başlamıştı. Halkımızın eğitiliyor olması iyi bir şey olmalı değil mi? Ama hiç de öyle olmadı. Okullar, öğretmenler ve eğitim sistemi etnik toplulukların yok edilmesi için oluşturulmuş bir asimilasyon makinesiydi. Bizim neslimizde Çerkes köylerinde okula gidip, Çerkesce konuştuğu için öğretmenden dayak yememiş kimse yoktur. Ya da öğretmenin kandırdığı ajan çocuklar tarafından öğretmene şikayet edilmemiş olan da yoktur.

Oysa o yıllarda anadil eğitimi, seçmeli ders gibi konular hayata geçirilebiseydi, diasporada Çerkesçe yazan birçok yazar, şair ve besteci yetişebilirdi.

Sonra peşinden köyümüze radyo geldi. İlk Tiğuj Bilal ağa almıştı radyoyu. Kocaman antenleri, pilleri olan sandık büyüklüğünde radyolardı bunlar. Hemen Zeki Müren'in şarkılarını, Muzaffer Akgün'ün türkülerini pek sevdik. Voredlerimizin, ğıbzelerimizin yerine Türkçe şarkıları ve türküleri koyuverdik.

Yasaklanan Çerkes düğünlerinin yerini davullu, zurnalı, içkili Türk düğün adetleri almıştı.

Sonra yollar yapıldı. Köylerin şehirlere kolayca akıp asimile olması için.

Saban'ın, pulluğun, öküzün, atın, dövenin, orağın yerini traktör ve harman makinesi aldı. Elli kişinin yaptığı işi yapan bir traktör, köylerde insanları işsiz bıraktı. Şehirlerde gelişen çarpık kapitalizm, emeğe ve işgücüne ihtiyaç duyuyordu.

Köyler insanları beslememeye başlayınca, hızla şehre doğru bir göç başladı. Kimi iş için, kimi okumak için gidiyordu şehre. 1964 yılında Almanya’ya giden işçi kafilelerinin içinde de çok sayıda Çerkes bulunuyordu.

Şehirler asimilasyon için doğal bir değirmen vazifesi gördü. Çerkes kültürünün doğal halde yaşadığı köylerimizse boşalıp viraneye döndü.

Şehirlerde Çerkeslik nasıl sürdürülebilirdi?

B u konuda hiç kimsenin ne elli yıl önce, ne de bugün hiçbir fikri yok malesef. Şehirlerde doğan çocuklarımızın hiçbiri Çerkesce bilmiyor ve Çerkes kurumlarına ilgi duymuyor. Kurumlarımız ise halkımızın yüzde birine bile ulaşamıyor. Asimilasyon tüm hızı ile devam ederken, bizler boş tartışmalarla süreci seyretmeye devam ediyoruz.

Yüzyıl ısrarla muhafaza edebildiğimiz dilimiz ve kültürümüz çarpık kapitalizmin ve tekniğin getirdiği bir traktöre yenik düşüyor ve köylerimiz boşalıyordu.

Yazımızın başında, teknik nedeniyle yok olduk ama teknik sayesinde yeniden var olacağız ve küresel vicdana dokunacağız demiştik.

Sürgün ve soykırımın yüzüncü yılında, çok az Çerkesin yaşadığı Kilisten çıkan Çerkesce bilmeyen bir Çerkes genci olan İzzet Aydemir "Kafkasya Kültürel Dergi"yi çıkararak Çerkes meselesinin kadrolarını oluşturacak iklimi yaratıyordu. Ben de kendimi "İzzet Aydemir Ekolü"nün bir öğrencisi sayıyorum.

İzzet Aydemir'in yarattığı bu iklimden etkilenen, çok az sayıda Çerkes’in yaşadığı Konya’dan çıkan Sn. Ali İhsan Tarı bize teknolojinin nasıl halkın hizmetine sokularak dilimizi yeniden nasıl inşa edebileceğimizi gösterdi. Ali ihsan Tarı Çerkeslerin milyon dolarlar harcayarak yapamayacağı bir işi başardı. Yazdığı biigisayar programları www.danef.com sesli sözlük (18.000 kelime), 108.000 kelimelik yazılı sözlük, sanal dersanelerle dil eğitimi dünyada eşi zor bulunabilecek çalışmalardır.

Bugün internet üzerinden yayın yapacak radyo ve televizyon kurmanın hiçbir maliyeti yoktur. Ancak o radyo ve televizyonlarda sürekli yayın yapacak inançlı yetişmiş kadrolar ve kaynaklar yoktur. Bu arada Danef Radyo’nun yayında olduğunu hatırlatalım.

Artık her cep telefonu bir televizyon vericisidir. Dünya artık çok küçülmüş, herkesin  her şeyden anında haber alabildiği bir alana dönmüştür.

Artık bu durumda kapandığımız derneklerimizden çıkarak "bir şey yapmalıyız". İçine kapandığımız derneklerimiz çok gerekli ama yetersiz bir örgütlenme şeklidir. Bir şey yaparsınız mutlaka haber oluyorsunuz, tanınıyor ve görünür oluyorsunuz.

Davamızı bütün insanlığın davası haline getirirsek, başarıya ulaşabiliriz. Bunun yolu ise dünyadaki mazlumlarla birlikte hareket etmekten geçer. Çünkü küresel vicdan, mazlumların vicdanında oluşur, zalimlerde değil. Oysa Çerkeslerin karnesi mazlumlarla birlikte hareket etme yönünde kötü notlarla doludur.

Beğensek de, beğenmesek de Türkiye’de ırkçı ve faşist devlet sistemini gerileterek bize de nefes alma imkanı sağlayan Kürt Hareketinin mücadelesidir. Onun için Kürtlerin, Lazların, Pomakların, Filistinlilerin, tamillerin, Ermenilerin, Baskların, Katalanların, Kızılderililerin, Aborjinlerin, Tutsilerin ve ismini burada sayamadığım tüm halkların acılarını kendi acımız olarak içselleştirmek ve Çerkeslerin acılarını da onlara anlatmak zorundayız.

Acı çekmemiş olan, acı çekenin halinden anlamaz.

Bizi ancak dünya mazlumları anlayabilir ve küresel vicdan mazlumların vicdanıdır.

Küresel vicdana ulaşabilmenin yolu ise biz varız ve buradayız diye ortaya çıkabilme yürekliliğini gösterebilmektir. ÇHİ yaptığı mitingler ve çalıştaylardan sonra, ortaya koyduğu 21 eylemleri projesi ayrı bir tarihsel önem taşımaktadır.

Küresel vicdana dokunmak için yaptığımız şey çok basit aslında. Her ayın 21'inde saat 20.00'de Galatasaray lisesi önünde toplanıp pankartlarımızı açarak bir saat bekliyoruz. Günde bir milyon kişinin ziyaret ettiği İstiklal Caddesi’nde önümüzden elli bin kişi geçiyor. En az bin kişi fotoğraflarımızı çekerek sosyal medyada paylaşıyor. Dünyada aşağı yukarı her milletten insanlara derdimizi anlatıyoruz. Birçok milletten insan bizi dinledikten sonra hak veriyor ve başarılar diliyor.

21 eylemleri Rusya’ya soykırımı hatırlatıp protesto ederken, aynı zamanda küresel vicdanlara da dokunmaktadır.

Bugüne kadar 21 eylemlerine katılmamış olanlar, küresel vicdanla buluşmanın ne demek olduğunu anlayamazlar.

Bu ay da, 21 Ekim salı saat 20.00'de Galatasaray lisesinin önünde yirmi altıncı kez toplanıp küresel vicdanla birbirimize dokunacağız.

"Her şeye inat buradayız!

Her şeye inat var olacağız!" diyeceğiz.



2912 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ARTIK ÇERKESLER DE DAMGALARINI VURMAYA BAŞLADI - 05/12/2023
Ankara’dan Saim Tuc, İstanbul’dan Mustafa Bakıcı ve Londra’dan Muhittin İzzet Kandur’u sonsuzluğa uğurladık. Her biri “nev-i şahsına münhasır” dedikleri gibi çok değerli kişiliklerdi. Asla yerleri doldurulamayacak kimselerdir.
YENİ AÇILIMLAR YAPMAK GEREKİYOR - 07/10/2023
Biz de hem repertuarımızı genişletmek, hem de Çerkesce daha geniş kitlelere ulaşmak için, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Pop ve protest müziği parçalarını Çerkesce’ye çevirip Maksıme‘de icra edeceğiz.
ETHEM MESELESİNE ÇERKESLER NASIL BAKMALIDIR? - 12/09/2023
Türk Tarih tezinin temel taşı olan Nutuk’ta Ethem Bey’le ilgili bu ifadeler durduğu sürece Ethem Beyin hainliğinin ortadan kalkması mümkün değildir.
“RUSYA’NIN DOSTLARI DÜŞMANIMIZ, DÜŞMANLARI DOSTUMUZDUR” - 23/07/2023
Kim ki Rusya’nın dostudur, bilin ki Çerkes Halkının düşmanıdır. Bunun Çerkes, Türk, Abhaz, Oset, Çeçen olması fark etmez.
WAGNER, RUSYA’YA AYNA TUTTU - 27/06/2023
Ancak görülen manzara, yirmi beş bin kişilik bir askeri gücün Rusya’yı teslim alma kapasitesinin olduğunu ortaya çıkarmıştır.
ÇERKESLER DEMOKRASİDEN YANA OLMAYA MECBURDUR! - 23/04/2023
Türkiye’de iç dinamizmle hiç bir şey gerçekleşmemektedir. Her gelişme dışarıdan empoze edilerek gelişmektedir. Türkiye’de de demokrasi yolunda bir gelişme olabilmesi için Avrupa Birliği dışında bir yol görülmemektedir.
ÇERKESLER, NEDEN KİMLİK BİLİNCİNE SAHİP VEKİL ÇIKARAMAZ? - 15/04/2023
Kayseri’de Çerkesleri kaale almayan siyasi partilere verilmiş bir ültimatomdur Mutlu Akkaya’nın adaylığı. Ben de Kayseri’de yaşıyor olsaydım oyumu tabii ki Mutlu Akkaya’ya verirdim.
MEHMET ASLANTUĞ’DAN ÇERKESLER’E VEKİL OLUR MU? - 31/03/2023
Hayır, Aslantuğ’un Çerkeslerin talepleri ile ilgili bir problemi olsaydı yaşadığı şehir olan İstanbul’daki Çerkes kurumlarından birinin olsun kapısını çalardı bugüne kadar.
NUTUK ÜZERİNDEN TARİH OKUMASI, ETHEM VE NAZIM - 24/01/2023
Dünya’nın hiçbir ülkesinde bir askerin yazdığı savaş anıları, o ülke tarihinin temelini oluşturmaz. Neredeyse bütün tarihçiler Mustafa Kemal’in Nutuk’undan yola çıkarak Çerkes Ethem’i hain ilan etme yarışına girerler.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi