• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam64
Toplam Ziyaret977135
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
Uyuyanlar ile Uyananlar Arasındaki Mücadele
28/05/2017
Hayat bizlere her gün çok şey öğretmeye devam ediyor.
Tabi ki öğretenden yani hayattan öğrenmeyi, her gün öğrenci olmayı kabul edenler gelişip ileriye doğru giderken, içine kapanıp hayatı es geçenler her gün kaybetmeye devam ediyorlar. 
Tıpkı Çerkes Halkı gibi. 
Anavatanında içine kapanmış olan Çerkes Halkı ne rönesansın farkında oldu, ne de sanayi devriminin. Ne kapitalizmi ve parayı fark etti; ne de emperyalizmi. Okuma yazma için bir alfabeye gerek olduğunu da kavrayamadı. Kuzeyinden gelen emperyalist Çarlık Rusya'sının ne büyük bir tehlike oluşturduğunu da tam olarak kavrayamadı. Bu büyük tehlikeyle köyler federasyonu olarak mücadele edilemeyeceğini anladığında yıl 1861'i gösteriyordu. 1861 yılında Soçi Özgürlük Meclisi’ni toplayıp devlet örgütlenmesi kararı aldığında artık çok geç olmuştu. Çünkü vatanının % 80’i işgal edilmişti. 
Yüzlerce yıl vatanlarını işgal etmek için uğraştıkları Çerkesleri vatanlarında bırakırlarsa Kafkasya'ya sahip olamayacakları kararına vardı Ruslar. Soyunu kırdıkları Çerkesleri Osmanlı ülkesine sürdüler. 
Bu yenilmişlik bu kaybetme hali Çerkesleri çok utandırdı. Başlarına geleni anlatamadılar. Bunun için sürgünden bize kalan ne hikayeler ne ağıtlar ne de anektodlar var doğru dürüst. Bildikleri iş askerlik ve çiftçilikti. Köylerde izole bir biçimde yeni hayatlar , küçük Kafkasyalar yarattılar. Askerlikte gösterdikleri başarı nedeniyle kısa sürede Osmanlı ordusunda önemli mevkilere geldiler. 
1908 yılında meşrutiyetin ilan edilmesiyle örgütlenme hakkını elde eder etmez ilk yasal örgütlenmeleri olan Çerkes Teavün Cemiyetini kurdular. Çerkes Teavün Cemiyetinin yönetim kurulu adeta Osmanlı Genel Kurmayı gibi paşalarla doluydu. Osmanlı döneminde Çerkes olmak çok itibarlı bir şeydi. O dönemde anavatana dönük çalışmalar yapılıyor, İstanbul’dan giden öğretmen ve kitaplarla anavatanda okullar açılıyordu. 11 Mayıs 1918’de kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyetiyle dayanışma haline girilerek, Osmanlı Devleti tarafından tanınması sağlanıyordu. Çerkes Numune Mektebi açılarak Çerkesçe eğitim veriliyor ve kız-erkek öğrencilerin bir arada okuduğu ilk Müslüman okulu oluşturuluyordu. 
Çerkeslerin 1864 yılında başlayan Osmanlı Devleti dönemi 1923 yılında sona eriyordu. Çerkes diasporasının Osmanlı dönemi 59 yıl sürmüştü. 
***
Bu 59 yılın son yılında daha cumhuriyet ilan etmemiş TC , 1923 yılının Mayıs ve Haziran ayında Çerkeslere karşı bir operasyon başlatıyordu. İstanbul'da ki Çerkes kurumlarını ve Çerkes Numune Mektebini kapatıp Yöneticilerini hapse atıyor, Gönen-Manyas Çerkeslerini ise sürgüne gönderiyordu. Lozan Barış Antlaşması gereği genel af ilan etmeyi kabul etmiş olan TC 150 kişiyi affetmeme kararı aldı. Tarihe 150’likler olarak geçen bu affedilmeyenlerin 87'si Çerkesti. Askeri okullardan da  Çerkes öğrenciler atılmıştı. 
Ben Cumhuriyetin ilan edildiği ve Gönen-Manyas Çerkeslerinin sürüldüğü 1923 yılından 32 sene sonra doğdum. Babam çocuk yaşta bizzat sürgüne gitmiş. Annemse malları sattırılıp sürgün bekleyen köylerden birindendi. Hiç bir zaman sürgün ile ilgili bir şey anlatmadılar. Çünkü çok korkuyorlardı. Sadece köye her yaz Malatya'dan gelen Çetav'ların kızı Kıymet Teyzenin lafı “sürgün” arada bir geçerdi. Kıymet Teyze sürgün esnasında kaçılıp orada gelin olarak kalmıştı. 
İzzet Aydemir'in yayınladığı "Kafkasya Kültürel Dergi" köyümüze gelirdi. O dergileri okuyup kimlik bilinci oluşmaya başlayınca büyüklerimize sorduğumuz sorular onları çok rahatsız ederdi. Çok defa "Bunları karıştırıp bizi hatırlamalarına vesile olmayın. Bizi unuttular diye biz seviniyoruz. Aman ha bizi yeniden mi sürdüreceksiniz" dediklerini çok duydum.
Köye Jandarma ya da Kaymakam veya resmi bir araba geldiğinde koca koca adamların şapkalarını çıkarıp cami avlusunda tek sıra dizildiklerini gördüm. Gözlerinde daha önce yedikleri dipçikleri süngü takılıp yırtılan mızıkaları, sürgün yolunda kaybettikleri kardeşlerini gördüm. Ben köylülerimin gözümde korkuyu gördüm ve bu korkuyu yenmek için yanmaya hazır bir isyancı oldum. 
İstanbula geldiğimde yaptığım ilk iş Bağlarbaşı Derneğine gitmek olmuştu. 1974 yılından beri üyesiyim. Üzerinden tam 43 yıl geçmiş. Ama aynı köylü korkaklığını okumuş yazmış dernek yöneticilerinde de gördüm. Bu içe kapanıklık hali beni Türkiye soluyla da tanıştırdı. Solcularla da çok problem yaşadım. Geçtikleri şovenist eğitimin etkileri, entellektüel sığlıkları ama asla samimiyetlerinden şüphem olmadı. Solculara Ulusal sorunda azınlıkların ve Çerkeslerin yerini anlatmaya çalışırken Çerkes bölücüsü olarak hapse düştüm. Ama solculardan dik durmayı ve bir dava için ölüme gidilebileceğini de öğrendim. 
Tüm cevvaliyetimize rağmen geri dönüp baktığımda ben dahil ne kadar derin bir uyku içerisinde olduğumuzu şimdi daha iyi anlıyorum. Derneklerimiz elimizdeki tek enstürmandı. Elimizdeki en nadide varlıklarımız olmalarına rağmen. Son derece manüplasyona açık yapılar olduklarını yaşayarak öğreniyoruz. İçimize kapanıp sadece elimizdekini muhafaza edelim dediğinizde baştan kaybetmeye mahkümsunuz. Yiyelim, içelim, xabze'yi muhafaza edelim, oynayalım diyerek çok büyük bir soykırıma maruz kalmış bir halkı ayağa kaldırmak mümkün olamazdı. Nitekim öyle de oldu.
Oysa ortaya bir dava çıkabilmesi için soykırımcı Rusya, kültürel soykırımcı (asimilasyoncu) Türkiye ile hesaplaşmayı göze alabilmek gerekiyordu. 
Gerek anavatanda, gerekse Türkiye’de müesses nizamla uyum içerisinde hareket etmeyi şiar edinmiş derneklerimiz ortaya çıkan aykırı sesleri ayıklayıp etkisiz hale getirmekte pek mahirdiler. Müesses nizamla uyumlu olmayan söylemleri dile getirenler ne olmuşlar geriye dönüp bir bakalım isterseniz;
Kefken'de anıt mezar yaparak sürgün ve soykırımı gündeme taşımak isteyen gençler dışlanmıştı önce. Sonra Demokratik Çerkes Platformu’nun son derece masum kız kulesi karşısından denize karanfil atması ve gazetelere ilanlar vermesi nasıl da korkutmuştu dernek yöneticilerimizi. Kafkasya Forumu’nun No Sochi ve Soykırım Protestosu eylemleri nedeni ile nasıl kurumlarımızdan dışlandığını unutmadık. Çerkesya Yurtseverlerinin nasıl marjinalleştirilip , sadece sanal dünyaya mahkum edildiklerini de hep beraber gördük. 
Çerkes toplumunda ki yarılma Türkiye de 2009 yılında başlatılan "demokratik açılım süreci" ile ortaya çıktı. Toplumun bazı ksesimlerinin etnik varlığı kabul edilip haklarının olabileceği konuşulurken Çerkeslerden hiç bahsedilmiyor olunması toplumumuzda bir rahatsızlık yaratmaya başlamıştı. Kürtler, Aleviler, Romanlar ile çalıştaylar yapılıyor Çerkesler adam yerine konmuyordu. 
Bu süreçte önce DİÇEG "Demokrasi İçin Çerkes Girişimi" ortaya çıktı. Kurumlarımız hemen onu aforoz edip sistemin dışına attılar. Onlar da çok çabuk pes ettiler. DİÇEG de tarihe karışmış oldu. Ama kurumlarımıza karşı ilk şüphem ve eleştirim o zaman başladı. O zaman yazdığım Cherkessia-net sitesinde DİÇEG’i destekledim ve dışlayan kurumlarımızı eleştirdim. Daha sonra Çerkes kurumları ve devlet nezdinde yaptığımız araştırmalarda ne devletin Çerkesleri görmeye, ne de Çerkes kurumlarının harekete geçmeye niyetinin olmadığını gördük. Çerkeslerin sesini duyurmak, Çerkes meselesini görünür kılmak, Türkiye'den taleplerimizi dile getirmek için harekete geçtik. Başlangıçta ne isim ne sloganlar, ne katılacaklar, ne de çerçeve belliydi. Ama tartışmalar sonucunda ÇHİ "Çerkes Hakları İnisiyatifi" ortaya çıktı. Eğer Kaffed olumlu yaklaşsaydı. Bizi tasfiye edip şimdi tarihe gömülmüş Çerkes oluşumları arasına katabilirdi. Ama olumsuz yaklaşım tepki doğurdu ve ortaya yaşadığımız süreç çıktı. Kaffed toplumda birikmiş, TC'nin Çerkesleri görmemesi karşısındaki gücenmişliğini okuyamadı. Çerkeslerin taleplerine karşı çıkan Çerkes kurumları olarak tarihe geçtiler. Ellerindeki kurumları bir direniş hareketi olan ÇHİ'ye kapatarak yeni kurumların oluşmasına vesile oldular. 
Çer-Kad (Çerkes Kadınlar Teavün Cemiyeti Derneği), DÇDK (Dünya Çerkesleri Dayanışma Komitesi) , AD-DER (Adige Dil Derneği), ÇERKES-FED (Çerkes Dernekleri Federasyonu), ÇDP (Çoğulcu Demokrasi Partisi) gibi kurumlarımız , ÇHİ ve bileşenlerinin verdiği mücadele sonucu ortaya çıktılar. 
Artık ne Türkiye, ne Rusya, ne de başka bir devletin maniple edemediği kurumlarımız oluştu. 
Artık halkımız bağımsız Çerkes siyasetini konuşabileceği kurumlarına kavuştu. 
Çerkes halkı ;
Uyananlar ve uyuyanlar 
Yürekliler ve korkaklar
Direnenler ve işbirlikçiler… olmak üzere ortadan ikiye yarıldı. Ve bu yarık direnenler lehine her geçen gün büyüyor. 
***
Bu yıl da 21 Mayıs Anma ve Protesto yürüyüşlerinde yeni bir şey yok gibi görünüyordu. Eskiden günlerce 21 Mayıs ile ilgili birlik toplantıları yapılır, zaman israf edilir, ama herkes bildiğini okurdu. Şimdi her kurum 6 ay öncesinden ne yapacağını açıklıyor ve burnundan kıl aldırmıyor. 
Soykırım gerçeğini dünyaya ve muhatabına karşı haykırmak isteyenlerin değişmez adresi İstiklal Caddesi Rus Konsolosluğu oluyor. Ama soykırım gerçeğini perdelemek isteyenler ise hangi tarihte ve nerede utangaç bir anma yapacaklarına karar veremiyorlar bir türlü. Kaffed bu yıl 13 Mayısta Kefken'e gitti. Geçen yıl 24 Mayıs’ta gitmişti. Ama nedense bir 21 Mayıs tarihini bir türlü tutturamıyorlar. Yeri konusunda ise artık nerede yapıldığını ben izleyemiyorum. 
Bu yıl Çerkes-Fed, Kaffed'in düzenlediği 13 Mayıs Kefken etkinliğine davet edilmediği halde kurumsal kimliği ile ve en kalabalık kortej olarak katıldı. Toplumumuzun çok büyük bir kesiminin teveccühünü kazandı. Birlik olma ve aynı hedefe doğru toplumu yönlendirme konusunda örnek bir liderlik gösterdi. 
Toplumumuz aynı olgun davranışı Kaffed'den de bekledi. Bu yönde yapılan çağrılara ise taraftarlarının sosyal medyada gösterdikleri olumsuz tavırlar aynı olgunluğu gösteremeyeceklerinin mesajını verdi. Değil Taksim'e gelmek, 21 Mayıs günü Bahçelievler Kafkas Derneği’ne Kartal Yaşam Ağacı anıtı önünde daha önceden duyurulmamış bir etkinlik düzenleterek Taksim'e geleceklerin önünü kesmeye çalıştılar. Bu cümleleri kimseyi suçlamak için değil tarihe not düşmek için yazıyorum. 
21 Mayıs’ta kim ne yapmışsa bizim için çok değerlidir. Kefken'e giden de, mevlüt okutan da, Jame ğavun dağıtanda, Taksim'e gidenlerde, anavatana gidenlerde hepsi birbirinden değerlidirler. 
Ancak Çerkes-Fed'in Taksim de düzenlediği soykırım protestosu ve anması en fazla ses getiren etkinlik oldu. 21 Mayıs öncesinde ve sonrasında ulusal medyada ve anavatanda en çok izlenen ve merak edilen Taksim etkinliği oldu. Orada ortaya çıkan enerjiyi, kararlılığı ve morali orada olmayanların anlayabilmeleri mümkün değildir. 
Bugüne kadar defalarca katıldığım Taksim eylemlerinin en muhteşemine bir kulp takmasaydılar , hasetlerinden çatlayacak olanlar bir "kurukafa" muhabbeti ile eylemi itibarsızlaştırmaya çalışarak gerçekten komik duruma düştüler. Evi soyulan Nasrettin Hoca'nın kendisine sorulan sorulara "Yahu bu hırsızın hiç mi suçu yok?" dediği gibi "Yahu bu soykırımcı general Zass'ın hiç mi suçu yok ?", " General Zass masum da, kafatasları mızraklara geçirilmiş Atalarımız mı suçlu?" diye sorarlar adama. 
Yaratılan görüntü sizi rahatsız ettiyse, iş birliği yapmaktan onur duyduğunuz Rusya'yı da ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Dolayısıyla maksat hasıl olmuş bizce eylem amacına ulaşmıştır. 
Toplumumuz uyananlar ve uyuyanlar, yürekliler ve korkaklar, direnenler ve işbirlikçiler olarak ortadan yarılmıştı. 
Bu suçlamaları yapanların içinde bir tek uyanmış yürekli ve direnen kişi yoktur. 
Suçlamaları yapan uyuyanlar!
Sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Ta ki uyanıncaya kadar.
Suçlamaları yapan korkaklar, korkmayın bizim arkamıza saklanın, arkamızdan yürüyün, göreceksiniz siz de kahraman olacaksınız. 
Suçlamaları yapan işbirlikçiler, o kadar az ve ucuzsunuz ki sizden bahsederken bile midem bulanıyor. Bu halk sizi layık olduğunuz yere gönderecektir. 
21 plastik kuru kafa, Rusya ve işbirlikçilerini bu kadar korkuttuğuna göre, gelecek yıl 154 plastik kuru kafayı daha görünür bir biçimde taşıyacağız demektir!
Yaşasın uyanan Çerkes Halkı!
Yaşasın yürekli Çerkes Halkı!
Yaşasın direnen Çerkes Halkı!


3331 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ARTIK ÇERKESLER DE DAMGALARINI VURMAYA BAŞLADI - 05/12/2023
Ankara’dan Saim Tuc, İstanbul’dan Mustafa Bakıcı ve Londra’dan Muhittin İzzet Kandur’u sonsuzluğa uğurladık. Her biri “nev-i şahsına münhasır” dedikleri gibi çok değerli kişiliklerdi. Asla yerleri doldurulamayacak kimselerdir.
YENİ AÇILIMLAR YAPMAK GEREKİYOR - 07/10/2023
Biz de hem repertuarımızı genişletmek, hem de Çerkesce daha geniş kitlelere ulaşmak için, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Pop ve protest müziği parçalarını Çerkesce’ye çevirip Maksıme‘de icra edeceğiz.
ETHEM MESELESİNE ÇERKESLER NASIL BAKMALIDIR? - 12/09/2023
Türk Tarih tezinin temel taşı olan Nutuk’ta Ethem Bey’le ilgili bu ifadeler durduğu sürece Ethem Beyin hainliğinin ortadan kalkması mümkün değildir.
“RUSYA’NIN DOSTLARI DÜŞMANIMIZ, DÜŞMANLARI DOSTUMUZDUR” - 23/07/2023
Kim ki Rusya’nın dostudur, bilin ki Çerkes Halkının düşmanıdır. Bunun Çerkes, Türk, Abhaz, Oset, Çeçen olması fark etmez.
WAGNER, RUSYA’YA AYNA TUTTU - 27/06/2023
Ancak görülen manzara, yirmi beş bin kişilik bir askeri gücün Rusya’yı teslim alma kapasitesinin olduğunu ortaya çıkarmıştır.
ÇERKESLER DEMOKRASİDEN YANA OLMAYA MECBURDUR! - 23/04/2023
Türkiye’de iç dinamizmle hiç bir şey gerçekleşmemektedir. Her gelişme dışarıdan empoze edilerek gelişmektedir. Türkiye’de de demokrasi yolunda bir gelişme olabilmesi için Avrupa Birliği dışında bir yol görülmemektedir.
ÇERKESLER, NEDEN KİMLİK BİLİNCİNE SAHİP VEKİL ÇIKARAMAZ? - 15/04/2023
Kayseri’de Çerkesleri kaale almayan siyasi partilere verilmiş bir ültimatomdur Mutlu Akkaya’nın adaylığı. Ben de Kayseri’de yaşıyor olsaydım oyumu tabii ki Mutlu Akkaya’ya verirdim.
MEHMET ASLANTUĞ’DAN ÇERKESLER’E VEKİL OLUR MU? - 31/03/2023
Hayır, Aslantuğ’un Çerkeslerin talepleri ile ilgili bir problemi olsaydı yaşadığı şehir olan İstanbul’daki Çerkes kurumlarından birinin olsun kapısını çalardı bugüne kadar.
NUTUK ÜZERİNDEN TARİH OKUMASI, ETHEM VE NAZIM - 24/01/2023
Dünya’nın hiçbir ülkesinde bir askerin yazdığı savaş anıları, o ülke tarihinin temelini oluşturmaz. Neredeyse bütün tarihçiler Mustafa Kemal’in Nutuk’undan yola çıkarak Çerkes Ethem’i hain ilan etme yarışına girerler.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi