• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam277
Toplam Ziyaret988538
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
12 Eylül Askeri Darbesi, Türkiye Halklarına Kurulmuş En Büyük Tuzaktır
15/09/2014

Tam otuz dört yıl geçmiş 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden. 1980 yılında doğmuş olanlar şu anda 34 yaşına gelmiş bulunuyor. 12 Eylül’ü yaşayıp, anlayabilecek durumda olanlar şu anda ellili yaşlarını geçmiş durumda. 12 Eylül giderek toplum hafızasından silinmeye başladı.

Ancak toplum şu anda 12  Eylül anayasasıyla ve 12 Eylül’ün kurumlarıyla yönetiliyor.
Osmanlı dönemi de dahil tüm darbelerin en korkuncu, en acımasızı ve toplumu en fazla gerileten darbe olmasına rağmen, 12 Eylül’ün toplum üzerindeki etkileri analiz edilememiştir. 12 Eylül’le hesaplaşılamamış, romanı yazılamamış, filmi yapılamamış, şiiri yazılamamıştır.

12 Eylül'ü anlayabilmek için tarihin derinliklerine giderek günümüze gelirsek bazı çıkarımlar yapabiliriz.
Darbeler Türkiye tarihinin bir kaderi midir?

Bunu anlamaya çalışacağız.

Türkiye’de kamu adına silahı elinde bulunduranlar, sürekli olarak silahlarını halka ve iktidara yönelik olarak tutmaktadırlar.

Bu şekilde hem iktidardan istediklerini almakta, hem de topluma yön vermektedirler.

Osmanlı döneminde yeniçeriler defalarca sadrazam kellesi alarak askeri darbeler yapmışlardır. Osmanlı’nın son döneminde askerlerce  oluşturulan İttihat ve Terakki Partisi de silah zoruyla istediği hükümetleri kurdurmuş, istediği hükümetleri de indirmiştir.

İttihat Terakki’nin B takımındaki askerler tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti böylesine askeri müdahalelere alışkın bir geleneğin üzerine oturuyordu.

Bir asker olan Mustafa Kemal, kendisine son derece bağlı diğer bir asker olan İnönü’yü Başbakan, Fevzi Çakmak’ı da Genelkurmay Başkanı yaparak kendisine karşı olabilecek askeri ve siyasi darbeleri önlemiştir. Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay
Başkanlığı tam 23 yıl sürmüş ve yaş haddinden emekli edilmiştir.

Türkiye NATO'ya girebilmek ve Birleşmiş Milletler’e üye olabilmek için mecburiyetten çok partili hayata geçmiştir. Toprak reformuna karşı olan toprak ağaları, CHP'den ayrılarak dörtlü takriri yayınladılar ve Demokrat Parti’yi kurdular.
Demokrat Parti’ye başlangıçta bütün toplum kesimleri destek verdi. Dindarlar, solcular, işçiler, köylülerde oluşan son derece geniş bir toplumsal yelpaze demokrat partinin yanında yer aldı. Çünkü CHP'nin yürüttüğü katı devletçi ve baskıcı politikalar milleti canından bezdirmişti.

Demokrat Parti Amerika’dan aldığı Marshal yardımı ile yol inşaatları ve montaja dayalı sanayileşme çabaları ile liberal bir politika izlemeye çalışıyordu. Osmanlı döneminden kalma yol vergisinin kaldırılması, tütün kolcularının köylere yaptıkları baskınların sona erdirilmesi, vergi tahsildarlarının köylerden geri çekilmesi, ezanın Türkçe’den Arapça’ya çevrilmesi gibi hususlar kırsal kesimlerde rahatlama sağladı ve Demokrat Parti’ye desteği her geçen gün artırdı.

Ancak Demokrat Parti iktidara yerleştikten sonra, özgürlükleri kısıtlamaya, baskıları arttırmaya başladı. İktidarı eleştiren tüm kesimler baskı altına alındı. Üniversiteler, basın, aydınlar ve fikir adamları, muhalefet partisi CHP de bu baskılardan nasibini aldı.

Komünizmle Mücadele Dernekleri bu dönemde kurdurulmuş, 6-7 Eylül olaylarıyla gayr-ı müslimlere bu dönemde saldırılmıştır.

Mecliste kurulan tahkikat komisyonu ile mahkeme kararı olmadan yüzlerce kişi tutuklanmıştı. Halkın tek haber kaynağı olan radyoda, Demokrat Parti’nin kurduğu Vatan Cephesi’ne katılanların listesi okunuyordu günlerce.

Üniversitelerde başlayan olayları bahane eden ordu, darbe yaparak yönetime el koydu. Yassıada’da yürütülen duruşmalarda Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanı mahkum edilerek idam edildi. Çok sayıda Demokrat Partili hapis cezalarına çarptırıldı. Ve 27 Mayıs "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" ilan edildi. 1980 yılına kadar devam eden bu bayram, Kenan Evren tarafından kaldırıldı.

1960'da oluşturulan Kurucu Meclis, 27 Mayıs 1961'de Anayasa yaptı. 1961 Anayasası Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesinin kabul edildiği ilk Anayasadır. 1961 Anayasası bir darbe anayasası olmasına rağmen Türkiye anayasaları içerisinde en demokratik olanıdır.

1961 Anayasasının getirdiği özgürlükler ve örgütlenme güvenceleri, dünyada esen sol değerlerin yükselmesi Türkiye’yi de etkiledi. Peşpeşe sendikalar, dernekler, partiler kurulmaya başlamış, tüm toplum kesimleri daha iyi bir dünyanın peşine düşmüşlerdi.

Birçok grev ve öğrenci eylemi peş peşe gündeme geldi. 1968’de Fransa’da başlayan gençlik eylemleri Türkiye’yi de etkiledi.
Sol kesimlerdeki gençlik hareketlerinin silahlı mücadeleye yönelmesi askeri müdahaleyi getirdi. Ordu 12 Mart 1971 tarihinde verdiği muhtıra, Demirel hükümetinin istifasıyla sonuçlanırken, Nihat Erim başbakan oluyordu.

12 Mart cuntası Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı idam etti. Onlarca gençlik önderi silahlı çatışmalarda ve işkencelerde öldürüldü. Binlerce insan hapislere doldurularak toplumsal muhalefet bastırıldı.

Sağ kesimler, 1960'taki üç idama karşılık, soldan da üç idam gerçekleşmesini, Mendersin idamının rövanşı olarak gördüler.
1974'te Ecevit affıyla siyasi mahkumlar cezaevinden çıktılar. Hızla dernekler, sendikalar, siyasi örgütler, siyasi partiler kurulmaya başladı. Ancak devlet ve emperyalist sistem 1968'den gerekli dersini çıkarmıştı. Toplumsal muhalefeti engellemek için sivil faşist güçlerini eğitip örgütlemişti. Ülkü Ocakları da bu amaçla altmışlı yılların sonunda kurdurulmuştu.

12 Eylül öncesini yaşamamış olanların anlaması mümkün değildir. Sol kesimlerin hak talebi dile getirmek için yapmış oldukları eylemlere ülkücü faşistler saldırıyor ve insanlar ölüyordu. Bunun üzerine sol örgütler de kendilerini savunmak için silahlandılar ve Türkiye tam bir kan gölüne döndü. Okullar, yurtlar, fabrikalar, şehirler, mahalleler, camiler bölünmüştü.
Aydınlar, sendikacılar, işçiler, köylüler, öğrenciler, öğretmenler, Aleviler, Kürtler, Çerkesler ve tüm toplum kesimleri saldırıya uğruyor, öldürülüyordu.

Bu kör döğüşünde tam beş bin insanımız hayatını kaybetti.

Üstüne üstlük, ülke bu durumdayken Cumhurbaşkanlığı süresi dolan Fahri Korutürk'ün yerine meclis tam dokuz ay cumhurbaşkanını seçememişti. Türkiye tam bir kaos ve yönetim aczi içindeydi.

Ülkenin çok büyük bir bölümünde, ordunun yönetime el koyması arzulanır hale getirilmişti. Şartlar ölümlerle olgunlaştırıldığı için ordu yönetime el koydu. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları milli güvenlik konseyini oluşturdu.
650 bin kişi işkenceden geçirildi. Bir buçuk milyon kişi fişlendi. Elli kişi idam edildi. 210 bin siyasi dava açıldı. İşkencelerde insanlar sakat kaldı ve psikolojik travma geçirdi.

Topluma egemen korku duygusundan dolayı, insanlar yapılan işkencelere ilgisiz kaldılar. Milli güvenlik konseyinin hazırlattığı darbe anayasası % 92 gibi bir çoğunlukla kabul edildi. 12 Eylül rejimi, 12 Eylül öncesi yaratılmış olan paranoyadan dolayı toplumun çok önemli bir bölümünün desteğini aldı. 1987 yılında eski siyasileri, siyasi haklarının iadesi için yapılan referandumda toplumun yarısının hayır oyu vermesi de çok ilginçtir. 12 Eylül uygulamaları batıda 1990’ların başlarında gevşerken, doğuda Kürtlere karşı bütün şiddetiyle devam etti.

12 Eylül darbesi yaratıcı, muhalif ve sol düşünceyi yok ederek Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmıştır.

12 Eylül'ün ne 27 Mayıs’la, ne 12 Mart’la, ne de 28 Şubat’la kıyaslanması mümkün değildir.

Türkiye Halkları 12 Eylül 1980'de kendisine kurulan tuzağın içinden hala çıkamamıştır.

1982 darbe anayasası değiştirilemeden yerinde durmaktadır.

YÖK kâbus gibi üniversitenin ve gençliğin üzerinde durmaktadır.

% 10 seçim barajı çoğulcu temsiliyetin önünde en büyük engel olarak durmaktadır.

Türkiye Halklarına düşen görev, 12 Eylül düşüncesini ve kurumlarını tarihin çöplüğüne gönderip, özgür, demokratik bir ülke kurmaktır.



2025 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
SİYASİ KİMLİĞİ, ÇERKESLİĞİNİN ÖNÜNDE OLANLAR. - 23/03/2024
Tarih, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla bizleri yargılayacak. Çerkes kimliğinin görünür kılınması ve Çerkes kimlik bilincinin yükselmesi adına, İshak Akbay’a oy vermek tarihsel bir sorumluluktur.
ARTIK ÇERKESLER DE DAMGALARINI VURMAYA BAŞLADI - 05/12/2023
Ankara’dan Saim Tuc, İstanbul’dan Mustafa Bakıcı ve Londra’dan Muhittin İzzet Kandur’u sonsuzluğa uğurladık. Her biri “nev-i şahsına münhasır” dedikleri gibi çok değerli kişiliklerdi. Asla yerleri doldurulamayacak kimselerdir.
YENİ AÇILIMLAR YAPMAK GEREKİYOR - 07/10/2023
Biz de hem repertuarımızı genişletmek, hem de Çerkesce daha geniş kitlelere ulaşmak için, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Pop ve protest müziği parçalarını Çerkesce’ye çevirip Maksıme‘de icra edeceğiz.
ETHEM MESELESİNE ÇERKESLER NASIL BAKMALIDIR? - 12/09/2023
Türk Tarih tezinin temel taşı olan Nutuk’ta Ethem Bey’le ilgili bu ifadeler durduğu sürece Ethem Beyin hainliğinin ortadan kalkması mümkün değildir.
“RUSYA’NIN DOSTLARI DÜŞMANIMIZ, DÜŞMANLARI DOSTUMUZDUR” - 23/07/2023
Kim ki Rusya’nın dostudur, bilin ki Çerkes Halkının düşmanıdır. Bunun Çerkes, Türk, Abhaz, Oset, Çeçen olması fark etmez.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi